“Dünya komünikasyon devrimi insanlığın cehaletini arttırdı” diyenler haklı çıkıyor. Fevkalâde sür’atli akan zamanın zavallı çocuklarını uzağa veya geçmişe bakmadan alıkoyan bu devrim, insanlık karşıtlarının işine yaranmış görünüyor. Önlerine cazip oyuncaklar bırakılan çocukların haline benzeyen halimizle, birinci ve ikinci dünya savaşlarını hazırlayan insanlık düşmanlarının farklı kıyafet ve sloganlarla tekrar sahnede yer aldıklarının pek farkında değiliz.
Demokrasinin olmadığı ve kanun hakimiyetinin sağlanamadığı Türkiye’mizde çok rastlarız. Katiller maktulün cenazesinde siyahlar içinde saf tutarlar. Dünyada ve bilhassa Avrupa’da da bazen bu manzaralara rastlanır. Fikirlerin mahiyeti ve hedefleri değişmeksizin değişik zamanlarda, değişik coğrafyalarda ve farklı sınıflarda cereyan eden hadiselerin bir merkezden idare edildiğini avam dediğimiz halk pek anlayamaz. Önce temel hürriyetler, sonra kadına pozitif ayrımcılık, daha sonra emekçi, köylü ve talebe olarak burjuva düşmanlığı, neticede ihtilâller, kaos, anarşi ve müstebitler dönemi.
Hangi fikri ve hangi zamanları anlatmaya çalıştığımı elbette anladınız. Marks, Darwin ve Freud’la başlayan dinsiz felsefenin yürüyüşü Rotschild’in yardımıyla Moskova’ya dayanır. Olan, zavallı Rus milletinin bin senelik tarih ve kültürüne olmuştur.
Dinsiz felsefenin meşhur Frankfurt Mektebini aydınımız bilmezlikten gelir. Bu ikinci mektebin deşifresi ile hem 68 kuşağının mahiyeti ve hem de cinsel devrimin arkasındaki dinsiz sapıklar ortaya çıkacaktır. Avrupa’daki karışık yüzme havuzlarının mahiyetiyle “özgür beden kültürü”nün mimarları teşrih olunmasınlar diye, Avrupa’dan haberdar aydınımız ise Frankfurt Mektebini, ne soğuk savaş sonrasında Amerika’da mantar gibi türeyen enstitüleri ve ne de 68 kuşağının dünya kapitalinin başına geçtiğini hiç anlatmaz. Dinsiz felsefenin anarşist ruhlu insanları; barış, düzen, din, kültür, estetik, çevre, sanat, adalet, doğru hürriyet ve doğru düşünce gibi insanî değerlere fevkalâde düşmandır. Yarasanın ışığa olan düşmanlığından da çok... İşte bu karanlığı, kaosu, anarşiyi, cehaleti, tüketimi, istibdadı ve insanlığın refahını istemeyen güruh, hem 20. y.y. başında ve ortalarında, hem de 21. asrın hemen girişinde insanlığa yapabileceği kötülüğü yapmıştır. Ellerinden İsevî değerleri alınmış bir Avrupa ile maalesef yine onların propagandalarıyla komplekslere düçâr edilmiş Asya; saldırgan dinsizliğin farklı zamanlardaki farklı slogan ve kostümlerine aldandığından, insanlığın başı felâketlerden kurtulamıyor. Elbette ki cehaletten. Yalnız, 20. y.y. başlarındaki cehaletimizin sebepleriyle 21. y.y.’daki cehaletimizin sebepleri de farklı değil mi?
İnsanı insanî değerlerden ve hayattan uzaklaştıran aletlere, Bediüzzaman “müfsit aletler” diyor. Hırs, şöhret, kuvvet, israf ve menfaate odaklanmış bir medyanın insanlığın hizmetinde olduğunu kim iddia edebilir? Hele bu medyayı gasp ettikleri servetlerle bazı insaniyet ve İslâmiyet düşmanları ellerinde tutuyorlarsa, o ekranlarda yansıyan haberler de, diziler ve programlar da insanlığın aleyhinedir. Bakışları bu medyaya kilitlenmişlerin dünyada olup bitenleri sağlıklı bir şekilde değerlendirmelerini beklemek, elbette doğru olmaz.
Avrupa’nın yakın tarihini, dünya harplerini, AB’nin kuruluş şartlarını, Frankfurt Mektebini ve son zamanlarda ortaya çıkan neocon ve neoliberal hareketlerin mahiyetini bilmeyenler, AB içindeki Avrupa başşehirlerinde çıkan yangınları anlayamazlar. İktidara gelmeden önce Fransız medyasını avucuna alan Sarkozy’den habersizce Paris varoşlarında yangın çıkabilir mi? 68 kuşağının devamı sayılan Sarkozy, Merkel ve Berlusconi’nin AB’yi tahkime ve imara çalıştıklarını söyleyemeyeceğiz, ama aynı zevatın AB karşıtı olduklarını ifade edebiliriz.
“Olur mu böyle şey?” demeyin. AB’de de AB değer ve prensiplerine inanmayan ve AB’yi dünya barışı noktasında bir ümit olmaktan çıkarmak isteyenler vardır. Bunlar ne Amerikancıdır, ne Avrupalıdır. Bunlar, dinsiz Avrupa felsefesinin anarşist ruhlu politikacılarıdırlar.
AB’nin kuvvetlenmesi, oradaki düzen onun İslâm dünyasıyla birlikteliği saldırgan dinsizlerin çalışmalarını zorlaştıracaktır. Ne Paris banliyölerindeki yangın, ne tutuşan Atina ve de ne Londra’nın metrolarındaki patlayan bombalar onların umurunda değil. Mutlaka seviniyorlardır. Zira bu kadar düzen, şeffaflık ve adalet onların ruhunu sıkıyordur.
Çözüm Hz. İsa'ya (a.s.) inanmış veya gelişen fenlerle uyanmış Avrupa ile Müslümanların birlikte hareketlerine bakıyor. Reçeteler, formüller, çözüm biçimleri ve can alıcı stratejiler yeteri kadar Müslümanların ellerinde mevcut. Azıcık hürriyet, azıcık barış ve azıcık çalışma ile bu küresel yangınların önü alınacaktır. AB’nin insanî bir proje, bir medeniyet ve barış projesi olduğuna inanmayanlar dinsiz felsefenin şakirtlerine maskara olurlar. Geleneksel düşünce öleli beş asır oldu. Müceddidin Kur’ân’dan çıkardığı reçeteye inatla bakmak istemeyenlerin kendileri zelil, mağdur ve mahcup duruma düşecekler, bizden söylemesi. AB karşıtlığının küresel azgın din düşmanlarına yardım mânâsına geldiğini hadiseler göstermeden uyanmamız gerekiyor. Bunca yıldır AB’nin barış lezzetini tadan Atina fazla yanmaz. Allah göstermesin, bu ateş Anadolu’ya düşerse hepimiz yanarız. Bölgemizin, Avrupa’nın ve dünya barışının AB ile entegre olmaya bağlı olduğunu bir kez daha hatırlatalım. İspatına varız.
19.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|