Bugün Afganistan sınırları içinde kalan Belh’te 1207 yılında doğdu. Ülkemizde Mevlânâ, İran’da Rûmî ve Batı âleminde ise ‘Jalaluddin’ adıyla tanınır. Mevlânâ, efendimiz demektir. Rûmî ise Anadolu’lu anlamına gelir. Babası Sultanu’l- Ulema ‘Bahaeddin Veled’ Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın dâveti üzerine Anadolu’ya gelir. Babasından ve gittikleri yerlerdeki en yüksek bilginlerden dersleri alan Mevlânâ, 1244 de Konya’ya gelen Şems-i Tebriz’den manevî lezzetleri tadar. Mesnevî-i Manevî, Divan-ı Kebir, Fihi- Mafih, Mektubat isimli eserleri kaleme aldı. 17 Aralık 1273 yılında Konya da vefat etti. Onun ‘Düğün Gecem’ dediği Şeb-i Arus’ta yani vefat günü olan 17 Aralık’ta dünyanın dört bir yanından sevenleri Konya’ya gelir. 735. vefat yıl dönümünde rahmet niyaz ediyoruz.
Rûmî Mevlevî Âyini ve Semâ
Mevlevî‘ler Semâ adını verdikleri bir nev'î ibadet kimliği taşıyan, şekil ve anlam bütünlüğü içinde bir tören icra ederler. Âyin ismi verilen bu besteler Selâm denilen dört kısımdan oluşur. Güfte(şiir) genellikle Mevlânâ’dan seçilir. Şiirleri Farsça olduğu için ayin güfteleri de Farsça’dır. En bilinen Mevlevî Ayini Şerif’leri Dede Efendi’nin bestelediği Hüzzam ve Neva Ayini Şerif’leridir. Ayin sırasında dönen yani sema eden dervişlere Semazen, çalan ve okuyan kişilerin oturduğu yere mutrıb, mutrıbdaki müzisyenlere Mutrıb Heyeti, ney çalanlara neyzen, kudüm çalanlara kudümzen, ayin okuyanlara ayinhan, naat okuyanlara naa’t-han denilir. Mutrıb heyetinin başı Kudümzen başı’dır. Neyzenlerin başı ise Neyzenbaşı’dır. Sema törenine başlarken, önce na’t okunur. Na’t Hz. Peygamberi ve Cenâb-ı Hakk’ı yücelten kasidelerdir. Girişte yapılan ney taksiminin ardından-ki her şeye can veren Nefes’i, Nafha-yı İlâhi’yi temsil eder- yine aynı makamda (hüzzam, nevâ gibi) peşrev çalınır. Peşrev, icra edilecek olan sözlü eserlere geçmeden önce çalınan saz eserleridir. Peşrev çalınırken semazenler birbirlerine selâm vererek üç kez dairesel olarak yürüyüş yaparlar. Ardından Sema Ayininin selâm denilen bölümlerine başlanır. Toplam dört selâm vardır. Selâm denilen bölümler her biri farklı usullerde olup mânâ olarak da anlamlar taşırlar. Birinci Selâm, insanın bilgiye hakikata doğarak Allah’ı ve kendi kulluğunu idrak etmesidir. İkinci Selâm, insanın yaratılıştaki azameti müşahade ederek Allah’ın büyüklüğü ve kudreti karşısında hayranlık duymasıdır. Üçüncü Selâm insanın hayranlık duygularının aşka dönüşmesiyle aklın aşka kurban oluşudur. Tam teslimiyet ve vuslattır. Dördüncü Selâm semazenin manevî yolculuğunu Mi'racını tamamlayıp kaderine razı olarak yaratılıştaki vazifesine kulluğuna dönüşüdür. Dördüncü selâm da okunduktan sonra son peşrev çalınır ve girişte olduğu gibi taksim yapılır. Kur’ân-ı Kerim’in okunmasının ardından post duâsı ile sema töreni sona erer. Semazen hırkasını çıkarmakla manen ebedî âleme hakikate doğar. Başındaki sikkesi nefsinin mezar taşı, üstündeki tennuresi nefsinin kefenidir. Kollarını çapraz bağlayarak görünüşte bir rakamını temsil ederek Allah'ın birliğini tasdik ederler. Semazenin kolları sema ederken açık, sağ eli duâ edercesine göklere sol eli yere dönüktür. Haktan aldığı ihsanı halka saçar. Sağdan sola kalbin etrafında dönerek bütün yaratılmışları kalbindeki sevgi ve aşkla kucaklar.
Gönülden Dile
“Her gün bir yerden göçmek
ne iyi. Her gün bir yere konmak ne güzel. Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş. Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lâzım. ”
Hz. Mevlânâ
Hz. Mevlâna’dan
dersler
Gerçek sarhoş kim?
HZ. Mevlânâ sema ederken bir sarhoş gelir yanına. O da sema ederken bir yandan da Mevlânâ ya çarpıyormuş. Bazıları onu dövüp tartaklayıp dışarı atmak isterler. Bunun üzerine Mevlânâ “O içmiş ama siz sarhoşluk ediyorsunuz. O kavga etmiyor sema etmek istiyor. Siz semadasınız ama kavga etmek istiyorsunuz” der.
Hz. Mevlânâ ve papaz
BİZANS’TAN bir papaz gelir. Yolda Mevlânâ ile karşılaşınca, onun heybetinden, nurundan önünde secdeye kapanır. Mevlânâ Hazretleride ona secde eder. Papaz kalkıp Hz. Mevlânâ’nın da secdeye kapandığını görünce bir daha secdeye kapanır. Tabiî Mevlânâ da. Papaz Mevlânâ’ya hayran kalır ve Müslüman olur. Bu olayı anlatırken Hz. Mevlânâ “Bir Hıristiyan papaz tevazuun şerefini bizden almak istedi, altta kalır mıyız? Zira tevazu mü’minlere Hz. Peygamberden miras kalmıştır.”
Hakikî değer
BİR vaizin “Hamdolsun Allah’a ki bizi kâfir yaratmamış” sözünü duyunca “Kendisini onlarla tartıyor da bir dirhem fazla geldim diye övünüyor. Er ise gelsin de peygamberlerin, erenlerin terazisiyle tartılsın. O zaman hakikî değeri belli olur” der.
16.12.2008
E-Posta:
alioktay@alioktay. net
|