Yaşadığımız âlemde bolluk ve bereket hâkim. Bir taneye bin tane veren mısırlar, bire on veren buğday başakları, her bahar gayb âleminden kilolarca meyveye taşıyıcılık yapan ağaçlar… Zehirli bir böcekten dünyanın en leziz tatlısını, elsiz bir böcekten kumaşların en güzelini bize hediye ediyor Rabbimiz…
Evet, yaşadığımız âlemde aslında bolluk ve bereket hâkim. Asıl kıtlık şefkatte, rikkatte ve merhamette!
Zihin kodlarımız öylesine yabanileşmiş ki bu kavramlara sözgelimi bu yıl fındık üretimi beklenenden fazla olunca üreticiler buna çok üzüldü. Zira fiyatlar düşecekti!
Yine bolluk karşısında fiyatlar düşmesin diye fazla sütü dereye döken üreticileri, avlanan fazla balığı denize döken balıkçıları, elinde kalan sebze ve meyveyi ucuz fiyata vermektense çöpe dökmeyi tercih eden semt pazarı esnafını gördü bu gözler!
“Bu sene erik bol, kimse almıyor. Etiketi çıkaracaksın üç dört katına bak nasıl alırlar. Nankör bunlar nankör!” diye burnundan soluyan erikçi nasıl da düşündürtmüştü beni uzun uzun… Doğruluk payı yok değildi söylediklerinde.
Gerçekten de nedense bol olan her şey önemsizleşip, sıradanlaşıyor insanoğlunun gözünde. Oysaki İlâhî rahmet hikmeti gereği bazen bol bol, bazense daha az gönderip imtihan ediyor biz kullarını, nankörlük mü yapacağız, şükür ve iktisatla mı sarf edeceğiz?
Merhamet ve şefkat eksikliği yüzünden dünyanın en gelişmiş ülkelerinin başında gelen ABD’de her kış, evleri olmadığı için sokakta yaşadığından ölen insanların sorumluluğu elbetteki şiddetli soğuk değil. Asıl sorumluluk her şeyi paraya dönüştürüp merhamet ve şefkat yoksunu haline gelen insanlarda.
Elindekini paylaşabilen varlık sahiplerine ne mutlu!
İlginç araştırmalar, garip çelişkiler!
Yapılan bir araştırma Afrika ve Asya’da yoksulluk ve açlıktan ölen insanların kıtlığın değil, merhametsizliğin kurbanı olduğunu göstermekte. Global, ısınma, nüfus artışı, tabiî kaynakların erimesi gibi sebepler sadece olanları normalleştirmek için birer bahane…
Sözgelimi dünyadaki her insana günde 3500 kalorilik enerji sağlayacak kadar pirinç, buğday ve çeşitli tahıllar üretilmekte. Üstelik bu sayıma sebzeler, fasulye türleri, kökü tüketilen bitkiler, meyveler, balıklar, kabuklu yiyecekler dâhil değil. Hatta kıtlığın en çok yaşandığı ülkelerde bile gerekli besin üretilmektedir, ancak bu ülkelerden birçoğu gıda ve tarımsal ürünlerini ihraç etmektedirler! İlginç bir çelişki değil mi?
Hanımlar dünyasında “Tek taşımı kendim aldım!” muhabbetinin kaynağı pırlanta ve elmas madenlerinin çoğunun fakir Afrika ve Asya ülkelerinde son derece ilkel şartlar altında çıkarılıp Batıda fahiş fiyatlarla satılması Hollywood filmlerine bile malzeme oluşturacak garip çelişkinin bariz bir örneği değil midir?
“Açlık ve fakirliğin nedenlerinden biri nüfus artışıdır” diyenlerin tezi de yine araştırma neticeleriyle çürütülmekte! Sözgelimi Kosta Rika’nın ekilebilir arazisi, Honduras’ınkinden daha az olmasına rağmen insanlar Honduras’a nazaran ortalama 11 yıl daha fazla yaşamaktalar. Açlık ve fakirlikle boğuşan Bengladeş örneği için Bolivya, Brezilya ve Nijerya gibi gıda bolluğu ve fakirliğin kol kola olduğu ülkeler göstermekte ki hızlı nüfus artışı açlığın asıl sebebi değil. Asıl sebep gelir dağılımının eşitsizliği ve merhamet eksikliğidir…
Netice-i Kelâm:
“Ben tok olayım başkası açlıktan ölsün bana ne?” anlayışı ile “Gerçek saadet çoğunluğu kuşatandır!” anlayışı Hz. Âdem’den günümüze insanlığın imtihanı olagelmiştir. Günümüzde de olduğu gibi.
11.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|