ÇİÇEK gruplarının birbirine benzer özellikleri vardır.
Hayvanlar âleminde her bir hayvan diğerine benzer özellik taşır. Tıpa tıp aynı olmasa da.
Ya insan, öyle midir? Akıl almaz komplike düzen ve ince san'at ihtivâ ediyor. Bu görünen kısım. Bir de görmediğimiz ama hissedilen duyguları var.
Elma ağacının meyve verebilmesi için toprak-su-güneş üçlüsü yeter.
Balıkların sudan başka pek bir şeye ihtiyaçları olmaz. Beyaz güllerin mis gibi kokması için kara toprak yeter.
İnsan gibi insanı yetiştirebilmek için ne lâzım? Sadece suyla beslenen elma ağacı eğer güneş görmezse çürüyecektir. Su onun çürüyüp bozulmasına sebep olacaktır.
Peki tek yönlü beslenince insan ne olur? Sadece maddiyâtla beslenip mânevî yönü desteklenmezse hangi krizler yaşanır?
Renk renk, model model elbiseler, envâî çeşit yiyecekler, hayatı kolaylaştıran, teknoloji harikası makineler (mikser, robot, tv, bulaşık-çamaşır makinası, cep telefonu gibi) daha neler neler. Aklı karışan gözleri kamaşan insancık eliyle tutup, gözüyle gördüğü bu maddelerle mutlu oluyorum sandı.
Kandırıldı!
Aynı fareler gibi ....
Fareler peyniri görürler ama peynirin nerede durduğuna bakmazlar. Peynire ulaşırlar ama kapana yakalanırlar.
Farelere göre lüks sayılan bir parça beyaz peynirle karnını doyurma hırsına kapılan, gözleri gören ama aklını çalıştırmayan, sonunu düşünmeyen fare ölür.
Eeee... Fare bu, ona bu yakışır.
İşte insan da kısa ve geçici ömrünü baki zannedip, biraz daha rahat yaşama hırsıyla gözünü yanlış hedeflere diktiğinde fareler gibi kapana yakalanıp, ömrünü feci bir şekilde bitiriyor.
***
Zamanın güzeli olan zât ne güzel söyler: Kırılacak şişeler hükmündedir dünya işleri... Öyle ya zaten her neyi tutsak bir zaman sonra ya gerçekten kırılıyor, elimizden çıkıp gidiyor, ya da değerini kaybedip gönlümüzde kırılıyor.
Her gün piyasaya yeni icatların sunulduğu zamandayız. Gerçekte neye ihtiyacımız var anlayamadan, moda, model, teknoloji hızla değişiyor. İnsan da takip edeyim derken helâl-haram demeyip hırsa kapılınca kapana yakalanıyor. Tıpkı fareler gibi...
Bize düşen şudur; kapana yakalansak da geç sayılmaz! Yeter ki kapanda olduğumuzu görebilelim. Kapandan kurtulmak zor olsa da azim ve istekle geri dönüş, aslına varış mutlaka gerçekleşecektir.
Ekonomik kriz kapanına yakalanan insanlık için dönüş ve kurtuluş mutlaka vardır. Allah kullarının dönüşünü bekler. “Ne olursan ol gel” der. Faiz günahından, israf bataklığından olsa olsa bu dönüşlerle kurtulabilir insanlık...
Bu dönüş insanı kıymetlendirir.
Kâinatın özüdür insan, her şeyin en iyisine lâyıktır. Yaratılmışların en şereflisidir. Zira insanı mükemmel yaratan Yüce Allah, ona lâzım olacak mükemmel mevcudatı da yaratmış.
Çeşit çeşit, sınırsız...
Oysa insan bu güzellikleri görüp, güzellikleri yapanı unutuyor. Güzelliklerin kaynağını göremeyen gözler ve gönüller bir zaman sonra, yaratılmışların da, kendinin de değerini aşağıya indiriyor.
Böylece özü bozulunca sözde kalıyor insan.
İnsan; mal varlığı ile veya makamı ile değerli olmadığını anlayamıyor. Malın ve mülkün veya evlâtların imtihan sebebi olduğunu unutuyor. İnsanın yapısı gereği unutması normaldir. Ama unuttuğunu hatırlayınca, gerekli vazifelerini hâlen yapamıyor olması düşündürücüdür.
Allah’ım, unutur veya yanılırsak bizi bağışla…
Nimetler şükür için verilir. Bunu unutunca insan şükredecek bir makam olduğunu da unutur ve nankörlerden oluverir. İlâhî ikazların şiddetli yapıldığı bu krizli günlerde Yaratıcı artık hatırlanır oldu... Bolluk içinde unutulan Yaratıcı, darlık zamanında akıllara düşünce, belki şükür ve iktisat ibadetlerine de yönelmeler başlayacaktır...
Bu değişimle belki de insanlık yeni ve saadetli bir çağa doğru ilerliyor olabilir!
10.12.2008
E-Posta:
|