Mısır’a taşındığımdan beri, başta taksilerde olmak üzere, bankalarda, halkla iç içe olduğumuz çeşitli mekânlarda, Türk olduğumuz anlaşılır anlaşılmaz farklı ilgi yahut tepkiler alıyorduk. Uzun zamandır taksi şoförlerinin Türk hükümetini, Başbakanını v.s. eleştiren ve bize konuşma fırsatı tanımayan tavırları bizleri rahatsız etmekteydi. Tabiî ki savunulacak çok nokta vardı, fakat yabancı olduğumuz bir ülkede, bazı şeylere “he” deyip geçmek zorunda kalıyorduk.
Perşembe akşamı Türk arkadaşlarla gittiğimiz yemekten eve dönerken karşılaştığımız bazı Mısırlı tanıdıklar, “Başbakanınıza selâmlar olsun, sevgilerimizi iletin lütfen" dediklerinde durumu anlamamış ve sadece “Tabiî, aleyküm selâm” demekle yetinmiştik. Televizyonları açmayıp, internetten de uzak kalınca, dünya gündeminin dışında kalmıştık. Bir yandan tatil, öte yandan birikmiş olan işlere daldığımdan dolayı, gündeme dair bütün detaylardan haberim olmamıştı. Tâ ki, o akşam eve geldikten sonra yine gurbette olan bir Türk arkadaşımın, “Olanlardan haberin var mı?” diye mesaj göndermesine kadar… Bu sayede o olaya dair videoyu izledim. Videoyu izleyince, bütün olan bitenin kaynağını anladım. Başbakan Erdoğan, “bir Ortadoğu kahramanı”na Davos’ta dönüşüvermişti, bir daha gitmeyeceği Davos’ta.
Bu sert çıkış, hiç şüphesiz İslâm dünyasının gururunu okşamakla kalmadı, aynı zamanda, Türklerin Arap dünyasında, meselâ Mısır’da Türk hırsızlık çetesi mensuplarının 41’er yıl hapis cezası almış olması gibi sebeplerden dolayı gereksiz yere zedelenmiş olan imajını da daha sağlam ve tartışılmaz bir konuma taşıdı. O gece yanımıza gelip Erdoğan’a selâm ileten Mısırlı tanıdık gibi, bir sürü arkadaştan, “Erdoğan sen çok yaşa,” “Cesurluk abidesi Erdoğan,” “Kimsenin yapamadığını yapan insan” gibi tepkiler alıyorum.
Tabiî ki, şu an tartışılan meselelerden birisi, Erdoğan’a yapılan çifte standart. Büyük ihtimalle, bu gibi taraflı bir moderasyona maruz kalan her kim olursa olsun, tepkisini öyle ya da böyle dile getirecekti. Ve eminim ki, konu başka olsaydı ve orada oturan liderler, başka devletlerin başkanı olsaydılar, “Başbakan ateşle oynuyor” gibi bir başlık atmayı hiçbir yabancı basın kuruluşu düşünmezdi.
Böyle düşünürken mail kutuma tam vaktinde düşen bir fıkra, sanki bu düşüncelerimi doğruladı. Fıkraya bir bakalım:
Adamın biri New York’taki Central Park’ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. Koşar ve köpekle boğuşmaya başlar. Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde kaldığı halde köpeği öldürür. Ama küçük kızın da hayatını kurtarmıştır. Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine koşar ve adamın yanına gelir. Sarılıp teşekkür ettikten sonra:
‘Sen’, der ‘bir kahramansın, yarın bütün gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin başlık da şöyle olacak; “Cesur New York’lu küçük kızın hayatını kurtardı.”
Adam: ‘Ama ben New York’lu değilim! ‘ der.
Polis: ‘Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar; Cesur Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı’ cevabını verir.
‘Ama ben Amerikalı da değilim’ der adam artık şaşırarak. Polis ‘Ya, o halde nerelisin?' diye sorunca adam cevap verir; ‘Ben Iraklıyım! '
Polis adama başka birşey söylemez. Ama adam ertesi gün gazeteleri aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır; ‘Radikal İslâmcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.’!
Herkes bu fıkrayı kendine göre yorumlayabilir tabiî. Ama önyargı, olaylara bakış açısı ve tarafsızlığın kaybolması gibi durumlarda, insanların olaylara ve kişilere yaklaşımlarının ne kadar farklı olabileceğine dair güzel bir hikâyecik olduğu düşüncesindeyim ben.
Başbakan Davos’a bir daha gider ya da gitmez onu bilemeyiz. İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hangi seyirde devam edeceğini bilmediğimiz gibi. Ama Erdoğan’ın Davos çıkışı, hiç şüphesiz, duygusal açıdan milyonlarca insanı mutlu edip öyle ya da böyle yankısını bulduktan sonra, ülkemize bir nev'î hareket özgürlüğü sağladı. Şimdi, akılcı ve gerçekçi adımlarla yürüyerek, dengeleri oturtma zamanı gibi gözüküyor. Ve asıl zor olan da bu. Bakalım, başarılabilecek mi?
03.02.2009
E-Posta:
[email protected]
|