Peygamberimiz (asm) insanlığa bir dâvâ ile geldi. Bu dâvâ, iman dâvâsıdır. Yüce Allah bizleri Peygamberimizin (asm) dâvâsına destek olmaya çağırmaktadır. “Ey iman edenler! Sizler Allah’a yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 47:7) Peygamberlerin en önemli özellikleri ve vazifeleri, Allah’ın dinine hizmet etmeleridir. Allah’ın dini ise, “Tevhid” hakikatini insanlara duyurmaktır. Nitekim peygamberler birçok inananlar ile beraber Allah yolunda mücadele etmişler ve bu konuda gevşeklik ve zaaf göstermemişlerdir. Kendilerine isabet eden sıkıntılara sabır göstermişler ve Allah’ın sevgisini kazanmışlardır. (Âl-i İmran, 3:146)
Bu konuda en fazla sıkıntı çeken, Peygamberimiz (asm) olmuştur. Kendisine pek çok vaatlerde bulunan ve korkutmaya çalışan Mekke müşriklerine “Allah’a yemin ederim ki, Tevhit dâvâsı uğruna, Allah’ın bana verdiği vazifeyi yerine getirmek için onlarla savaşırım, ya Allah beni galip getirir veya bu uğurda başımı veririm” buyurarak büyük bir kararlılık göstermiştir.
Yüce Allah “iman dâvâsı için mücadele eden ve bu uğurda öldürülen mü’minlerin canlarını cennet mukabilinde satın aldığını” (Tövbe, 9:111) müjdelemiştir. Fani dünyanın insana kazandırdığı en büyük menfaat, ebedî hayatı ve cenneti kazanmaktır ki, bunun yolu da iman dâvâsına gönül vermekten geçmektedir.
Peygamberimiz (asm) bir savaştan dönmüştü. Âdeti üzere önce Mescid-i Nebevî’ye giderek iki rekât namaz kıldı. Sonra önce Hz. Fâtıma’ya uğradı. Hz. Fatıma (ra), Peygamberimizi (asm) görünce boynuna sarıldı ve ağlamaya başladı. Peygamberimiz (asm) neden ağladığını sordu. Hz. Fatıma da “Görüyorum ki benzin solmuş ve elbiselerin yırtılmış, büyük bir sıkıntı ve zahmet çekmişsin” buyurdu. Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) “Ey Fâtıma! Ağlama, zira Cenâb-ı Hak senin babanı öyle bir dâvâ için görevlendirmiştir ki, yeryüzünde ne kadar ev varsa o dâvâ yüzünden ya aziz olacaktır veya zelil olacaktır. O dâvâ her eve girecektir” buyurdu.
Peygamberimiz (asm), iman dâvâsı için Mekke’de o derece sıkıntı çekmekteydi ki, bu sıkıntı gündüzün üzerine yağmış olsaydı gece olurdu. Bu hususu Peygamberimiz (asm) “Bu yolda gördüğüm eza ve cefa hiç kimsenin başına gelmemiştir. Bazen olurdu ki üzerinden otuz gün geçerdi de Bilâl’in koltuğunda bir parça yiyecekten başka ne bende, ne de Bilâl’de bir şey bulunmuyordu” hadisi ile belirtmiştir.
Peygamberimiz (asm) Kâbe’de namaz kılarken, Ukbe b. Ebu Muat gelip boynuna eteğini sardı ve bütün gücü ile boğazını sıktı. Ebû Bekir (ra) geldi de Ukbe’nin kolundan tutarak onu Peygamberimizin (asm) üzerinden kaldırdı. Sonra ona “Siz bir adamı ‘Rabbim Allah’tır’ dediği için mi öldürmek istiyorsunuz? Oysa o size Rabbinizden apaçık mû'cizelerle gelmiştir” dedi.
Peygamberimizin (asm) Allah yolunda ve dâvâsı uğrunda çektiği sıkıntıları saymakla bitiremeyiz. Peygamberimizin (asm) sahabelerinin de bu uğurda çektikleri saymakla bitmez; açlığa, susuzluğa, zulüm ve eziyetlere katlanarak bu dâvâyı bizlere kadar ulaştırmışlardır. Allah’ın yardımı onlar ile beraberdi ve önlerinde mû'cizelere mazhar peygamber vardı. Ama Allah'ın yardımı, çalışmaları ve gayret etmeleri, yılmamaları sayesinde kendilerine ulaşıyordu. Peygamberimiz (asm) “Allah bu ümmete zayıf olmaları, ihlâsları ve namaz kılmaları sayesinde yardım eder” buyurmuştu. Sahabeler bu hususa çok dikkat ediyorlardı. Yüce Allah da “Gevşemeyin, üzülmeyin, şayet gerçekten inanıyorsanız üstün olan sizler olacaksınız” (Âl-i İmran, 3: 139) buyurarak dâvâlarında gevşeklik göstermedikleri ve inançlarını güçlendirdikleri ölçüde kendilerine yardım edeceğini belirtmişti.
Yüce Allah, mü’minlerin ihlâs ve samimiyetle Allah’ın dini ve iman dâvâsına destek olmalarını, birbirlerine kenetlenerek Allah yolunda mücadele etmelerini istemektedir. “Allah, kendi yolunda birbirlerine kenetlenerek saf halinde savaşanları sever” (Saf: 61:4) buyurur. Bunu yaptıkları zaman “Allah’ın yardımının ve yakın bir fethin” (Saf, 61:10) kendilerine verileceğini müjdeler.
15.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|