İşgalin başından bu yana “Irak’ın nükleer silâhlar ürettiği ve teröre destek verdiği” yalanını tekrarlayan Bush, son olarak bir defa daha bunu yineledi. BM’de resim ve krokilerle bu yalanları “savunan” başta Dışişleri eski Bakanı Powel olmak üzere Amerikan yetkililerinin bütün bunların uydurma ve yalan olduğunu itiraflarına rağmen…
Önce Kerkük’te altmışa yakın Iraklının ölümüne sebebiyet veren intihar saldırısı meydana geldi. Peşinden “görevi” bırakmasına bir ay kala ani ve gizli gittiği Irak’ta Bush, işgalin “kolay bir görev olmadığını”, ancak “Amerikan güvenliği, Iraklıların hayalleri ve dünya barışı için gerekli olduğunu” söyledi. Ardından da bir gazetecinin, “Bu sana Irak halkının veda öpücüğü” protestosuyla ayakkabı fırlatılmasına mâruz kaldı.
Ağır hakaret ve aşağılama anlamına gelen “ayakkabı fırlatması” Irak’ta “sembol” oldu. Binlerce Iraklı uzun sopaların başına geçirdikleri ayakkabı ve terliklerle sokağa döküldüler…
Ve olayın hemen ardından Cumhurbaşkanı Gül, Talabani’nin bayram öncesinde ilân ettiği Bağdat ziyaretini yine “kulağının rahatsızlığı” gerekçesiyle iptal etti…
IRAK AŞAMA AŞAMA PARÇALANIYOR…
Oysa işgalle birlikte iki milyon insanın katledildiği, milyonlarca sivilin göçe zorlanıp perişan edildiği ABD’nin Irak operasyonunun amacı gayet açık. Kuzey Irak’taki otorite boşluğunda İsraille birlikte silâh, para, eğitim ve her türlü lojistik destekle himâye edip büyüttüğü PKK/PEJAK terör örgütünü bölgedeki hedef ülkeler Türkiye, İran ve Suriye’ye karşı kullandığı da ortada.
Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin ifâdesiyle, “PKK’nın ABD ve İsrail’in bölgedeki gizli ordusu olduğunu” artık kimse inkâr edemiyor. Onların desteği olmadan PKK’nın Kuzey Irak’ta barınabilmesi ve de Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini yapabilmesinin mümkün olmadığını herkes biliyor. Tanrıverdi’nin tespitiyle İsrail ve ABD, görünen resmî güçlerinden farklı olarak onun içinden çıkarttığı bu tür mukavemetlerle gayriresmî olarak destekliyor…
İşgalden hemen sonra Kerkük’te ve diğer Türkmen kentlerinde sistemli bir şekilde demografik yapı değiştirildi. Nüfus ve tapu daireleri yağmalandı, nüfus kütükleri ve tapu senetleri yakıldı. Türkmenlerin evlerine ve işyerlerine saldırılar düzenlendi. Vakıflarına ve arsalarına el konuldu. Kültür varlıkları yok edildi. Hakları gasbedildi, eziyet ve zulüm uygulandı.
Belli ki ABD ve işgal-savaş koalisyonu ortakları, AKP hükûmetinin hazırladığı ve ısrarla savunduğu 65 bin coninin Anadolu topraklarında konuşlanıp Irak’ı kuzeyden işgaline izin veren “tezkere”nin TBMM’den reddine tepkiliydiler. Pentagon’dakilerin zehir zemberek demeçleriyle bu süreçte Türkiye cezalandırıldı.
Süleymaniye’de Türk askerinin başına çuval geçirilmesi bir simge idi. Washington, Ankara’nın en üst düzeyde istediği, Kuzey Irak’taki terörist başlarının bir tekini dahi Türkiye’ye iade etmedi. Başbakan Erdoğan’ın Beyaz Saray’da defalarca “özel ricası”na ve Bush’un söz vermesine rağmen, terörist elebaşların teslimini güdümündeki Irak hükûmetine havale etti…
Kerkük ve diğer bazı Türkmen yerleşim birimlerinin Kuzey Irak’taki bölgesel yönetim coğrafyası içine alınması plânı adım adım devreye sokuldu. Yüzbinlerce peşmerge şehre yığdırıldı. Talabani’nin partisine mensup valiler, yöneticiler atandı. Güvenlik bütünüyle Amerikan askerlerinin eğittiği peşmergelerden oluşan gruplara teslim edildi.
“Irak geçici anayasası”yla yapılacak referandumla göz göre göre Kerkük’ün Bağdat’tan koparılıp Kuzeye katma projesi safha safha devreye sokuldu. Irak aşama aşama bölünüp parçalanıyor…
TÜRKİYE TARİHÎ MİSYONUNU ÜSTLENMELİ…
Özetle soğuk savaş sonrası bölgede etnik ve mezhebî tahrik ve çatışmalar üzerine kurulan Amerikan ve İsrail politikaları gereği, Kissinger’in öngörüsüyle Irak’ın sonuçta üçe bölünüp parçalanmasının bir parçası olarak pervâsızca tatbikata konuldu.
Irak’taki işgalin ülke ve bölgeyi perişan ettiğine, işgalcilerin biran önce çekilmeleri gerektiğine, işgal altındaki Irak hükûmeti dahi istiyor.
Neoconlarla işbirlikçileri Barzani ve Talabani’nin bu yıl sonunda bitecek “güvenlik anlaşması”nın süresini 2021 yılına kadar uzatma dayatmalarına karşı, işgal güçleri kontrolündeki Bağdat yönetimi ve Irak Meclisi direndi. Sonunda işgalcilerin değil, Iraklıların istediği oldu. Resmen işgal süresinin sonu 2011’e çekildi.
İşgal altındaki Irak bile direnirken Türkiye pasif ve tutuk kaldı. Kısacası AKP iktidarı döneminde Ankara’nın işgalden önce belirttiği “Türkiye’nin kırmızı çizgileri” tek tek çiğnendi, çiğneniyor.
Bütün dünyanın gözü önünde Irak’ın toprak bütünlüğü parçalanıyor. Dünya petrol rezervinin yüzde dördünün bulunduğu ve Irak’ın ürettiği petrolün yüzde 50’sinin çıkarıldığı Kerkük’le birlikte Musul ve çevresi, peşinen Amerikan mandacılığını kabullenen ve Irak’tan ayrılmaya can atan Kuzey Irak kukla yönetimine bağlanıyor.
Ankara’nın bin yıllık ortak inanç ve kültür birliğine dayanarak, yüzlerce yıllık tarihî mirâsa sahip çıkması, sadece Türkmenlerin değil, bütün Irak halkının haklarını koruması için çaba sarfetmesi gerekiyor. Tarihî ve siyasî misyonu gereği ciddî rol alması icâb ediyor…
Yoksa bu vebâlden kurtulamaz…
18.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|