Tarihte
her hareket
hep bir kişinin
ayağa kalkmasıyla başlar.
Sezai Karakoç
Hayatımız iniş ve çıkışlarla dolu. Aynı günde kim bilir kaç defa sevinen de var, üzülen de... Hayatımız dalgalı bir deniz. Alçalışlar da var, yükselişler de. Önemli olan o dalgalarda batmamak, tersyüz olmamak. Dünyanın hâli bu ise elden ne gelir. Kalbimiz ve hayatımız her rüzgâra açık. Neyin nereden geleceği ve nasıl eseceği belli değil. Bir bakıyorsunuz müjdeli bir haber gelmiş; çok geçmeden de acı bir haber.
Hayat filmi çok renkli, siyah beyaz değil. Hayatın kendisi gibi her renk var o filmde. Bazen insan hayret ediyor, niye böyle oluyor, neden böyle bir dalgalanma söz konusu diye. Çare yine Yüce Kitap’ta Kur’ân’da gizli.
İbni Haldun, “Geçmişler, geleceğe,” diyor, “suyun suya benzediğinden daha çok benzerler.”
Bir sorun geçmişte nasıl halledildiyse, gelecekte de aynı şekilde halledilebilir. Onun için, bugün bile yakamıza yapışan bir illet, bir dert var. İçimizi kemirip duruyor.
Derken, Riyâzüssâlihîn’de okuduğum bir hadis-i şerif, bu konuyu halletmiş ve yüreğime su serpmiş oldu. Hadis-i şerifi aynen aktarıyorum.
Resulûllah’ın (asm) kâtiplerinden birisi olan Kâtib Ebû Ribiyy Hanzala b. er-Rebî el-Üseyyidî’den (r.a.) rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir:
Günün birinde Ebûbekir (ra) bana rastladı ve:
“Ey Hanzala, nasılsın?” dedi.
“Hanzala münafık oldu,” dedim.
“Subhanallah, ne diyorsun?” dedi.
“Peygamberimizin (asm) huzurunda bulunuyoruz; bizi Cennet ve Cehennem’le öğütlüyor ve gözlerimizle görür gibi oluyoruz. Peygamberimizin (aleyhisselâm) huzûrundan çıkıp da, çoluk çocuğumuza kavuşup işimizin başına gidince (bu öğütlerin) çoğunu unutuyoruz,” dedim.
Ebûbekir radıyallahu anh:
“Biz de aynı haldeyiz,” dedi. Sonra Ebûbekir’le beraber yürüdük; Peygamberimizin (aleyhisselâm) huzuruna girdik.
“Yâ Resûlallah! Hanzala münafık oldu,” dedim.
Peygamberimiz (aleyhisselâm):
“O nasıl şey!” dedi.
“Yâ Resûlallah! Sizin katınızda bulunuyoruz, bizi Cennet ve Cehennem’le öğütlüyorsunuz ki, gözümüzle görür gibi oluyoruz. Sizin yanınızdan çıkıp da çoluk çocukla ve işimiz gücümüzle uğraşmaya başlayınca çoğunu unutuyoruz” dedim.
Bunun üzerine Peygamberimiz (aleyhisselâm) şöyle dedi: “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, huzurumda bulunduğunuz hâl üzere ve zikirde devam edebilseydiniz, yataklarınızda da ve yollarınızda da melekler sizinle müsâfaha ederlerdi. Lâkin yâ Hanzala, bir saat ibâdetle bir saat dünya işleriyle uğraşınız kâfî” diye üç defa tekrarladı. (Hadîsi, Müslim rivayet etmiştir. Riyazüssalihin, shf. 188-189)
***
Ruhum bu müjdeyi alınca rahatladı. Ne varsa kitaplarda var. Japonlar çocuklarına daha küçük yaşta kitapları koklatırlarmış; kitap kokusuna âşina olsunlar diye. Biz de çocuklarımıza o Yüce Kitabı koklatalım bir. Ondaki İlâhî hava onlara da geçsin inşaallah.
***
Sadırlara şifa bir Asrı Saadet hatırasını daha nakledelim:
Ebu Atiyye (r.a.) anlatıyor:
Bir gün Peygamber Efendimize (asm) birisinin vefat ettiğini söylediler.
Hazret-i Ömer de (ra) oradaydı. Hazret-i Ömer (ra) dedi ki:
“Yâ Resulallah! Bu adamın üzerine namaz kılma! Bu adam fasıktır!”
Peygamber Efendimiz (asm), “Hiç kimse onu hayır bir işte görmemiş midir?” buyurdu.
Ashaptan birisi, “Yâ Resulallah! İkimiz onunla bir gece beraberce Allah yolunda nöbet tuttuk!” dedi.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (asm) orada hazır bulunanlarla birlikte adamın namazını kıldı, adamın defin işlemlerini yürüttü. Kabre konulduktan sonra üzerine toprak attı ve şöyle buyurdu:
“Senin arkadaşların seni Cehennemlik sanırlar! Oysa ben şahitlik ederim ki, sen ehl-i Cennetsin!”
Ardından Hazret-i Ömer’e (ra) döndü ve “Yâ Ömer! Hiç kimseyi ameliyle değerlendirme. Özüyle ve niyetiyle değerlendir!” buyurdu. (El-Heysemî, 5/288.)
***
Hayatta ne varsa beklediğimiz ya da umduğumuz, hepsi Kur’ân’da var, Nurlar’da var, Hz. Peygamberimizin (asm) hayatında var. Rabbimiz bu güzel örneği hayatımıza taşımayı, yaşamayı ve hâlimiz kılmayı nasip eylesin. Âmin.
17.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|