Yeni Asya’ya konuşan yazar Ahmet Taşgetiren, toplumun CHP’yi terbiye ettiğini söyledi. Taşgetiren “CHP’nin etkinlik alanı daraldı. Önceden CHP artı denklemler vardı. CHP artı ordu, yargı, medya, üniversite... Bir tekel kırılması var. CHP ciddî gerileme yaşıyor” dedi.
Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun değişik alan ve kuruluşlarıyla olan sıkıntılı ilişkileri gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Bu derinleşme beraberinde paradoksları ve tartışmaları hızlandırıyor. Türkiye’nin demokratik bir rejim inşaası konusundaki iradesi güç kazandıkça hakikaten zor tartışmalara giriyoruz. Bu kadar yalan ve göz yaşı üzerine nasıl böyle çağdaş bir Türkiye imajı çiziliyor diyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Hepimiz, kendimizi ve tarihimizi sorgulama sürecinden geçiyoruz.
Biz de bu hafta TC’nin dinle olan ilişkisini ya da dönüştürme projesini gazeteci-yazar Ahmet Taşgetiren'le konuştuk. Taşgetiren, Sünnîlerin devleti tanımlamasına katılmadığını ve Sünnîlerin devleti dönüştürme çabası içinde olduğunu söylüyor. Hatta milletin CHP’yi terbiye etme noktasına geldiğini belirtiyor... Haydi hayırlısı...
Cumhuriyet projesinin İslâm diniyle ilişkisi nasıldı?
İslâmı dönüştürme projesi sistemin bir projesiydi. Hıristiyanlıktan yola çıkarak dinde reform hareketi başlatıldı. Bunlar İslâmın insanla ve toplumla ilişkisini yeniden düzenlemeye yönelik şeylerdi. İslâmın toplumsal kurallarının dikkate alınmayacağı bir yapı inşaa etmek istedi Kemalizm... İslâm bunu din âlimlerinin yorumlarıyla yapsın istendi. Ancak din bunu aslî unsur olarak kabul etmedi. Öte yandan resmî ideoloji toplumdan bir beklenti içerisindeydi. Ancak toplum yeni din toplum ilişkisi tanımına rıza göstermedi. Bunun yanında bütün tarihsel süreçte olduğu gibi insanların kendi dinleri arasında kopuşlar ve dönüşler yaşanmıştır. Kur’ân bu mânâda “Allah’a dinini mi öğretiyorsunuz?” der... O da inananlar için ayrı bir değerlendirme konusu.
Devletin Sünnîlikle arasının iyi olduğu söyleniyor katılıyor musunuz
Yeni kurulan devlet kendi güvenliği açısından toplum kesimlerini değerlendirmiş ve aslî unsur olarak hangisine dayanabilirim diye baktı. Osmanlı’dan beri gelen Sünnîlik geleneğine dayanabileceğini düşündü. Halbuki laiklik anlayışı Sünnî yaklaşımla devleti karşı karşıya getirdi. Hem din üzerinden dönüştürme projesini Sünnîler üzerinden yürütüyorsunuz, hem de Sünnîleri dönüştürmeye çalışıyorsunuz. Alevîler laiklik ilkesini devletin Sünnîleri kontrol altına alması açısından değerli buluyor. Ancak devletin Şah İsmail’den bu yana Alevîlere karşı bir rezervi var. Devlet bu açıdan bakıldığında hem Alevîlerle, hem Sünnîlerle problemli...
Problemli diyorsunuz ancak devletin Sünnî-beyaz olduğunu söyleyenler var...
Sünnîler resmî ideolojiyi, bu devlet anlayışını kabul etse haklı bir yorum olur. Ancak devlet kurulduğu andan itibaren Sünnîlere yönelik reform girişimlerinde bulunuyor. Bu da bir gerginlik meydana getiriyor. Sanki ben Sünnî olarak devletin bütün imkânlarını kullanıyor ve patron olarak Alevîlere dar bir alan bırakıyorum. Böyle birşey yok. Sünnî olduğu söylenen AKP iktidarı meşrûiyet sıkıntısı yaşıyor. Anayasa Mahkemesi tarafından laikliğe aykırı hareketlerin odağı olarak tanımlanıyor. Ayrıca Alevîler devletten hak talep etmek için Sünnîlerle ilgili söylemleri kullanıyor.
Sünnîlerin devlet düşkünlüğü sistemin demokratikleşmesini geciktiriyor yorumlarına ne dersiniz?
Devlet anlayışı direkt dinsel bir bakış açısıyla ilgili değildir. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada devletin özellikli bir anlamı oluyor. “Yıkılsın bu devlet” diyemiyorum. Belki gidecek başka bir ülkesi olan bunu daha rahat söyleyebilir. Avrupa'da yaşayan bazı Alevîler ve Kürtler azınlık oldukları yolunda lobi çalışması yaptılar ve bu AB raporuna girdi. Ancak Türkiye’de yaşayan Alevîler ve Kürtler bu tanımı kabul etmedi. Bazı insanlar Avrupa'nın bazı kısmının Türkiye’yle oynamasından rahatsızlık duymayabilir, ancak ben duyuyorum. Türkiye’yi İslâm açısından da önemsiyorum. Türkiye’nin kaybı İslâmın kaybı olur. Türkiye’nin İslâmı saf dışı bırakması halinde ise kendi varlığını koruma imkânı yok...
Eleştirilen tam da bu galiba... Her ne olursa olsun devletimiz olsun...
Her ne olursa olsun, devlet kim olursa olsun gibi bir anlayış yok. Toplum devletin bakışını seksen yıldır değiştirmeye çalışıyor. Toplum CHP zihniyetini ortadan kaldırmak için senelerce sığınak yapmış. Özgür seçimlerde bunları görebiliyoruz. Sünnî çoğunluğun CHP’yle, bu devlet anlayışıyla problemi vardır.
Toplum bu mücadelede devleti değiştirebildi mi?
Uğraşıyor diyorum... Başörtüsü üstünden devlet-toplum ilişkisinde bir gerilim yaşanıyor. Başörtüsü sembol falan deniyor bence bunun gerçeklik payı var. Toplum, başörtüsü üstünden devleti daha demokrat, topluma bağlı hale getirme mücadelesi yürütüyor. Devlet, "Kızını okutmuyorsun" dedi, kızını okula yolladı, ama almadılar. Devlet "demokrasi" dedi, bu sefer seçimlerde başörtülü birini Meclise gönderdi, ama devlet kabul etmedi. Başörtülü eşi olan bir başbakanı hükümet ederek sorunu başbakanlık seviyesine çıkardı. Bu da yetmedi cumhurbaşkanlık seviyesine yükseltti. Baykal cumhurbaşkanının eşi başörtülü diye boykot ediyordu, ancak son merhalede çarşaflı bir kadın CHP’ye kaydolmaya gitti. Bence milletin derin şuuru CHP’nin kafasını değiştirmek için atılımda bulunuyor. Deniz Baykal bu gelişmeyi CHPlilere anlatmaya çalışıyor. Baykal “Tek parti uygulamasına mı gidelim?” diyor. Bu redd-i mirastır, kendi tarihini silme girişimidir. Âşık Veysel poturuyla Kızılay'a girmeye kalkmış ve görevliler sokmamışlar. Baykal “Yeni kılık-kıyafet yönetmeliği mi çıkaralım?” diyor. Baykal’ın açıklamaları devrim kanunlarına, kılık-kıyafet inkilâbına aykırı söylemler. Millet CHP’yi dönüştürmeye kadar gelmiştir. Benim yorumlarım hüsn-ü talîl olabilir. Toplum derin bilinçle devleti yanlışlıklardan arındırma çabası içinde...
Milletin derin bilincini biraz daha açar mısınız?
Devletle yumruk yumruğa çatışmadan tanınan imkânları kullanarak bunu yapıyor. CHP’nin rozet taktığı kadınlar seçilme hakkını kullanamayacak, üniversiteye giremeyecek, ancak bir süre sonra bu yasaklar da savunulamaz hale gelecek. Toplum CHP’yi dar bir alana itiyor. Savunulamaz paradoksal alana itiyor. Baykal “Ezber bozmak lâzım” diyor. Bu CHP’nin ezberini bozmak anlamına geliyor...
Siz hüsn-ü talîl yaparak yorumladınız Baykal’ın açıklamalarını. Ancak Atatürkçü olma şartını koşuyor Baykal... Bu, tek parti zihniyeti dayatması değil midir?
Ben kuşkularımı söylüyorum, samimî bir açılım demiyorum. Ancak Baykal’ın geldiği yer durdurulamaz bir nokta. “Ben kafasının içine bakarım” diyor. "Bugüne kadar neden öyle bakmadınız?" derler adama... Baykal’ın çarşafa rozet takması CHP açısından müthiş birşey. Necla Arat "İkna odalarını bunun için mi kurduk?" diyebilir.
CHP’nin devlet bürokrasisi içindeki faaliyeti kırıldıkça açılımlara muhtaç kaldığını iddia edenler var ne dersiniz?
CHP’nin etkinlik alanı daraldı. Önceden CHP artı denklemler vardı. CHP artı ordu, yargı, medya, üniversite... Bir tekel kırılması var. CHP ciddî gerileme yaşıyor. Varlığını devam ettirecekse halkla temas kurması lâzım. Bence bu CHP’nin dönüşümüdür. CHP, kimlik arayışı içine girmiştir. Toplum CHP’yi ülke partisi haline getirmeye çalışıyor, terbiye ediyor...
CHP neden bazıları için radikal bir tesettür olan çarşafı seçti?
Çarşaflılar sosyal hayatın içine girmezler, seçimde oylarını kullanarak evlerine geri dönerler, diye düşünmüş olabilir. Onun için problem olarak görmüyorlardır. Hayatın içine giren, statü arayan, kimliğimle var olmak istiyorum diyen kadını benimsemiyor CHP. Devletin zihniyetini temsil eden CHP anlayışı toplumu sürekli bir gözaltı içinde tutmuştur, şekillendirmeye çalışmıştır.
Toplum bu gözaltı sürecinden nasıl işletildi? Şu anda durum ne?
TSK’nın toplumu şekillendirmeye ve değerlendirmeye yönelik raporları, icraatları olmuştur. Bunun yanında değişik kurum ve kuruluşlarında değerlendirmeleri var. Tek parti döneminde hükümet devlet adına toplumu gözetliyor. Valiler parti il başkanı... Çok partili hayata geçtiğimizde devlet DP’ye toplumu gözetle baskısı yapıyor. Ancak DP halka hesap vermek zorunda olan bir parti olduğunu biliyor. CHP’nin geldiği nokta da millete hesap verme noktasıdır. Çünkü rejim kendine yeni bir toplum oluşturamamıştır. CHP de bu gerçeği kabul etmek zorunda.
Peki din üzerinden konuşursak Diyanet nasıl bir konumda şu an... Devletin dini dönüştürme projesinin neresinde?
Diyanet Sünnîlerin değil TC’nin özgün bir kurumudur. Devletin din üzerindeki güvenlik politikasının bir uzantısıdır. İslâm belirleyen değil, belirlenen alan haline dönüştürülmek istenmiştir. Diyanet işlerinin fesh edilmesiyle kaos ortamını bütünüyle ortadan kaldırmak mümkün değil. Diyanet yerine konulacak bir yapıyı henüz görmüyorum. Sünnî, Alevî, gayrimüslim ilişkilerini yeniden adil bir şekilde düzenleyecek yapıya ihtiyaç var. Bunun belli bir tartışma sürecinden sonra olacağını düşünüyorum. Özgürlükçü yapının Türkiye’nin hayrına olacağı kanaatindeyim.
Diyaneti kendi inançsızlıkları için güvence olarak gören insanlar da mevcut...
Bence muhayyel ve muhtemel bir risk dikkate alınarak reel baskı ortamı oluşturuluyor. Devlet baskıyı görünce tedbirini alır, hukuken bunun zeminini oluşturur. Cezalandırır...
|