Ergenekon dâvâsı, ilginç olduğu kadar korkunç bir şekilde sürüyor. Her geçen gün dünya kadar silâhlar, mermiler, mühimmatlar ortaya çıkıyor. Her geçen gün yeni yeni itiraflarla örgütün ve örgütle bağlantılı olanların cinayetleri, sabotajları, bağlantıları haberlere yansıdıkça hayretten donakalıyorlar insanımız. Bu kadar karmaşık bir örgüt ve bu kadar acımasız icraatlar. Bu tür kanun dışı faaliyetlerin onda biri başka ülkede olsaydı eminiz ki yer yerinden oynardı. Gelgelelim dâvâya konu olan şahıslar, olaylar ve bağlantılar maalesef inanılmaz bir şekilde hedef saptırmaca taktikleriyle adeta korumaya alınmak isteniyor.
Son günlerde Ergenekon dâvâsı sürecinde olanlar değil, olması istenenler dayatılmaya ve zerk edilmeye çalışılıyor. Tıpkı Uğur Mumcu’nun katilleri konusunda derin devlet ya da örgütler yaptı ihtimaline rağmen ille de irticaî odaklar veya şeriatçılar yaptı demeye getirmek gibi. Abdi İpekçi’nin katillerinden Hablemitoğlu’nun katillerine kadar nerede bir siyasî cinayet işlenmişse bir zamanlar hep sağcıların, muhafazakârların, dindarların üstüne yıkılması gibi Ergenekon dâvâsında adı geçenler de hep bir takım “şablon katil”ve “intikamcı odaklar”a havale edilecek. Böylece yağdan kıl çeker gibi cinayetlerden sıyrılıp çıkacaklar sanılıyor.
Sorgulananlar adına, Rusyacı, Avrasyacı oldukları için, bu dâvânın arkasında ABD’nin olduğu ihtimalini ileri sürenler var. Başta emekli orgenerallerden bir kaçı olmak üzere dâvânın asıl sebebinin intikam duygusundan kaynaklandığını, ABD’nin bu plana evessül edenleri cezalandırdığı inancını yaymaya çalışanlar böylece dâvâ konusu kişileri peşinen vatansever ve masum ilân ettiler bile. Faraza söz konusu vatan savunması olsa bile bu kadar yasa dışı, gayri meşrû ve bu kadar ayağa düşülecek şekilde bir mücadeleye tevessül edenler şaibelerden kurtulmuş sayılamazlar. Çünkü çalışma alanları dış ilişkilerden ziyade içe yöneliktir ve ağırlıklı olarak iftira, sabotaj, fişleme gibi illegal metodlara dayanmaktadır. Söz gelimi, Doğu (Batı) Çalışma Gurubu’nun camileri fişlemesinin, Menzil şeyhini ziyarete giden hakimleri rapor etmesinin, irticacı kebapçıların listesini yapmasının ne anlamı olabilir ki? Bu durumda Ergenekon örgütünün arkasında Siyonizmin, İsrail’in, Masonların olduğu tezi de aynı derecede ciddiye alınmalı dense ne cevap vereceğiz?
Encümen-i Daniş gibi sivil insiyatif şeklinde görünen komiteler ve kurumların arkasının boş olacağına inanacak bir tek vatandaş bulmak bu gün neredeyse imkânsız gibi.
Öte yandan kamuoyunda küçük balıkların tutulduğu, büyük balıkların kaçtığı bir yargılama süreci görüntüsü maalesef her geçen gün etkisini arttırmaktadır. Eminağaoğlu gibilerin “yasama” kurumunu eleştirme üslûbu ve mantığı ayrı bir handikap teşkil etmektedir yargı süreci üzerinde. 3 yeni savcının atanması üzerine “40 olsun, yetmez 367 olsun!“ şeklinde ti ye alınmaları pek de hayra alâmet değil dâvânın seyri hususunda. Adalet mekanizmasında eski tabirle “kantarın topuzu kayarsa” devlet bir daha dikiş tutturamaz artık.
Demokrasiyle idare edilen devletlerde kuvvet sadece ve yalnızca kanundadır. Kuvvet kanunda olur. Kanunlara aykırı iş yapanlar hiçbir şekilde ve hiçbir mazeretle yakalarını kurtaramazlar. Vatan için, memleket için gerekçesine sığınarak herkes kendine özgü ve kendi amaçlarına yönelik üstelik de silâhlı mücadele grubu kurarsa hukuk devleti bunların içinden nasıl çıkacak o zaman? Kim hangi cinayetinde, ne zaman, nerede ve ne ölçüde masum ve legal sayılacak? Ne devlet olan bir devlet bu kaosa düşecek kadar saftır, ne de insanlar bu tür teranelere inanacak kadar saftiriktir. Son söz, birileri başkalarını kandırdığını sanıyorsa fena halde yanılıyor…
30.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|