Hayat bir yolculuk. İnsan da bu dünya sarayında bir yolcu. Çocukluktan gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre ve ölüm ötesi âlemlere uzanan bu çetin yolculukta, seyahatimizin kalitesini tercihlerimiz belirliyor. Özellikle de hayatın gençlik döneminde aldığımız kararların, belirlediğimiz hedeflerin isabetli olması çok önemli.
Hayat yolculuğunda dünya hayatının son durağı ölüm. Bu gerçeği hiçbir şey değiştiremiyor. Öyleyse ölüm sonrası hayata inanan herkesin bu değişmez gerçeği nazara alarak hedeflerini, ideallerini belirlemesi, yaşantısını fiilî bir duâ hükmünde programlayarak “hayat kalitesi”ni arttırması gerekmez mi?
CARPE DİEM!
Romalılar “ân”ı yaşamak kavramına bu adı vermişlerdi.
Akıp gidiveren zamanı en güzel şekilde değerlendirmek bütün insanların en büyük problemi oldu.
İnsanlık tarihi boyunca varlık âleminin Sultanı tarafından gönderilen peygamberler “ân”ı yaşama formülünü hep İlâhî emirler çerçevesinde sundular. Emr-i İlâhîye tâbi olanların yaptıkları her fiil ibadet hükmüne geçerek ebedîleşecek, insan bu şekilde hem dünya hem de ahirette, ölüm ötesi hayatta mutlu olacaktı. Zira ölüm bir son değildi, hayat ölümden sonra da farklı şekillerde sürecekti. Yapılan her iyilik ve kötülüğün karşılığı vardı. İnsanın vazifesi, bu gerçekle hayatını anlamlandırmaktı.
İnsanlık tarihi boyunca hayatın kısacık dünya hayatından ibaret olduğunu düşünenler için de hayat bir an önce en iyi şekilde tüketilmesi gereken bir kavramdı. Akıp giden zamanda “Ân”ı doyasıya, olabildiğince lezzet ve haz alarak, hızlı yaşamak gerekirdi! Zira her an ecel cellâdı gelebilirdi!
O yüzden adeta “yangından mal kaçırırcasına” hazzın ve hızın tutsağı olarak yaşadılar. Tarih kitapları, müzeler, antik kalıntılar bu gerçeğin sayısız delilleriyle dolu.
Günümüzde de bu gerçeği ya bizzat yaşıyor, ya da çevremizde sayısız örneklerini müşahede ediyoruz.
GLOBAL KÖY
Teknolojinin gelişmesi, dünyamızı artık küçük bir köy hâline getirdi. Medeniyetin harikaları, ânında her şeyden haberdar ediyor yerküre insanlarını. İlâhî emirler çerçevesinde teknolojiyi insanlığın faydası için kullanabilene ne mutlu!
Bugün teknolojiyi i’lâ-yı kelimetullah için kullanan gençler, iman hakikatlerini dünyanın dört bir yanına internet siteleriyle, bloglarla, uydu konferans ya da haberleşme ile neşretmekte, “hayat kalitesini yükseltmek”te! Çeşitli radyo-tv kanalları, dergiler, gazeteler, kitaplar, cd’lerle büyük bir gayretle neşredilmekte!
Sefih medeniyet de aynı vasıtaları gençleri yoldan çıkartmak için kullanmakta, hayatı dünya hayatından ibaret gören bir zihniyeti yaygınlaştırmakta. “‘Ân’ı yaşa, gününü gün et!” anlayışıyla modası, sineması, müziği, tiyatrosu, dansı, klibi, reklâmı, TV dizisi, dergisi, gazetesi ile gençliğin zihinleri darmadağın edilip, yaratılış maksatlarını tefekkürden uzaklaştırmakta.
Bediüzzaman Hazretlerinin “beşerin nefs-i emmâresi” diye isimlendirdiği, egoları şişirmekten ibaret olan modern hayat “cazibedar bir fitne” olarak insanları, özellikle de gençleri tefekkürden uzaklaştıracak her türlü donanımı adeta “zehirli bal” gibi “yalancı cennet” misâli göz boyama ve aldatma unsuru olarak kullanmakta. Sanki dünyada ebedî kalacakmış gibi! Sanki ölüm yokmuş gibi!
Beri yanda gençliğin ruh hâli de aldatılmaya müsaittir. Hayatın baharında, ömrün hazan mevsimini aklına hayaline bile getirmeyen, güçlü bir benlik duygusu, şehevî arzuları galeyana getiren eğlence ortamlarıyla nefis muhasebesi ve tefekkür gayretlerine darbe vurmaktadır.
Bediüzzaman Hazretlerinin “Gençlik Rehberi” isimli eserinde “Cazibedar bir fitne içinde bulunan ve daha aklını kaybetmemiş bazı gençlerle bir muhaveredir” şeklinde düştüğü kayıt ne kadar da ibretlidir!
Evet hastalıklar, ölümler, musibetler insanın acz ve fakirliği ile sonsuz şefkatli olan Rabbine sığınmasını hatırlatan vesilelerdir. Her şey geçicidir, ölüm de, gençlik de, musibetler de…
Hayat bir yolculuktur, Ona varmakla neticelenen…
Yolcu olduğumuzu unutmaksızın kendi kimliğimizi ve muhatap olduğumuz varlık âlemini anlamlandırmamız gerekir.
Hani âyetteki “Her şey helâk olup gidicidir, Ona bakan yüzü müstesna…” hakikati her dem hatırda olmalıdır.
Zaten Peygamberimiz de(asm), genç bir Sahabe olan Abdullah İbni Ömer’e: “Dünyada bir yolcuymuş gibi yaşa!” dememiş midir?
22.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|