—Dünden Devam—
Yunanistan’da son 25-30 yılda Avrupaî pahalılıkta bir hayat tarzına teşvik edilen bir toplum üretilmeye çalışılsa da ekonomik çarklar ve sistemler köklü Avrupa ülkeleri kadar güçlü olmadığından bu sistem dahi işe yaramamıştır.
Bu tablo aslında Türkiye için de mühim bir örneklik teşkil etmektedir. Ekonomimizin güçlü Avrupa ülkeleri kadar sağlam temellere dayanmadığı, üretim ve sanayi sistemlerimizin onlar kadar güçlü olmadığını düşünecek olursak, zaruretlerin haricinde bize dayatılan lüks hayata olan meylimizi bir kez daha sorgulamamız gerektiği ortaya çıkmaktadır. Nitekim Türkiye’de işsizlik Yunanistan’da olandan daha fazla, fakirlik ve millî gelir rakamları ise neredeyse yarı yarıya oranından daha kötü durumdadır. Üstelik Yunanistan’da asgarî ücret, 650 Euro civarında iken Türkiye’de bu rakam hâlâ 300 Euro seviyelerinde sürünmektedir.
BİZE DE DERS OLMALI
70 milyonluk nüfusumuzu da bu ülkeyle kıyaslayacak olursak gençlik hareketlerine ve isyanlarına daha münasip bir buhran içinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Lâkin Yunanistan’daki gençlik hareketleri ve anarşik faaliyetler Türkiye’dekinden daha organizedir. Zira orada cunta yönetimlerine karşı isyan etmiş bir halk kültürü mevcuttur. Bizde ise defalarca darbe ile devrilen demokrasimizi savunmak için bir avuç insan bile sokaklara dökülmemiştir. Yunanistan’da polis kurşunu ile bir gencin öldürülmesinin protesto edilmesi halk tarafından da desteklenir, ancak Türkiye’de son 20 yılda onlarca insanın şaibeli ve şüpheli bir şekilde öldürülmesi, faili meçhullere kurban edilmesi normal karşılanır. Hatta “kurşun atan da yiyen de” kahraman ilân edilir, göklere çıkarılır. Bugün Yunanistan’da sadece örgütlenmiş Anarşist sayısı 6 bin 7 bin civarındadır. Bunlara diğer sol görüşlü örgütlenmeleri de ekleyecek olursanız ve bunu Türkiye’nin nüfus farkıyla da kıyaslayacak olursanız anarşik sol cereyanların bu ülkede çok daha fazla üst düzeyde geliştiğini rahatlıkla görebilirsiniz.
GENÇLERİN ÖFKESİ BÜYÜK
Yunanistan’da geçirdiğimiz iki haftaya yakın sürede vitrin camları ve sokaklardaki izlerden yaşanan olayların büyüklüğünü ve gençlerin öfkesini daha yakından hissetme fırsatı yakaladık. Her ne kadar kırılan camların bir çoğu yenileriyle değiştirilmişse ve ortalık yeniden tüketim cennetine çevrilmek istenilse de izler öyle kolay silinemiyor. Bir çok duvarda yazılar, bir çok binalarda da yangınlardan kalma isler hâlâ durmaktadır. Hatta bazı heykellerin yüzleri protestocular tarafından yakılarak, islerle karaya bulanmış vaziyettedir. Yunanistan’ın başşehri Atina’yı bilenler bilir… Her tarafı kafeler, barlar ve eğlence mekânları ile doludur. Şehir bu görünümü ile aslında sürüklendiği ekonomik çıkmazların göstergesi durumundadır. Bugün Türkiye’de de her tarafta birer abide gibi devasa alış veriş merkezlerinin yükseliyor olması, büyük ölçekte global markaların her yerde karşımıza çıkmaları korkutucudur.
EĞİTİM SİSTEMİ KÖTÜ
Yunanistan’da sohbet etme fırsatı bulduğumuz üniversite öğrencilerinden bazıları ülkedeki eğitim sisteminin de oldukça kötü olduğundan yakınıyorlardı. Eğitim sistemi ve kalitesi diğer Avrupa ülkelerine kıyasla bizim ülkemizde “batı ile doğu illeri” arasındaki eğitim farkı gibi bir fark olduğu söylenebilir. Sözgelimi Atina Politeknik Üniversitesinde okuyan bir öğrenci eğitim imkânlarının, uygulama alanlarının yetersiz olduğundan ve mezun olanların da ciddî mânâda iş sahaları bulamadıklarından yakınmaktaydı.
Aslında Yunanistan’da duyduğum her yakınma ifadesi bana biraz ülkemizi hatırlattı. Evet bizde de bu sorunlar var, hem de daha fazlası dedim sürekli olarak. O halde Yunanistan’da yaşanan olaylara bir de bu açıdan bakılması gerekmektedir. Bizler de bu şekilde olaylarla karşı karşıya kalmamak için içine sürüklenmekte olduğumuz tüketim çılgınlığına bir dur demeliyiz. Gençler olarak da tek yapabildiği ortalığı yakıp yıkmak olan ve haklıyken bu şekilde haksız duruma düşen anarşik cereyanlara kapılmamak için daha dikkatli, bilinçli olmalı ve başıboşluktan ve serkeşlikten sakınmalıyız.
POLİSLER DE İSYAN ETTİ
Bugün Yunanistan’daki olaylar özellikle bizim de oralarda bulunduğumuz günler ve son bir haftada sol görüşlü örgütler ile polis güçleri arasındaki mevzi çatışmalara yerini bırakmıştır. Özellikle olayların yoğunlukla yaşandığı Eksarhia semtinde sık sık çatışmalar yaşanmakta. Birkaç gün önce 6 Ocak’ta artık son bir aydır yaşanan olaylarda hedef tahtası haline geldiklerini belirten polis güçleri de bir protesto eylemi düzenlemiş ve “maskeli ve anarşist” şahıslar tarafından düşman gibi görülmekten ve sürekli saldırıya uğramaktan bıktıklarını dile getirmişlerdir. Kendilerine karşı yapılan saldırıyı kınayan polis memurlarının, Grigoropulos'un ölmesinin üzerinden geçen bir ay süresince basın-yayın organlarının, güvenlik ekiplerini zor durumda bırakan nitelikte haberler ve yorumlar yayımladıklarını, adeta yangına körükle gittiklerini de ifade ediyorlar. Gerçekten de Yunanistan basını tıpkı Türkiye’mizdeki 1 Mayıs olaylarında basının takındığı tavra paralel olarak olayları yatıştırıcı ve teskin edici yayıncılıktan çok, yangına körükle giden bir tavır takındıkları doğrudur. Olayların en ateşli dönemlerinde özellikle televizyonlarda ve gazete sütunlarında kışkırtıcı ve körükleyici yayınlara sıkça rastlamak mümkündü. Bu noktada da basının genelde sosyalist yaklaşımlı fikirlerden beslendiği gerçeğinin yanı sıra, gündem oluşturan olayları sevmeleri ve gündemin sürekli yoğun olmasının işlerine gelmesi gibi ekstrem sebepler de etkili olabilir.
ANARŞİZM BÜYÜK TEHLİKE
Yunanistan’da geçirdiğimiz günlerde edindiğimiz izlenimlerin genel bir değerlendirmesini yaptıktan sonra yazıya son verirken daha önce yine bu sütunlardan, olayların başladığı ilk günlerde yaptığımız bir tesbiti tekrarlamakta fayda görüyorum: Anarşinin temelinde sefalet, adaletsizlik, eşitsizlik, ekonomik dengesizlikler aranabilir. Bunlar elbette ki anarşiye ve kaosa zemin hazırlayan etkenlerdir ve müsebbibler arasındadır. Ama anarşiye asıl sebep mânevî yoksulluktur. Bediüzzaman’a göre anarşinin temelinde mânevî boşluk vardır. Maneviyatı ve ahlâkı terk edip kendilerini başıboşluğa bırakan, kanun nizam tanımayan lâkayd ve lâubalî insanlar anarşistliğe aday kimselerdir. Bediüzzaman böyle kimseleri uyarır. “Lâubaliler iyi bilsinler ki, dinsizlikle kendilerini hiçbir ecnebiye sevdiremezler. Zira mesleksizliklerini göstermiş olurlar. Mesleksizlik, anarşilik sevilmez” der. (Divan-ı Harb-i Örfî, s. 68.)
Bunlar en azından bu maddî ve manevî taunun bizim topraklarımıza sıçramaması için kulaklarımıza küpe etmemiz gereken altın tesbitlerdir. İşçi çıkartanlara, gelir adaletsizliğine ve hortumculuğa teşne olanlara ve gençlerin inançsızlık bataklığına sürüklenmesine göz yumanlara özellikle duyurulur… —Son—
[email protected]
|