Askerî bürokrasi bu kez kendilerine dokunulduğunu görünce hukuku hatırladı. Daha önce ‘Emir demiri keser, hukuk neymiş, ben yaparım onlar haklarını arasınlar, devletin yüce menfaati için hukuk rafa kaldırılabilir’ gibi sözler TSK’da görev yapanların duydukları sıradan sözlerdi. Fakat “masuniyet/masumiyet karinesi” gibi sözleri Genelkurmay Sözcüsünden duyunca insan şaşırmadan edemiyor.
Her insan suçu ispatlanana kadar masum sayılır. Ben hukukçu değilim lakin bu söz “masuniyet/masumiyet karinesi” ile ifade edilmeye çalışılıyor. Neyse zararın neresinden dönülürse kârdır. İnşaallah eskiden yapılan hatalar bir daha yapılmaz.
Aslında orduda gözaltına alınma ve kovuşturma uygulamaları yeni değil. Lâkin soruşturmalar generallere kadar uzayınca “Herkes eşittir, ama bazı insanlar daha eşittir” diye düşünen bir kısım insanlar feryad ü figâna başladılar. Halbuki “TSK’dan sorgusuz, sualsiz ve savunma alınmadan ihraç edilen, bir gün sabah sarı bir zarfla karşılaşıp elinden ekmeği alınıp sokak ortasında bırakılan ve belediyelerde bile çalışmasına izin verilmeyen 1550 civarında subay, astsubay gözümüzün önünde duruyor. Bunların masumiyet karinesi ne olacak?” diye sormak gerekmez mi?
Senelerdir köyünde, evinde hayvanları ile ilgilenen vatandaşın, kapısını sertçe çalan, postalları ile eve giren jandarmaya “Benim masumiyet karinem ne olacak?” diye sorması gerekmez mi?
Dinî kitaplar okudu diye hapse atılmış, faili meçhul ile bir yakınını kaybetmiş, düşünce suçundan yargılanan, terörle mücadele adı altında itilip kakılan insanların “Benim masumiyet karinem ne olacak?” diye sormaya hakları yok mudur?
Bazı generallerin görevleri esnasında askerî birliklerdeki mescidi kapatmak ve dindar personeli fişletmesi ile ünlenmişti. Bu durum cemiyetimizi derinden derine üzdü. Toplumun içini acıttı.
Bazı askerler “Dini siyasete alet edenlerle mücadele edeceğim” diyerek dinle ve mütedeyyin insanlarla mücadele etmeye başladı. Fakat akıllı insan hatasını görüp kabul etme erdemini gösteren insandır. Zaten toplumuzun isteği insan yerine konulmak, değer verilmek ve değerlerine saygı duyulduğunu görmektir.
TSK’nın halk içindeki görünen yüzü jandarmamız ve diğer askerî birliklerimiz çok büyük itibar kaybetmiştir. Üzerine titrenen askerî mühimmat sokaklardan toplanır hale gelmiştir. Kaybedilen itibarın geriye kazandırılması için ise bütün sorumluların hangi rütbede olursa olsun cezalandırılması ile mümkündür.
Eski yöntemlerle çalışan, toplumu fişleyen, masumiyet karinesini ucu kendisine dokununca hatırlayan, darbecilerin çöreklendiği bir askerî kurumun itibarını düzeltmesi için bir an önce kirlenmiş şahıslardan arındırılmalıdır.
Bu maksatla hükümete düşen ilk vazifelerden biri jandarma teşkilâtının mutlaka çağdaş hale getirilmesidir. Hatta bu konu ile ilgili olarak “İç Güvenlik Komutanlığı” kurulup İçişleri Bakanlığına bağlanması akla gelebilecek tedbirlerin başında yer almaktadır. İnsan hakları derslerinin ve hukuk bilgisinin verildiği, halkı küçük görmeyen subay kadrolarının yetiştirilmesine önem verilmelidir.
Bulunduğumuz coğrafya her zaman kaynayan kazan durumundadır. Her beş yılda bir sıcak savaş çıkmaktadır. Bu sebeple TSK’nın her an harbe hazır bulundurulması ve gerekli güvenlik projeleri üretmek aslî görevler arasında yer almaktadır. Yoksa irtica ile mücadele adı altında başörtüsü ile uğraşmak askerin görevi değildir.
Siyasete sürekli müdahale etmek, jandarmayı darbe plânları içinde tutanlara sessiz kalmak, askerî istihbarat arşivini açıp çete soruşturmalarını başlatmamak, görevini ihmalin ötesinde çok büyük bir suçtur. Gözbebeğimiz olan askeriyede onarılmaz yaralar açmaktadır.
Ağustos ve Aralık aylarında yapılacak Askerî Şûrâlarda bahsettiğimiz bu konuların ne derece ele alındığı ve “masumiyet karinesinin” ne derece korunduğu ve daha iyi görülecek. Allah tüm yöneticilerimize adaletle hükmetmeyi ve hukuktan ayrılmamayı nasip etsin.
22.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|