ARABAYI SAĞA ÇEK, İLHAM VAR!
Gençlerle olan programımız sabah saat sekizde başlıyor. Onlarla olan her birlikteliğimizi birer fırsat olarak görüp, titizlikle değerlendiriyoruz. Dersler, birer konferans ciddiyetinde.. Neyi, neden, nasıl konuşacağımızı, inceden inceye ele alıyoruz. Yaşanacak günü, bir gün önceden zihinsel hazırlığa tabi tutuyoruz. Böyle olunca güne rahat başlıyoruz.
Yolda seyir halinde programa doğru giderken, Cenâb-ı Hak ilhamen bir şeyler gönderiyor. O’nun her an, en cüz’i işlerimizde bile bizimle birlikte olduğunu hissediyorum. Hemen aracı sağa çekerek, kalemimi çıkarıp cebimdeki kâğıda notlar alıyorum. Kendimi, semavat ağacından bana doğru uzatılmış manevî meyveler toplar gibi hissediyorum… Böyle düşününce kendi kendime gülümsüyorum. Yanımdan araçlar gelip geçiyor, bense ilham peşindeyim. İlhamı, Cenâb-ı Hakkın kulu ile olan tekellümü olarak düşündüğümden önemsiyorum. Çoğu kez yaşamışım, gelene zamanında ilgi göstermezsen biraz sonra uçup gidiyor. Onun için sürekli cebimde kalem ve kâğıt, tetikte bekliyorum. Her an her şey olabilir.
MAZERET, ACİZLERİN SİLÂHIDIR
Sınıfa vardım, elektrikler kesik, kaloriferler yanmamış. Sınıf buz gibi… Gençler üşüyor. Gençlere, “Böyle bir ortamda ders olmaz!” desek, herkes kabul edecek. Mazeret zaten hazır, bu çok kolay ve basit olandır. Peki şimdi ne olacak?! Tabiî gündemsiz yola çıkar mıyım? Herkesin cebinde hazır, çalışılmış bir gündemi mutlaka bulunmalıdır. Yeni güne, yeni yıla hazırlık çerçevesinde hazırladığım, enerji dolu, slogan cümlelerim cebimde. Hem de dört beş tane. Aracımla seyir halindeyken, işaret taşları konumundaki cümlelerimi, kendi kendime telâffuz ediyorum. Telâffuzlar iç uyanıklık sağlıyor.
İnsan, aklının, kalbinin, vicdanının ve sair cihazatının kabul ettiği cümleleri daha içten benimsiyor. İnsan zihni, kendi ağzına yakışan ve doğru telâffuz ettiği cümleyi daha kolay algılıyor. Kolay algılanan cümlelerin, kabullenilmesi daha çabuk oluyor. Yoksa, henüz ağza yakışmamış cümle, kişide hiçbir tesir uyandırmadığı gibi kısa zaman içinde silinip gidiyor.
KİŞİNİN KENDİSİYLE İLGİLENMESİ, KENDİSİNİ MUTLU EDEN BİR FAKTÖR
Araç içerisinde, normal bir ses tonunda, tadında seslendirmeler yapınca; bu aynı zamanda biraz sonraki konuşma yapacağım sınıfa, konuşma antrenmanı olarak gerçekleşiyor. Konuşma organlarını, yapacakları yoğun çalışmaya, önce küçük küçük hazırlamak gerekiyor. Sesi de böylece akort etmiş oluyorsunuz. Ses organlarındaki küçük pürüzleri temizlemiş oluyorsunuz. Aslında insan maddî ve manevî öyle bir donanımda ki, sistem doğru işletildiğinde, maddî ve manevî mutlu olmayı sonuç veriyor.
GELİN, BUGÜN DERSİ ASALIM DEMEK, ZAMANI HEDER ETMEKTİR
Sınıf soğuk, gençler isteksiz, bir de gündeminiz yoksa veya iyi düşünülmemişse yapılabilecek iş, zamanı heder etmektir. Mazeret varsa, durum böyle olur. Özellikle de gençlerde…
“Lütfen programımız aksamasın, yeni bir şeyler daha kazanalım… bizi daha fazla çalıştırın, zamanımıza yazık olmasın” diyen bizi de yeni açılımlara çağıran gençler arıyor gözler.
SES VERİN LÜTFEN! HAYDİN BAKALIM BİR, İKİ, ÜÇ...
Önce, gençleri ısındırmalıyım. Düşünülmüş, çalışılmış enerji dolu cümlelerimi tahtaya yazdım. Sonra da, önce ben bu cümleleri tok bir sesle sınıfa dokunduruyorum. Sesim sınıfın köşelerinden hafiften yankılanıyor. Öğrencilerin kulak dolgunluğu oluşuyor. Artık sıra onların seslendirmesinde…
Önce bireysel ses alıyorum. Birinci cümle lütfen! İkinci! Üçüncü! Güzel!
Zor, ağır-aksak, ağza yakışmayan, isteksiz, cılız seslerle karşılaşıyorum. Bu hiç anormal değil, ‘olacak.’ Siz bunları biraz sonra görün. Bir de sen, bir de sen, şimdi bir de sen. Şimdi ikiniz… Haydin üçünüz… güzel.
Ve şimdi 1. gurup… Çok güzel! Şimdi ikinci gurup… O da çok güzel! Şimdi siz görün üçüncü gurubu… Harika! Derken üç gurup birlikte… Dehşet!
SINIF, GÜM GÜM İNLİYOR
Dışarıdakilerin, “Bu saatte, bu sınıfta neler oluyor!” demeleri çok normal. Durumumuz, sabah saatinde güne hazırlanan askerleri andırıyor… Hani hep bir ağızdan; ‘Her şey vatan için; vatan sana canım feda…’ gibi.
Sınıf ısındı, gençler ısındı. Faaliyet beraberinde hareketi, canlılığı, uyanıklığı ve diriliği getirdi. Artık şimdi ders işleyebiliriz. Kimseden bir itiraz yok. Hatta oturdukları yerden, hafiften sloganları tekrar ediyorlar.
Etkin cümle insana dokununca, etkilenmemek imkânsız.
Pozitif uyandırıcı sloganlar, gençlerin zihin koridoruna katıldı. Orada şimdi yankılanıyor. Bunu hemen atabilmeleri mümkün değil. Bir şeylerin gençler tarafından kabulünü istiyorsanız; o şeylerle ilgili özel cümleleri, gençlerin ağızlarına yakıştırmak durumundasınız. Muhtevasını da konuşarak...
Bir şeyi benimsetmek çok da kolay değil. Yorucu, ama zevkli. Hep bir ağızdan 40 gencin: “Beeeen yooook biiiiiiiiiz!” dediğini düşünün. Sürece katılan sürecin sinerjisinde buluyor kendini. Katılmayan ise, poşet içinde denize düşmüş gibi bir pozisyonda. Cümlelerimiz çoktan kayıtlara geçti.
SİZE DE VERİRİZ, AMA BİR ŞARTLA!
Bunlar, 2009’un işaret taşları. Cümlelerimizi size de veririz; ama şartımız var: Her bir cümlemizi, en az beşer kez telâffuz edeceksiniz, söz mü?!
- Kaş çatma gülümse… Kaaş çatmaa gülümseee…
- Ağlatma güldür… Ağlatma güldür…
- Ben yok biz… Beeen yoook biiiiz…
- Üzme, üzülme… Üüüzmeee üzülmeeee…
- Mazeret yok çözüm var… Mazeret yok çözüm var…
Enerji içecekleri bunlar… Güle güle kullanın efendim.
10.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|