20 Mart 2003’te Bağdat’ın bombalanması ile başlayan ABD’nin Irak’ı işgâl harekâtının ilk safhası 9 Nisan günü öğleden sonra ABD tanklarının aynen resmigeçit yapar gibi hiçbir direnişle karşılaşmadan Bağdat’ın merkezine gelmesi ile bitti. O andan itibaren Irak’ta 24 yıldır Devlet Başkanlığı görevini üstlenen Saddam ve Baas Yönetimi yok oldu.
Hemen ardından ise Iraklılar sevinç gösterileri yaparak meydanlara koştular. Saddam’ın heykeli şaşaalı bir törenle yerlebir edildi. Saddam’ın suretini içeren her şey ayaklar altına alındı, terliklerle dövüldü.
Arap geleneğinde terlik veya ayakkabı ile vurmak büyük hakaret içeren bir yöntem olduğundan, Iraklılar 24 senelik Saddam zulmünün intikamını bu şekilde almak istemişti.
Sonrasında ise ABD Başkanı George W. Bush’un önderliğindeki işgal kuvvetleri Irak’ta egemenliği eline geçirmişti. İşte son beş buçuk yılda Irak’ta yaşananların bütün sorumluluğu Bush ve yandaşlarının oldu.
Gün geldi devran döndü. Nihayet takvimler 2008’in Aralık ayını gösteriyordu. Devrik lider Saddam’ın yerini alan ve artık kendisi de bir devrik lider olan George W. Bush, Irak’a ve Iraklılara son beş küsur yılda yaşattıklarını unutup bir veda ziyareti gerçekleştirmek istedi. Bush, Bağdat’a muzaffer bir komutan gibi gelmiyordu. Esasında bütün yöneticiliği döneminde bir dizi başarısızlık ve fiyaskonun başkahramanıydı Bush. Dünyanın en antipatik adamı olmak gibi bir payeyi de elde etmişti böylece. İşte böyle bir edayla geldiği Bağdat’ta ise bence Irak’ın en kahraman adamlarından biri olan El Bağdadî televizyonunun muhabiri Muntasar El Zeydi tarafından Saddam’la aynı akıbete uğratıldı. Evet beş yıl önce Saddam’ın terliklerin altında ezildiği şehirde, Bağdat’ta, bu sefer Bush aynı terliklerin altında ezildi.
Böylece George W. Bush da Irak’ta muzaffer olamadığını kesin bir şekilde öğrenmiş oldu. Her ne kadar güle oynaya karşılansalar da sonunda terliklerle uğurlanacaklarını anladılar.
Muntasar El Zeydi’nin bu davranışı belki bir gazeteci olması açısından tasvip edilemeyebilir ancak ben ona bir gazeteci gibi değil de bir Iraklı olarak bakıyorum. Zira o bir Iraklı olarak, kendini, kendi memleketinde bir parya olarak hissediyorsa ve son beş altı yıldır milyonlarca yurttaşı kan kusuyor ve gözyaşı içiyorsa bunun baş müsebbibi o sırada karşısında sırıtarak duran George W. Bush’tur. İşte böyle bir duygu ile, belki de aklının bir kenarından anaların çığlıkları, çocukların gözyaşları ve kan gölleri geçtiği bir sırada ayağındaki ayakkabısını çıkarıp Bush’un suratına fırlatmıştır.
Mikrofonunu yahut kalemini falan fırlatmamıştır belki mesleğine bir gölge düşmesin diye. Öyle yapmamıştır da tam bir Iraklı gibi davranıp, olması gerektiği gibi yapıp Bush’un suratına ayakkabısını fırlatmıştır. 44 numara ayakkabıya muhatap olan Bush da belki boyunun ölçüsünü almıştır. Zira ayakkabı Bush’un suratında patlamasa da, içerdiği mânâ ve mesajlar bir bomba gibi patlamıştır. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Bu vak'ayı ben 1989 yılında Çin Komünist Partisi’nin zulümlerinden bıkarak Pekin’in Tiananmen Meydanı’nda tankların önünde duran isimsiz kahramanın sembolik duruşuna benzetiyorum. O, savunmasız bir şekilde koskoca tank sürüsünün önünde klâsik bir Çinli gibi zayıf ve çelimsiz olmasına rağmen kahramanca durmuştu. Tankın gücü karşısında özgürlük ve direniş ruhunun gücünü yansıtıyordu abidevi bir şekilde… İşte Bush’un suratına doğru fırlatılan o ayakkabı da aynı şekilde Irak’taki direniş ve özgürlüğün sembolü olmaya lâyıktır.
Bravo sana El Zeydi… Bütün bir halkının ve belki koca dünyanın içinden geçeni yaptın.
Ellerin dert görmesin!
16.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|