omşumuz Yunanistan’da polis kurşunuyla bir gencin öldürülmesinin ardından lise ve üniversite öğrencilerinin başını çektiği anarşist cereyanların da tetiklediği protesto ve gösterilerin tansiyonunun ilk günlere göre düşme eğilimine girdiği bir dönemde bu ülkeye gittik. Hıristiyanların Christmas tatillerine denk gelen haftadan yılbaşına kadar geçen sürede bu ülkede bulunup çeşitli izlenimler edinme fırsatı yakaladık.
15-16 yaşlarında bir genç olan Aleksis Grigoropulos’un öldürülmesi gençlik hareketleri için bir kıvılcım oldu ve başta Atina ve Selanik şehirleri olmak üzere Yunanistan’ın dört bir yanında ortalığı yangın yerine çeviren çeşitli eylemler düzenlendi. Gençlerin olaya duydukları öfke yer yer çığırından çıkarak anarşist ve yağmacı hareketlere dönüştü. Olayların sonucunda Yunanistan’da normalde rengârenk ve şenlikli bir şekilde geçmesi beklenen Christmas ve yılbaşı dönemleri yanmış ve harabeye dönmüş sokaklar, polisle sürekli çatışan öfkeli gençler ve olaylardan dolayı tedirgin ve demoralize olmuş bir halk kitlesiyle buruk bir şekilde yaşandı. Olayların Yunanistan’a faturası milyar dolarları bulurken, Yunan hükümeti de eli kolu bağlı oturarak büyük yara aldı ve prestij kaybetti.
ANARŞİZM VE KAOS
Geçtiğimiz yıllarda Paris’in banliyölerinde yaşanan kaos ve gerilim bu kez Atina’yı sardı. Gençlik hareketleri ve anarşist ayaklanmalar tarih boyunca, özellikle de son 200 yılda dünyanın zaman zaman karşı karşıya kaldığı açık bir tehlike. Gençlerin çeşitli vesilelerle kışkırtılmaya müsait duyguları bu şekilde patlak vererek toplumsal kaos ve karmaşaya yol açabiliyor. Daha önceki bir yazımızda “Anarşi” ve “anarşizm” kelimeleri Yunanca “an” (“-sız”, olumsuzluk eki) ve archos’un (“yönetici”) bir araya gelmesiyle oluşan “anarchos” kelimesinden türediğini söylemiştik. Bu kelimenin anlamı da “yöneticisiz” demektir. Nitekim Yunan basını da Atina hükümetini bu olayların önüne geçememekten dolayı oldukça eleştirmiştir.
AVRUPA TEDİRGİN
Ağır ekonomik şartların, işsizliğin, hayat pahalılığı ve gelir adaletsizliğinin iyiden iyiye bunalttığı gençlerin, bir arkadaşlarının haksız yere öldürülmesiyle çılgına dönerek etrafa saldırmaları ve önlerine çıkan her şeyi yakıp yıkmaları vahşi kapitalizmin temelleri üzerine bina edilmiş Avrupa medeniyetinde büyük bir tedirginliğe yol açtı. Herkes Yunanistan’da olanlardan çok, acaba bu alev bizim ülkemize de sıçrar mı diye alarm durumuna geçti adeta. Bugün olayların üzerinden 3 haftadan fazla bir süre geçmişken irili ufaklı protestolar haricinde Yunanistan’da sükûnetin sağlandığı söylenebilir. Ancak bu halen gençliğin ateşinin ve öfkesinin bittiği anlamına gelmez. Zira onlar bir başka vesileyle yeniden içlerindeki öfkeyi kusabilirler.
Zaten anarşizm kendi ontolojisi itibariyle toplumsal otoritenin, tahakkümün, erkin ve hiyerarşinin bütün biçimlerini bertaraf etmeyi savunan çeşitli politik felsefeleri ve toplumsal hareketleri tanımlayan bir kavramdır. Sokaklarda ise bunun karşılığı ateş, taş ve kandır. Anarşizm yangını bir toplumu sardığı anda onarılmaz ve geri dönülmez hasarlara yol açabilir. Zira tahrip her zaman kolaydır.
GENÇLER NEDEN ÇILGINA DÖNDÜ?
Peki gençler neden bu kadar öfkeli ve çılgına dönmüş gibi her önlerine geleni yakıp yıkıyorlar. Öncelikle bunu sadece anarşizm ve sosyalizm hareketlerine bağlayacak olursak işin kolayına kaçmış ve olayları bu noktaya sürükleyen faktörleri ve süreçleri görmezden gelmiş oluruz. Böyle bir yaklaşım da gelecekte bizim başımıza da gelebilecek bir takım anarşik olayların önüne geçmemizi güçleştirecektir.
Şimdi bir genç düşünün ki, çocukluğundan beridir akranları ile bir yarış halinde sürekli daha başarılı olmak ve birbirlerinin önüne geçebilmek için koşturmak zorunda kalsın. Sınavdan sınava koşturarak, uykusuz geceler ve bunalımlar geçirsin. Zor şartlar altında okuduğu lise ve üniversiteden sonra ise işsizlik girdabına yakalanacağını adı gibi bilsin ve bunun korkusuyla yaşasın. Bütün bu hengamede önüne sunulan tonlarca tüketim malzemesi iştahını kabartsın, elini uzatmak isteyince ise eline bir tokat yesin ve parası olmadığı sürece bunları elde edemeyeceği ve parası olmazsa aslında bir hiç olacağı psikolojisi sürekli beynine ve dimağına işlensin. Bütün haz ve zevkleri tatma hırsı ve arzusu damarlarına acımasızca zerk edilsin ama bunları elde etmek için sistemin gönüllü bir kölesi olması gerektiği söylenilsin. Bütün bunlar olurken de, tüketim girdabına yakalanmaktan başka bir şansı olmadığını anlasın. Alternatifsiz kalan bu gencin psikolojisini bir düşünün…
KAPİTALİZMİN ZEHİRLİ MEYVELERİ
İşte Yunanistan sokaklarında ortalığı yakıp yıkan gençler bir bakıma kapitalist sistemin birer meyvesi olan yahut sistemin gönüllü kölesi olmayı istemeyip, isyan eden gençlerin ta kendisidir.
Öyle vahşi bir sistem ki, ya herkes gibi semeri sırtına, at gözlüğünü de gözlerine takıp köle olacaksın ya da sistemin çarkları arasında bir hiç olarak ezilip, dışlanacak bir kenara paçavra gibi atılacaksın.
Evet işte gençler böyle bir ikilemin içinde isyan ederek, haykırmışlardır.
Dünya ağır bir ekonomik buhranın içinden geçiyor. Bu güne kadar bir kene gibi halkın kanını emen, bir türlü doymayan ve açlıkları bir türlü giderilemeyen büyük ölçekli şirketler bankalar aracılığıyla halkı kendilerine borçlandırarak köle haline getirmek istemişler, ancak emecek başka kan kalmadığı ve artık deniz bittiği için karaya vurmuşlardır. Hal böyle olunca kriz var naralarıyla devletin kaynaklarını da kendi keselerine indirmeye ve halkın ödediği vergilerle yeniden dirilme ve ihya olma hayallerine kapılmışlar ve bu isteklerini de yerine getirmek üzeredirler. İşte dünyadaki ekonomik krizin arkasında yatan acımasız düzen bundan ibarettir. Evet, zaten bugüne kadar krallar gibi yaşayan büyük ölçekli şirketler, halktan kredi alacaklarını tahsil edemeyince bu sefer bunları devletlerden aldıkları hibe ve yardımlarla telâfi yoluna gidiyorlar. Kimileri de işçi çıkartarak, maaş vermeyerek zavallı insanların sırtlarından sözde zararlarını karşılamaya çalışıyorlar. Hal böyle olunca da halkın sırtındaki kambur arttıkça artıyor.
YUNANİSTAN’DA HAYAT PAHALI
Bugün Yunanistan’da hayat oldukça pahalıdır. Avrupa Birliği’ne girdikleri 1981 yılından bu yana millî gelirleri Avrupa ülkelerinin yüzde 75’i civarında iken, şu anda bu rakamlar yüzde 40’lar civarına düşmüştür. Uygulanan ekonomik politikalar halkı tüketime teşvik etmiş, Yunanistan’ı da Avrupa’nın büyük bir pazarı haline getirmiştir. Devasa alış veriş merkezleri, ışıklı vitrinler, global markalar, kafeler, barlar ve gece kulüpleri ile donatılan şehirlerde halkın tek yapabileceği şey parasını harcamak ve daha fazla harcamaktır. Üretim yapmayan, sadece harcamaya teşvik edilen ve Euro para birimine geçmesiyle de iki kat pahalı yaşamaya mahkûm edilen insanlar çaresizlik içinde bankalara ve kredilere yüklenmiş ancak son ekonomik krizle birlikte de her ne kadar doğrudan etkilenmeseler de psikolojik olarak etkilenmişler ve tükenişin sınırına gelmişlerdir.
Evet bugün Türkiye’deki hayat şartlarıyla kıyasladığımızda Yunanistan’daki fiyatlar neredeyse iki katı civarındadır. Yeni iş sahaları ve üretim alanları da açılmayınca işsizlik, geçim sıkıntısı ve dolayısıyla da kitlesel hareketler kaçınılmaz hale geliyor.
[email protected]
|