“Yılda bir kurban keser halk-ı âlem iyd içün/Dem be dem, saat be saat ben senin kurbanınam” diyen şair gibi gönülden, her an, her zaman kime kurban olmalı?
Aşk… Modernizmin yıkıcı etkilerinin bizlere unutturduğu büyülü kelime. Maddeten doyurulan modern çağ insanının tarifi imkânsız bir açlık hissiyle en çok aradığı, varlığına en çok muhtaç olduğu, uğrunda kurban olunası bir değerdir aşk.
Lâkin, kime kurban olmalı? Fani olana mı, baki olana mı? Fenaya mı, bekaya mı? Maddeye mi, manaya mı? Hakka mı, batıla mı?
Vedud’a kurban olmalı. Seven ve sevilene, sevme duygusunu sevdirene, sevgiyi yüreğimize nakşedene, aşkı hece hece bize ezberletene… Peygamberlerini, meleklerini ve mü’min kullarını seven ve onlar tarafından da sevilen Allah’a; seven ve sevilene.
Hz. Peygamber’e kurban olmalı. Uğruna âlemlerin yaratıldığı, levlâke sırrına mazhar olan Sevgililer Sevgilisine… Bu aşk, ümmetî ümmetî münacatıyla kelimelere dökülür, Hira’dan doğar, Taif’te şefkate dönüşür, Aksa’dan âlemlerin Rabbi’ne yükselir, Arafat’ta yüz binleri göz yaşlarına boğar, milyonları kendine cezbeder…
Vatana kurban olmalı. Aşk, bir vatan müdafasında ortaya çıkar bazen. Çanakkale’de Seyyid Çavuş olur, “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!”larla mısralara dökülür, şehidlikle müjdelenir, al kanlara boyanır.
Bir dâvâya kurban olmalı. Aşk bir dâvâdır bazen. “Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğu”nu işkencelere, sürgünlere rağmen tüm dünyaya haykırır. Böyle aşklar “aşk mücadelesi içinde değil, mücadele aşkı içinde olanlar”ın aşkıdır. Beşeri aşkların böylesine ulvî aşklar karşısında ne kıymet-i harbiyesi olur?
Çağımız insanının en büyük problemlerinden biri günlük hayatın cazibedarlığı ve meşgaleleri içinde, maddi hevesler peşinde başta yaratıcısı olmak üzere sevgi merkezli ilişkilerden uzaklaşması değil midir? Hayatın anlamını yitirmiş, aşkı yalnızca şarkılarda hatırlayan, sevgiyi bir türlü kalbe ve hayata aktaramayanlardan hangi aşkı yaşamalarını bekleyeceğiz? Mutluluğu teknolojinin kendilerine sunduğu sanal alemlerde arayanlar, aşkı maddeleştirenler, bedensel hazlardan medet umanlardan neye kurban olmalarını isteyeceğiz?
Sevdalarını yitirmiş bir milletiz artık. Sevdalarımızı besleyen rüyalarımızı yitirdik, hayallerimizi yitirdik, şuurumuzu kaybettik. Bizim üzerimizden rüya görenlerin piyonları olduk. İslâm âleminin kurban bayramını tebrik ederken, bayramın tüm İslâm alemi için hayırlara vesile olmasını, yeni uyanışların habercisi olmasını dilerken… “Irak’ta masumların bayramı ne olacak?” sorabildik mi birbirimize? Buralara bombalar yağdıranların neresindeyiz, tezkerelerin neresinde durduk? Bu soruları kendime soramazsam hangi bayramı yaşayacağım, hangi aşkı savunacağım, neyin kurbanı olacağım?
Kin, nefret ve düşmanlık duygularının yerleştiği, çatışma kültürünün alenileştiği, kendi menfaatini düşünme hastalığının yaygınlaştığı, doğruluktan uzaklaşmanın fazilet sayıldığı bir toplumda hangi aşkları yaşayacağız? Komşularımızın yükselen feryatları ve bedduâları arasından sıyrılabilirse eğer; İslâm âleminin Kurban Bayramı’nın hayırlara, yeni uyanışlara vesile olmasını kurban olduğum Allah’ımdan niyaz ediyorum.
09.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|