Beşer hayatını isterse, faizin her çeşidini öldürmeli
İşârâtü’l-İ’câz’da ispat edildiği gibi, bütün ihtilâlât-ı beşeriyenin mâdeni bir kelime olduğu gibi, bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi bir kelimedir.
Birinci Kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse, bana ne.”
İkinci Kelime: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Evet, hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede havâs ve avâm, yani zenginler ve fakirler, muvâzeneleriyle rahatla yaşarlar. O muvâzenenin esâsı ise, havâs tabakasında merhamet ve şefkat; aşağısında, hürmet ve itaattir. Şimdi, birinci kelime havâs tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir; ikinci kelime avâmı kine, hasede, mübârezeye sevk edip, rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selb ettiği gibi; şu asırda, sa’y, sermâye ile mübâreze neticesi, herkesçe mâlûm olan Avrupa hâdisât-ı azîmesi meydana geldi.
İşte, medeniyet, bütün cemiyât-ı hayriye ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şedid inzibat ve nizâmâtıyla, beşerin o iki tabakasını musâlâha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müthiş yarasını tedâvi edememiştir. Kur’ân, birinci kelimeyi esâsından vücûb-u zekât ile kal’ eder, tedâvi eder; ikinci kelimenin esâsını hurmet-i ribâ ile kal’ edip, tedâvi eder. Evet, âyet-i Kur’âniye, âlem kapısında durup, ribâya “Yasaktır!” der. “Kavga kapısını kapamak için, ribâ kapısını kapayınız!” diyerek, insanlara ferman eder. Şâkirdlerine, “Girmeyiniz!” emreder.
Sözler, s. 373
***
Hayat-ı ihtilâl mevt-i zekât, hayat-ı ribâdan çıkmış
Bilcümle ihtilâlât, bütün herc ü fesadât, hem asıl, hem mâdeni, rezâil ve seyyiât, bütün fâsid hasletler,
Muharrik ve menbaı iki kelimedir tek, yahut iki kelâmdır.
Birincisi şudur ki: “Ben tok olsam, başkalar acından ölse, neme lâzım.”
İkincisi: “Rahatım için zahmet çek. Sen çalış, ben yiyeyim. Benden yemek, senden emekler.”
Birinci kelimede olan semm-i kàtili, hem kökünü kesecek, şâfi devâ olacak tek bir devâsı vardır.
O da zekât-ı şer’î ki, bir rükn-ü İslâmdır. İkinci kelimede zakkum-u şecer münderic. Onun ırkını kesecek, ribânın hurmetidir.
Beşer salâh isterse, hayatını severse, zekâtı vaz’ etmeli, ribâyı kaldırmalı.
Beşer, hayatını isterse enva-ı ribâyı öldürmeli
Tabaka-i havâstan tabaka-i avâma sıla-i rahm kopmuştur. Aşağıdan fırlıyor
Sadâ-i ihtilâli, vâveylâ-i intikamı, kin ve hased enîni. Yukarıdan iniyor
Zulüm ve tahkir ateşi, tekebbürün sıkleti, tahakküm sâikası.
Aşağıdan çıkmalı.
Tahabbüb ve itaat, hürmet ve hem imtisâl. Fakat merhamet ve ihsan yukarıdan inmeli,
Hem şefkat ve terbiye. Beşer bunu isterse sarılmalı zekâta, ribâyı tard etmeli.
Sözler, s. 649-50
***
Adalet-i Kur’âniye âlem kapısında durup, ribâya “Yasaktır, girmeye hakkın yoktur” der. Beşer bu emri dinlemedi, büyük bir sille yedi. Daha müthişini yemeden dinlemeli.
Mektubat, s. 456
ihtilâlât-ı beşeriye: beşerî karışıklıklar, sosyal çalkantılar.
mâden: kaynak.
ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk.
hayat-ı içtimâiye-i beşeriye: Beşerî sosyal hayat.
muvâzene: denge.
selb: kaldırma.
sa’y: emek, gayret, çalışma.
cemiyât-ı hayriye: hayırlı cemiyetler, faydalı kuruluşlar.
şedid: şiddetli.
musâlâha: barış.
hurmet-i ribâ: faizin haram kılınması.
ribâ: faiz.
şâkird: talebe, öğrenci.
salâh: Rahatlık.
|