Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan kişilerin, “Devletin en üst kurumlarında görev yapmış olması” kimilerince garip karşılanıyor. Onlara göre bu derece ‘önemli’ kişiler hiç ‘kötü’lük yapabilir miymiş? Hele hele böyle kişilerin “hükümeti devirmek için ‘çete’ kurması ya da ihtilâl yapmak” gibi bir amacı olamazmış!
Bir kısım medya böyle düşündüğü için, ‘çok önemli kişiler’in gözaltına alınmasına ya da tutuklanmasına tepki gösteriyorlar. Böyle düşünenler ilk bakışta haklı gibi görünebilirler. Öyle ya, zamanında devleti yönetmiş, devletin aldığı ‘en gizli’ kararlara imza atmış, uzun süre emirleri ‘demir’ kesmiş kişiler nasıl olup da en ağır ithamlarla gözaltına alınabilir?
Bu anlama gelecek yorumlar ve değerlendirmeler o kadar temelsiz, o kadar yanlış, o kadar gerçeklere aykırıdır ki bunlara ‘yanlış yorum’ demeye bile gerek yoktur. Çünkü hem dünya tarihi, hem de Türkiye tarihi şahittir ki, ‘ihtilâl’leri yapanların çoğunluğu atanmış (silâhlı-silâhsız bürokratlar), ‘en üst seviyede devlet yöneticileri’ olmuştur! Çok eskiye gitmeye gerek yok: 28 Şubat sürecinde yaşanan ‘post-modern darbe’yi kimler yaptı? [‘Post-modern darbe’yi kısaca, “demokratik olmayan bir kurumun demokrasinin işleyişine müdahelesi” olarak anlayabiliriz.] Bir adım daha geriye gidersek, hâlâ sıkıntılarını yaşadığımız 12 Eylül askerî darbesini, ihtilâlini kimler yapmıştı? İhtilâller başarılı olursa ‘iyi’ ez kaza ‘başarısız’ olursa mı kötü olur? 12 Eylül ihtilâliyle hükümeti deviren, dönemin ‘en üst seviyedeki rütbe sahibi komutanı’ Kenan Evren değil miydi? Ona üniversite ve yargıdan kimler destek vermişti? O halde, “Bu kadar tanınmış, devlet yönetiminde görev almış kişiler hiç ‘kötü’lük yapar mı?” söylemi temelden çürüktür. Kim olursa olsun, demokrasiye saygı duymuyorsa o kişi ne kadar ‘üst seviyede devlet yöneticisi vs.’ olursa olsun millete her türlü kötülüğü yapması muhtemeldir. Bu pencereden hadiselere bakılırsa, kişilerin ‘rütbeleri’yle değil, yaptığı ‘iş’leriyle değerlendirmek gerektiği anlaşılır.
Tabiî ki millete hizmet etmesi gereken, bu sebeple belli görevlere gelmiş rütbeli ya da rütbesiz herkesten bu şekilde davranması beklenir. Ama millete hizmet için gelinen makamlarda, ‘millete rağmen’ iş yapanların olduğuna da tarih şahittir. Dolayısı ile milletin ekmeğini yiyerek belli görevlere gelen ve fakat ihtilâlcilik oynayanlar milletin ‘ah’ından kurtulamazlar ve kurtulamamışlardır.
Sorgulanması gereken bir nokta da, en üst seviyede devlet yönetiminde görev alan herhangi birinin niçin böyle işlere bulaştığıdır. Gösterilen tepki bu noktadan olsa normal karşılanabilir. Yani, “Vah ki vah! Bunca yıl devleti yöneten bir kişi nasıl böyle işlere karışır, çok ayıp etmiş!” denilse buna itiraz edilmez. Ayıplanması gereken, en üst seviyede olanların ihtilâl oyunlarına sığınmasıdır. Yoksa, böyle hadiseler yaşanmış ve elde ciddî deliller varsa, “Niçin bu önemli kişiler gözaltına alındı, tutuklandı?” diye sormak anlamını kaybeder.
Sahi, hangi ihtilâli ‘müstahdem’ler yapmıştı? Hangi hükümeti ‘şoför’ler devirmişti? Hangi ‘bubi tuzağı’nı, hangi bombayı ‘çiftçi’ler patlatmıştı? (Müstahdemler, şoför ya da çiftçiler alınmasın. Misal olsun diye bunları zikrettik.)
Bu kirli, ama ciddî işler ‘cahil’lerin yapabileceği işler midir? “Bu kadar cehalet ancak ilimle olur” misali, ihtilâlcilik de ancak bu kirli işleri bilenlerle ve bilenlerce yapılabilir. Temennimiz, hiçbir üst seviyeli ‘emekli ya da muvazzaf’ın böyle işlere bulaşmaması; aksine demokrasiye saygılı olmasıdır.
10.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|