"Gerçekten" haber verir 03 Şubat 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye | Abone Formuİletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Ali OKTAY

Selahattin Pınar



6 Şubat, 20 yüzyılın en önemli bestekârlarından biri olan Selahattin Pınar’ın vefat yıl dönümüdür. Bu vesileyle san'atçımızın hayat hikâyesine bir göz atalım: Selahattin Pınar, 22 Ocak 1902’de doğmuştur. Denizli mebusu Sadık Bey ile İsmet Hanım’ın oğludur. 12 yaşında iken ud, daha sonra da tanbur dersleri almaya başladı. Bestenigâr Ziya Bey, Enderuni Celal Bey, Kazım Uz, Ali Rıfat Çağatay gibi müzisyenlerden ders aldı. İstanbul’un gözde gazinoları ile saz salonlarının aranılan san'atçısıydı. Sadettin Kaynak ve Yesari Asım Arsoy’la birlikte dönemin en sevilen bestekârlarından biriydi. En çok Mustafa Nafiz Irmak’ın şiirlerini bestelemiştir. Eserlerinde daha çok kürdîlihicazkâr makamını kullanmıştır. Çok zarif, efendi, çelebi çok güzel giyinen, yemek pişiren bir özelliği olduğu söylenir. 4 saz eseri dışında ki besteleri şarkı türündedir. “Mülkün ne yaman şule-i ikbali karardı” mısralı şarkısı 18 yaşında iken bestelediği ilk şarkıdır. “Kalbim yine üzgün, Sormadın da halimi hiç, Anladım sevmeyeceksin beni sen nazlı çiçek, Hayal deryasına, Bakışı çağırır beni uzaktan, Ben yürürüm yane yane…” gibi onlarca eseri mevcuttur. 6 Şubat 1960 akşamı Todori’nin Gazinosunda geçirdiği kalp krizi sonucu vefat etmiştir. Kabri Zincirlikuyu’dadır.

Geçmiş zaman olur ki...

Selahattin Pınar’ın, babası Sadık Bey, Osmanlı Meclisi Mebusan’ındadır. Milletvekili ve İstanbul Üniversitesinde hocadır. Bir gün ona sormuşlar.

Oğlunuz Selahattin Bey (Pınar) nasıl?

‘’Selahattin çalgıcı oldu’ cevabını vermiş. Bunu duyan Selahattin Pınar tepki göstermiş.

‘‘Rica ederim beybabacığım. Ben çalgıcı değil sanatçıyım. ”

Babasının cevabı: “Hadi oradan.”

Selahattin Pınar: “Beybabacığım birgün siz benim adımla anılmaya başlayacaksınız. Herkes sizi Selahattin Pınar’ın babası olarak hatırlayacak.”

Ve kopuş o kopuş. Hiç konuşmamışlar bir daha. Dargın öldüler. Seneler sonra bir akşam Selahattin Pınar’la kardeşi beraberlerken kapı çalınır.

Gelen kişi: —Beybabanız…

Sözün gerisini getiremez, gözleri yaşarır. İki kardeş babalarının öldüğünü anlar. Selahattin Pınar kardeşine, ’’Hüsamettin sen kal. Böyle bir gecede yanımda sadece seni istiyorum’’. Sabaha kadar karşılıklı ağlaşırlar. Ve gün ağarırken güftesini Mustafa Nafiz Irmak’ın yazdığı aşağıdaki sevilen hüzzam şarkı doğar:

Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım

Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım

Şimdi ben tıpkı şifasız kanayan bir yarayım.

Gittin artık seni ben nerde bulup yalvarayım..

Efendim Trabzon’dan yazan kıymetli bir dostumuz var. Süleyman İskender. Kendisi bir müzik tarihi araştırmacısı. Çabasını araştırmalarını özellikle Trabzon da yetişen veya Trabzonlu olan müzik adamlarına ait bilgileri bulmaya adamış değerli bir isimdir. Yazdığı elektronik postalar oldukça kapsamlı ve doludur. O yazılarından birini içerdiği bilgileri de nazara alarak paylaşalım:

Sizden gelenler...

‘’Kıymetli Ali Bey, Merhaba,

 

Malûmunuz, tarihçi ve güfte yazarı rahmetli “Ahmet Refik Altınay” vardır... Ne kadar da güzel güfteleri vardır bu rahmetlinin... Ya tarih kitapları... Bu adamcağız da İttihatçılara karşı ve Muhalif biri idi... Bu sebeple, ordudan ihraç edilmişti... Ben bu rahmetlinin kökenini çok araştırdım... Zira, rahmetli bir büyüğümüz vardı Trabzon’da: “Ahmet Selim Teymur” adında. Bizlere söylerdi ki, Ahmet Refik Bey aslen köken itibarıyla, Trabzonludur ! Ayrıca meselâ yine eski güfte yazarlarından “Bâdi Nedim Ofdağ”ın da Trabzonlu olduğunu söylerdi, ki bunu kanıtladım, halen yaşayan torununu buldum ve onunla görüştük, kanıtladık konuyu. Ama aynı araştırmayı Ahmet Refik Bey için yapamadım, zira şeceresine ve kütük bilgilerine ulaşamadım.

Bir diğer araştırma konum da, yine merhum Ahmet Selim Hocamızın işaret ettiği, merhum “Kaptanzade Ali Rıza Bey” konusudur! Bu konu için yıllardır araştırmalar yaptım ama net bir sonuca ulaşamadım. Merhum Ali Rıza Beyin babası, Osmanlı dönemi Mecidiye kruvazörünün süvarisi olan “Yüzbaşı Mehmet Bey” isimli birisiymiş. Bulabildiğim bazı sınırlı kaynaklarda, o dönem gemilerinde subayların (hatta erlerin) genellikle Trabzonlu oluşları yazılıyor ama resmî belge yok tabiî. Konuyu, Türk Deniz Kuvvetlerine defalarca ilettim ve arşivlerden, “Yüzbaşı Mehmet Bey”in evrakının bulunmasını istedim. Ancak, benden, Mehmet Beyin baba adı ve doğum tarihi istendi, o bilgileri temin edemedim...

Bu konuyla ilgili olarak, “wikipedia” isimli internet sitesinde, Kaptanzade’nin “Sinop” doğumlu olduğu ifade ediliyor, wikipedia sitesine defalarca mail gönderdim ve kaynak istedim ama bir kere dahi cevap alamadım... !

Bütün müzik kitaplarında ise, Kaptanzade’nin İstanbul doğumlu olduğu yazılıyor... Bu bilgi uydurma! Ona bakarsanız, Sadettin Kaynak’ın da İstanbullu olduğu yazılıdır bütün kitaplarda... Ama hayır, Rizelidir Kaynak! Akrabaları var Rize’de... Bir torunu da İstanbul’da, onu da geldim gördüm, Fenerbahçe’nin oralarda çanak, çömlek satan bir dükkânı var ve “benim büyük amcamdır” diyor... Bunların hepsi Rizelidir.

Efendim son olarak ta, yine merhum “Ahmet Rasim Bey” var malûmunuz. Bu konuyu da halen araştırıyorum. Şimdi… , Ahmet Rasim Beyin babası Kıbrıslı! Menteşoğlu’lardan bir adam! 1800'lü yıllardan itibaren, Trabzon’daki Maçka ilçesinden “Menteşzade” fertleri, peyderpey Kıbrıs’a göç etmiştir, bu iyi biliniyor. Trabzon’un Maçka ilçesinde, halen Menteşoğlu ailesinden çok sayıda insan var ve onlarla konuştum bu konuları... Çok sayıda aile üyeleri Kıbrıs’ta onların...

Menteşoğlu ailesinden bir bey, görevli olarak Kıbrıs’tan kalkıp İstanbul’a geliyor, Osmanlı dönemidir zaman... O zamanlar, biliyorsunuz “çok evlilik” son derece yaygındı... Bu adam da, Kıbrıs’ta evli iken, kalkıp bir bayanla daha evleniyor İstanbul’da. Kadın hamile kalıyor ama Kıbrıs’tan gelen adam, zavallı kadını bırakıp, başka bir görevle Edirne’ye gidiyor... Kadıncağız öylece tek başına kalıyor ortada... Daha sonra çocuk doğuyor, 6 - 7 yaşlarına kadar ona güç belâ baktıktan sonra daha yapamıyor ve bu çocuğu Darüşşafaka’ya getiriyor ve bırakıyor...

Orada büyüyen çocuğa, devrin önemli mûsikişinaslarından Zekâi Dede mûsıkî bilgileri veriyor ve çocuk böylece büyüyor... İşte bu çocuk, Ahmet Rasim Bey’dir !!! Daha sonra, Ahmet Rasim Bey de evleniyor ve bir kızı oluyor, kızı evleniyor ve bir oğlu oluyor... Bu erkek çocuğun ismini “Osman Nihat” takıyorlar... !!! Meşhur Osman Nihat Akın’dır... !!!

 Allah hepsine gani gani rahmet eylesin... İşte Ali Bey, bu bilgilerden yola çıkarak bir şeylere ulaşmaya o kadar uğraştım ki anlatamam... Merhum Ahmet Selim Teymur Hocamız, bu konuya her değindiği zaman, onların “köken” itibarıyla Trabzonlu olduklarını anlatır dururdu... Kanıtlamak için çok uğraştım, yıllar geçti ve önemli sayılabilecek şeylere ulaşamadım kıymetli dost... Bu konu içimde her zaman büyük bir yara olarak kaldı... Sadece, Bâdi Nedim Ofdağ’ın torununa ulaşabildim, o kadar... O da, İstanbul’da ara vapurlarında kaptan zaten. Aslen Oflu (Trabzon’un Of ilçesi) söyledi ve bana bazı evraklar yolladı.

 Merhum Osman Nihat Akın ile Ahmet Refik Altınay’ın çok eski ve samimî arkadaş olduklarını söylerdi, Ahmet Selim Teymur Hocamız ve derdi ki, işte bu büyük samimiyet neticesindedir ki, Ahmet Refik Altınay vefat edince, Osman Nihat çok büyük yaralar alır ve dünyası kararır... Çok yakın dost ve aynı zamanda “hemşeri” idiler... Onun üzerine, Osman Nihat Akın, o meşhur bestesini yapmıştır:

“Yine bu yıl ada sensiz içime hiç sinmedi...

 Dil’de yalnız dolaştım gözyaşlarım sinmedi... ”

Malûm, Osman Nihat ve Ahmet Refik, Heybeli’de otururlarmış.... Dil İskelesi konusu oradan... Birlikte binlerce kere beraber yürüdükleri Dil’de, yalnız kalışın öyküsünü dile getirmiş Osman Nihat Bey...

Bu konularda acaba sizlerin bilebileceği bir ipucu veya bir iz olabilir mi ? Yorumlarınız neler olabilir ? Sizlere sıkıntı vermezsem, bu konularda bir araştırma içinde olabilirseniz çok büyük bir memnuniyet duyarım...

Bu vesile ile tekrar selâm ve saygılar sunuyorum... En derin hürmetlerimle,

Süleyman İskender

03.02.2009

E-Posta: alioktay@alioktay. net


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (03.02.2009) - Selahattin Pınar

  (28.01.2009) - Yunan Müzik Adamı: ‘’Osmanlı Mûsıkîsine hayranım‘’

  (13.01.2009) - Çocuklar ve müzik

  (07.01.2009) - Kerbelâ

  (24.12.2008) - Alâeddin Yavaşça

  (17.12.2008) - Trafik kazası mağdurlarının hakları (2)

  (16.12.2008) - Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî

  (02.12.2008) - Dede Efendi’den öğrenecek çok şey var…

  (25.11.2008) - Dede Efendi

  (18.11.2008) - “Mustafa” ve Türk Müziği

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  Gökçe OK

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Recep TAŞCI

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır