Yeni Asya’nın 25 Ocak 2006 günü yayınlanan nüshasında ilkini yazdığımız trafik kazası mağdurlarının hakları konusundaki makalemiz üzerine bugüne kadar gerek gazetede gerekse internet yoluyla yazıyı okuyan pek çok kazazede veya yakınlarından sorular geldi, bilgi talepleri oldu. Hemen hepsine cevap vermeye çalıştıysak da gerek yasalarda meydana gelen son değişiklikler gerekse bu konudaki bilgilerin güncellenmesinin doğurduğu zorunluluk sebebiyle tekrar bir yazı yazma ihtiyacı hasıl oldu.
Bir bayramı daha geride bıraktığımız şu günlerde hemen her gün gelen kaza haberleri yine binlerce aileye acı, ayrılık ve gözyaşı düşürmeye devam ediyor. Kabaca bayram süresince ve hemen ardından sadece bir hafta içinde meydana gelen 150’den fazla ölümlü kazada 200’ü aşkın vefat, 800 civarında yaralı olduğu resmî makamlarca ifade ediliyor. Ancak bu rakamlar tabiri caizse buz dağının görünen kısmı. Zira gerçek rakamlar çok daha ciddî boyutlarda. Çünkü bu veriler kaza anında polisin olay yerinde tuttuğu ilk raporlara yansıyan sayılar. Daha sonra hastanede veya tedavinin ardından vefat edenler bu sayıyı arttırıyor. Ayrıca Türkiye’de jandarmanın sorumluluğunda olan bölgelerdeki kazalardaki istatistiksel bilgiyi de dahil edersek olayın vehameti ortaya çıkar. Her sene ortalama 10.000 insanımız kazalarda vefat ederken bunun neredeyse 8 katı kadar da yani 80.000 kişi civarında insanımız ise yaralanıyor veya sakat kalıyor. Ülkemiz nüfusunun yaklaşık yüzde 8’inin özürlü vatandaşlarımızdan oluştuğunu düşünürsek her sene bu sayıya trafik kazaları sebebiyle ciddî bir katılımın olduğunu söylemek mümkün. Trafik kazalarında her yıl kaybettiğimiz insan sayısının 10 yılda ortalama bir ilçe hatta bir ilimizin nüfusuna denk düştüğünü belirtirsek vahim tablo daha da ortaya çıkacaktır.
Trafik kazalarının ceza hukuku
bakımından değerlendirilmesi
Trafik Kazalarının cezaî sorumluluğu yönüne çok detaya girmeden kısaca bir göz atalım önce. 26. 09. 2004 tarih 5237 sayılı Türk Ceza Kanunumuz trafik kazası sonucunda ölüme veya yaralanmaya sebebiyet verme fiilini kasten işlenen bir suç değil taksirle işlenebilecek bir suç olarak öngörmüş ve düzenlemiştir. Bunun anlamı kazaya yol açan kişi kaç kişinin vefatına yol açarsa açsın aslında çok yüksek miktarda ceza almayacak demektir. Meselâ kazaya yol açan sürücü, bir veya birden fazla kişinin ölümüne ve /veya bir veya birden fazla kişinin de yaralanmasına sebebiyet vermiş ise yargılanacağı ceza miktarı 2 yıldan 15 yıla kadar olacaktır. Hakim, sürücünün bu fiili bilinçli taksirle (kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın neticenin meydana gelmesi hali) işlediği kanaatindeyse arttırılabilecek miktar üçte birden yarıya kadar olabilecektir en fazla. Demek ki onlarca kişinin ölümüne de yol açsa bir araç sürücüsünün alabileceği ceza en fazla 22,5 yıl olacaktır. Bu yargılama niteliği itibarıyla Ağır Ceza Mahkemesinin görev alanına girer. Peki kaza sonucu sürücü sadece bir kişinin ölümüne yol açmış ise ne olacak? Bu durumda istenecek ceza miktarı 2 yıldan 6 yıla kadar olacak ve yargılamayı Asliye Ceza Mahkemeleri yapacaktır. Gazetelerde gördüğümüz pek çok haberde kaza mağdurları veya yakınlarının mahkeme kararlarına karşı isyanlarının sebebi de aslında bu. Ancak mahkemelerin de yapacak çok fazla bir şeyi yok ne yazık ki. Zira gördüğünüz gibi kanun hükmü bu yönde. Bununla birlikte hakimlerimizin en azından kaza sonrası sürücüyü belli bir sürede olsa tutuklamaları, alt sınırdan değil de biraz daha üst sınıra yakın ceza takdir etmeleri, bir nebze olsun mağdur yakınlarının acısını dindirebilir. Hele 2 yıl ve altında cezaya hükmedilmesi durumunda bunun bir de paraya çevrilmesi gerçektende mağdur ve yakınları için çok yaralayıcı oluyor. Bunun pek çok örneğini bizzat yaşadığımız için o insanların adalete duydukları güvenin ne derece sarsıldığını ya da suçluyu cezalandırmak için kendilerinin bir takım kanun dışı yollara tevessül ettiklerini görmek mümkün.
Mağdurların maddî hakları
Trafik kazalarında vefat eden, yaralanan, sakat kalan kişilerin veya mirasçılarının ne gibi maddî hakları olduğu konusundan da kısaca bahsedelim. Bu hususta en önemli yasal dayanak 13. 10. 1983 tarih 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu (KYTK) dur. Bu kanunla motorlu araç sahibi herkese (kanunî tanımla işleten) aracı için, herhangi bir sigorta şirketine Zorunlu Malî Mesuliyet Sigorta Poliçesi (Z. M. M. S. P.) düzenletme mecburiyeti getirilmiştir. Bu poliçe bedeli her sigorta şirketi ve il bazında değişkenlik göstermekte olup meselâ bir otomobil için bu miktar 150-250 YTL civarında değişebilmektedir. Ancak bu kadarlık bir bedel bile kaza vukuunda araç sahibi ve kusurlu sürücüsünü yüz binlerce YTL’lik tazminat külfetinden korumaktadır.
Trafik sigorta poliçelerinde düzenlenmiş olan 3 temel koruma teminatı vardır: Vefat, maluliyet ve tedavi. Bu teminatların limiti 01. 07. 2008 yılı itibarıyla kişi başına 125.000 YTL’ye yükseltilmiştir. Şimdi bir örnekle nasıl bir korunma sağlandığını izah etmeye çalışalım: Bir aracın şarampole devrilmesi sonucu araç içinde yolcu olarak seyahat etmekte olan Ahmet vefat etmiş, Murat ise ağır yaralanmıştır. Ahmet evli ve iki küçük çocuğu vardır. Murat ise 22 yaşında olup herhangi bir işte çalışmamaktadır. Bu durumda Ahmet’in yasal mirasçıları olan eşi ve iki küçük çocuğunun aracın (ZMMS) Trafik poliçesini düzenleyen sigorta şirketinden destekten yoksunluk tazminat talep etme hakkı vardır. Bu miktar, aktüer denilen hesap uzmanlarınca yapılacak bir hesaplamanın ardından tesbit edilecek bir meblâğ olup 125.000YTL’yi (2008 yılı itibarıyla) geçemeyecektir. Murat ise aylarca süren tedavinin ardından yüzde 40 oranında malûl (sakat ) kalmıştır. Bu durumda Murat’ın yine sigorta şirketinden 125.000 YTL’ye kadar tedavi masraflarını talep etme hakkı olduğu gibi, yine yapılacak aktüerya hesabı sonunda 125.000 YTL’ye kadar da malûliyet tazminatı alma hakkı vardır.
Yine hem Ahmet’in mirasçılarının hem de Murat’ın, 125.000 YTL’nin üzerindeki maddî zararlarını bir dâvâ ile kusurlu araç sürücüsü veya ruhsat sahibinden talep etme hakkı olduğu gibi manevî tazminat da isteyebilirler. Manevî tazminat talebi sigorta poliçesinin kapsamı dışında olup sigorta şirketince ödenmez. Peki talep edilen bu paradan dolayı araç sahibi veya sürücünün bir sorumluluğu var mıdır, yani sigorta rücu eder mi? Bu soruya verilecek cevapta kazaya etken olan husus ve sürücünün durumu önem arz eder. Meselâ sürücü ehliyetsiz ise veya alkollü ise elbette rücu edilecektir.
Son olarak halkımızın çokça karıştırdığı bir hususa daha kısaca değinelim. Garanti Fonu olarak bilinen ve 14. 06. 2007 tarih, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu ile Güvence Hesabı adını alan bu kurum, sigorta poliçesinden ayrı ancak bir o kadarda benzerlikler taşımaktadır. Güvence Hesabı yukarıda sıraladığımız poliçelerdeki teminatları yine mağdurlara tanımaktadır. Ancak tek şartla; şayet aracın zorunlu trafik poliçesi yok ise. Aracın poliçesi varsa zaten Güvence Hesabı herhangi bir ödeme yapmaz. Güvence Hesabı yaptığı ödemeyi poliçe yaptırmayan araç sahibine rücu ederek talep eder.
Trafikte yaklaşık 13.000.000 araç olduğu ifade edilmektedir. Bunun yaklaşık yüzde 20 kadarının halen daha bilerek ya da bilmeyerek poliçesinin olmadığı –yasal zorunluluğuna rağmen- belirtilmektedir. Oysa sadece 150-200 YTL’lik bir poliçe düzenletilmesi araç sahibi ve sürücüsünü çok büyük miktarlardaki sorumluluktan koruyacaktır.
Ülkemizde meydana gelen kazalardan dolayı geride kalan pek çok mağdur insanımızın sahip oldukları bu haklardan habersiz bir şekilde mağduriyetlerinin devam ettiği bir gerçektir. Çevremizdeki mağdur insanlara bu bilgileri paylaşarak haklarından haberdar etmek aynı zamanda insanî bir vecibedir. Kazalarda vefat eden kardeşlerimize Allah’tan (c.c) rahmet, geride kalan yakınlarına ise sabır ihsan etmesini dua ediyoruz.
(Sorularınız için: 0 (212) 517 25 14)
17.12.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|