İki Cihan Savaşı görmüş bir dünyanın, bir savaş daha yaşaması oldukça acı neticeler doğuracağı malûmdur.
Geçmişte elli milyon insanın mahvına, milyarlarca maddî imkânın zayi olmasına sebep olunmuştu.
Fakat savaşın şekli değişmiştir. İnsanları canlı canlı mahveden nice düşmanlıklar yaşanmıştır.
Başta uyuşturucu ve sarhoş eden içkiler, çekici eğlenceler, haram muâmelelerden çıkan olumsuz hayat halleri, bir nevî üçüncü dünya savaşı gibi neticeler doğurmaktadır.
Ahlâkta ve hayatta yaşanan bu olumsuzluklar, geçmişte Mançur ve Moğol çapulcularının tahribinden daha dehşetli bir tarzda hayata hâkim olmuştur.
Gaddar medeniyetin, zâlim propagandanın, acımasız burjuvanın baskıları masum halkı perişan etmiş, hayatın tadını ve tuzunu kaçırmıştır.
Aslında yaşanan bu hâl, bir nevî üçüncü dünya savaşıdır.
Bu üçüncü dünya savaşının ateşini söndürecek olan, insanlığa umumî barışı ve saadeti getirecek olan yegâne çare Kur’ân-ı Hakîm’in taze ve şaşmaz ölçüleridir.
Bundan yaklaşık elli-atmış yıl önce Eşref Edip Fergan’ın Sebilürreşad adlı dergisinde Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri ile yaptığı mülakatta, Bediüzzaman’ın söylediği sözler çok mânâlı ve önemlidir:
Eşref Edip’in bir sorusuna karşı şu cevabı veriyor:
“Dünya büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan Garp (Batı) cemiyeti içinde bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî (bulaşıcı) illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum...”
Bu şekilde devam eden sözleri bizler elli yıldır yaşıyor ve görüyoruz.
Üçüncü Dünya Savaşı’ndan kurtuluş ancak Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hakikatlerine sarılmaktan geçer.
18.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|