“Katolik dünyasının kalbi Vatikan’dan görülmemiş açıklama. Papalık Dinlerarası Diyalog Kurulu Başkanı Kardinal Jean Louis Tauran, ‘Tanrı’yı Avrupa’daki toplumsal alana geri getirdikleri’ için Müslümanlara teşekkür etti. Tauran, dinin günümüz Avrupa’sında öncekinden daha fazla konuşulup yazıldığını söyleyerek ‘Bu Müslümanların sayesindedir. Avrupa’da önemli bir azınlık olan Müslümanlar toplumda Tanrı’ya da yer isteyenler arasındadır’ dedi. Tauran’ın memleketi Fransa, en fazla Müslüman azınlığın yaşadığı ülke.” (29 Kasım 2008, Hürriyet)
Fransız modeli değişiyor mu?
Evet, biz kamusal alanda başörtüsü tartışmalarıyla uğraşırken, laiklik konusunda ‘model’imiz olan Fransa, Müslümanların kamusal alandaki yerini yeni düzenlemelerle gözden geçirmekte. Zira İslâm, Fransa’nın ikinci büyük dini durumunda.
Çalışanları için mescit yaptıran fabrikalar, helâl yemek çıkaran yemekhaneler, namaz vakti mola isteyenler, işe başörtüsüyle gelen kadın çalışanlar…
Bu noktada Fransa’nın önde gelen ekonomi gazetelerinden Le Echos’un 24 Haziran tarihli ‘İslâm, çalışma hayatında yerini arıyor’ başlıklı yazısı ilginç gelişmelerden bahsetmekte. Haberde konunun hassasiyeti vurgulanarak, Fransa’nın hep övündüğü çok renklilik ve çeşitlilik prensipleriyle ters düşmemek için zorlandığı ifade edilmekte. Fransa için dinle ilgili bütün talepleri laiklik prensibinin arkasına gizlenerek elinin tersiyle itmek artık mümkün değil. Daha hassas bir denge bulmak gerekiyor deniliyor.
Habere göre şirketlerin İnsan Kaynakları (İK) yöneticileri bu konuda duyarlılar ve uzlaşma yönünde adım atıyorlar.
Sözgelimi Shell’de çalışmış ve ‘Daha pratik, insanların inancına daha saygılı ve daha tehlikesiz’ diye ibadet odaları açarak ‘benzin istasyonunda bir garaj köşesinde namaz kılınmasını önlemiş’ bir yöneticiden bahsedilmekte. ‘Her şey ortama, karşımızdakinin kişiliğine, tavrına ve yaptığı işin mahiyetine bağlı’ diyor söz konusu yönetici.
Bir başka örnek, Ramazan ayında mesaî saatlerinin düzenlenmesi. Bir inşaat şirketi yöneticisi ‘Maksat ortak amacımızla şahsî talepleri buluşturmak. Ramazan ayında devamsızlık ve işçiler halsiz olduğu için iş kazaları artıyordu. Bu sebeple özel çalışma saatleri uygulamaya karar verdik. Sabah erken, sahurdan hemen sonra akşam da geç iftardan sonra çalışabiliyorlar’ diyor.
Bazı işyerlerinde de Müslüman kasiyerlerin akşam iftara yetişebilmesi için öğlen molası kısa tutuluyor. Böylece çalışanların iftara doğru iş temposunun düşmesi engelleniyor. Fransa’da resmî tatil olmamasına rağmen birçok şirket Kurban Bayramı’nda Müslüman çalışanlarına özel izin veriyor. Bir İK yöneticisi, ‘Jest olsun diye, ama bir o kadar da mecburiyetten. İzin vermesek zaten çoğu işe gelmeyecekti’ diyor haberde.
Fransız İnsan Kaynakları Yöneticileri Derneği de, Katolik bayramlarından iki üç günü ‘kaydırmayı’ tavsiye ediyor: Bir Müslüman işçi böylece meselâ Kurban Bayramında iki gün izin yapıp, Noel’de iki gün çalışabilecek. Şimdilerde bunun tartışması yapılmakta.
Gelelim başörtüsüne…
Les Ecos’un haberi ‘Bu konu çok hassas. Ama adım atmaktan çekinmeyenler var’ diyor. Ünlü bir firma önemli bir göreve itirazlara rağmen başörtülü bir kadını getirmiş. Haberde ‘Bizim politikamız belli. Biz sadece personelin işe uygun olup olmadığına bakıyoruz. Söz konusu aday en uygun olanıydı, seçildi. Örtüye belirleyici unsur diye bakmamak lâzım. Biz de karar verirken dikkate almadık’ diyor şirketin yöneticisi.
Çalışma hayatında çeşitliliği savunan bir derneğin yöneticisi de bu görüşü destekliyor: ‘Bir şirket geçerli bir sebep olmaksızın türbanı yasaklayamaz. Buradaki önemli soru, personel iyi çalışıyor mu, çalışmıyor mu, görevini iyi yapıyor mu, yapmıyor mu’dur diyor.
Habere göre netice itibarıyla çalışan ve işveren bir orta yol bulup anlaşıyorlar. (Kaynak: 5 Ekim 2008 Hürriyet İK)
Birazcık samimiyet…
Evet, laiklikte modelimiz Fransa’da bunlar olurken ülkemizde başörtüsü siyasî simge olarak tanımlanıp üniversitelerde, devlet dairelerinde, şirketlerin eleman alımlarında görmezden geliniyor. Başarısına, iş kalitesine, yeterliliğine bakılmaksızın inancından dolayı başını örtenlerin eğitim ve çalışma hakları çiğneniyor. Dindar olduğunu söyleyen çoğu şirket sahibi de garip bir duyarsızlık içinde. Ya örtülü eleman almıyor. Ya da alsa bile sosyal güvenlik ve sair haklarını ihlâl ediyor.
Bu problemi çözeceğini söyleyen politikacılar da meseleyi yüzlerine gözlerine bulaştırıp daha da karmaşık hale getiriyorlar.
Bunun en son örneği de tam bir ironi olan CHP’deki çarşaflı kadın üyeler. ‘Sizi üniversitelerde, kamusal alanda görmek istemiyoruz, ama ne çare oylarınız bize lâzım’ zihniyetiyle kara bir mizah tablosu sergileniyor adeta.
Evet, din umumun malı. Belli bir kesimin inhisarında değil elbette. Ama birazcık samimiyet çok mu bu ülkenin insanlarına.
En azından Fransızlar kadar…
07.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|