Bizim Aile Dergisinde yayınlanan Şalcı Şöhret Ana’nın hikâyesi, eşim dâhil olmak üzere birçok insanı hüngür hüngür ağlattı. Erzurum’un bu şöhretli anası ile ilgili çok az şey yazıldı. Yakın tarihimizin bir sayfasına ışık tutması bakımından önemli gördüğüm bu konuda posta adresime gelen bazı bilgileri okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
Şapka Kanunu’na muhalefet ettiği gerekçesiyle idama mahkûm olanlar arasında yer alan ve bohçacılık yaparak hayatını kazanan “Şalcı Bacı” diye tanınan bir kadından Gazeteci Nimet Arzık da bahsetmiştir. Bu olayı duyduğunda bir hikâye yazdığını ve adını “Şalcı Bacı Asılmaya Gidiyordu” koyduğunu söyleyen Nimet Arzık, Şalcı Bacı’nın “Şapka Kanunu’na Muhalefet suçundan asılacağı” kararına şaşırdığını, “candarmalar” onu iterek götürürlerken “Kadın şapka giye ki asıla?” diye sorarak geçtiği yollardaki “donuklaşmış” insanların içlerini kabarttığını da ifade eder.
Şalcı Bacı’nın “Kadın şapka giye ki asıla?” şeklindeki safça şaşkınlığı yansıtan sorusunu Nimet Arzık şöyle cevaplandırır:
Giyer, giymez, ama “icaplar” vardı... Görev icapları, ödev icapları, ibret icapları, gösteri icapları... Şalcı Bacı’yı iki metre boyuyla, “isli” yüzüyle, yılan yılan incelmiş örgüleriyle, siyah poşusuyla ve bütün sabır felsefesiyle darağacına vardırıyordu bu icaplar... Bildik evler arkasında kalıyordu, hükümet meydanına dek... Erkek adımlarla, bilmedik bir dünyaya doğru yürüyordu... Donuklaşmış halkın arasından, koşuşanlar vardı ağlayarak, onu o bilmedik dünyanın eşiğine kadar uğurlayan.
“Şapka Kanunu’na Muhalefet” suçundan Şalcı Bacı’yı idama gönderenlerden biri, gazeteci-yazar Çetin Altan’ın dedesi Kumandan Tatar Hasan Paşa’ydı. Altan bir kitabında bu olayın kendisini nasıl etkilediğini şöyle anlatmıştı:
Dedem Hasan Paşa çok sert bir askerdi. İsmet Paşa topçu okulunda öğrenci iken, Hasan Paşa okul müdürüydü. Sonrası ünlü komutanlar olan o dönemin öğrencileri, anlatıp dururlar Hasan Paşa’nın sertliğini. Bir şapka isyanını bastırmakla görevlendirildiği bir şehirde, hızını alamayıp bir de kadın asmıştı. Sanırsam siyasal suçtan ilk asılan kadın odur tarihimizde. Kadın sehpaya çıkmadan önce “Ben bir hatun kişiyim. Şapka ile ne derdim ola ki” demiş galiba. Ben o tarihte henüz doğmamıştım. Çok ama çok sonradan öğrendim bunları. Ve inanın ince sızı gibi tatsız bir burukluk kaldı içimde.
Erzurum’da halk içinde Şapka Kanunu’na gösterilen muhalefet üzerine Vali Paşa’yla Kumandan Tatar Hasan Paşa kafa kafaya vererek bu muhalefeti kırmak için “daha kestirmeden” bir çözüm arayışına düşmüşlerdi. İşte Şalcı Bacı’yı idama götüren gelişmeler böyle başlamıştı. Nimet Arzık’ın anlattığına göre Vali ve Kumandan Paşa şöyle demişlerdi:
Muhayyelelere dehşet salmak için kimse hükümetin emrinden dışarı çıkmasın diye n’apalım? Bir kadın asalım, inkılâplara karşı geldi diye.
Sonrası da şöyle: ...inkılâba karşı, gösterişli boyundan ötürü Şalcı Bacı’yı bulmuşlardı. Bohçacıydı yazık... Evden eve gezer, çarşaflar, yatak örtüleri, ‘poşu’lar satardı, dolaştıkça yassılaşan bohçasına sarılı...
Ve evlerinde rahat oturan kadınların şikâyetlerini dinlerdi, “izli” yüzünün huzuru bozulmadan bazen bir “kitaplık” lâf ederdi, yerini bulan... Şalcı Bacı’nın ne şapkadan, ne de inkılâptan haberi vardı... Ama “ihbar” diye bir müessese vardır, hâlâ acı acı işler Türkiye’de... İşte o müessese işlemişti.
Böylece Şalcı Bacı’nın yüzü inanmamazlık ve şaşkınlıkla kırışmıştı. İkide bir de duraklarken “Kadın şapka giye ki asıla?” diye sorarak direnmişti. Arzık hikâyesinde diyor ki:
Ve asıldı... Sarkmış vücudu ne kadar, ne kadar uzandı, Türkiye’nin her tarafına gölgeler salacak kadar uzun.
İşte Tatar Hasan Paşa’ların ve Vali Paşa’ların işine öyle geliyor diye, kendi halinde zavallı bir bohçacı kadın, şapka giymesi mümkün olmayan savunmasız Şalcı Bacı bir çırpıda Şapka Kanunu’na muhalefetten idam edilenler kervanına katılmıştı.
İşte Şalcı Bacının ibretli ve ibretli olduğu kadar da düşündürücü öyküsü. Yunanistan’da bir genç polis kurşunu ile öldürülen genç için ülke sokaklara döküldü. Gerçi Yunanlılar her yeri ateşe verip anarşi çıkardıkları için yapılanları tasvip etmiyorum. Lâkin bir hiç uğruna öldürülen insanlarımızın bir kısmının hiç olmaz ise iadeyi itibarlarını sağlamak için bu konuda halkımızı bilgilendirmek istiyorum.
“Bir Türk cihana bedeldir” diye konuşan insanların ne derece samimî oldukları Şalcı Ana’ya gösterdikleri saygı ölçüsünde anlam kazanacaktır. Aksi takdirde yalancı olduklarını ve Yunanlılar kadar dahi insanlarına değer vermediklerini göstereceklerdir. Bu arada “kadın hakları” adı altında canımız kızlarımızı en kutsal meslek olan annelikten soğutup yuvalarından çıkarıp aç kurtların arasına salan örgüt ve derneklerin de kulağını çınlatmak isterim. Eğer onlarda kadın hakları konusunda samimî iseler Şalcı Ananın itibarını iade etsinler. Fransızlar, Jean d’Arc’ı ateşte yaktıktan sonra bir millî kahraman olarak ilân ettiler. Biz ne yaptık? Şalcı Ana gibi zavallı kadınlarımızı bunca yıl geçtiği halde hatırlamak bile istemedik.
Bu konuları ibret almak için çok konuşmalı ve tartışmaya açmak zorundayız. Çünkü hâlâ gerçek kahramanlara hain, zalimlere ise kahraman adını veriyoruz. Böyle bir durumu kabul etmek 21. Yüzyıl insanı için en hafif bir ifade ile ayıptır. Bu ayıba bir son vermek gerektir vesselâm…
09.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|