Türkiye yeni yıla yeni bir kanalla girdi. TRT-6 (TRT Şeş) görkemli bir merasimle yayın hayatına başladı. Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söylediği Kürtçe türkü ile renk kattığı açılışından sonra kanalla ilgili “devrim” nitelemesini yapanda oldu, yetersiz bulanlar da oldu.
Kanalın taşıdığı anlam bir kenara bırakılıp, magazinleştirilmesi yoluna gidildi. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın açılışında Kürtçe “hayırlı olsun” sözü bile basınımızda farklı farklı yazıldı.
“Şeş tv”yi Erdoğan, bir “açılım” olarak değerlendirip, devletin halkıyla bütünleşmesi açısından önemli gördüğünü söylerken, “milliyetçiler” hemen gardını aldılar. Millî devlet yapısının ihanete uğrayarak arkadan hançerlendiğini söylediler. Bu konuda en garip ve anlaşılmaz sözleri de CHP Lideri Baykal sergiledi. Öncelikle kanalı “tehlikeli” bulduğunu söyledi. Sonrasında da “Özel televizyon Kürtçe yayın yapabilir. Ama devletin parasını, kaynaklarını sadece bir kesim vatandaşlarımızın etnik talepleri doğrultusunda harcanması doğru değildir (!)” diyerek enteresan bir yorum getirdi.
Biz de, kanalın birlik ve beraberliğe hizmet etmesi için “hayırlı olsun” diyoruz. Bu vesile ile bir garipliği vurgulamak istiyorum. Devletin kanalında Kürtçe yayın başlarken, diğer taraftan da Meclis’te yapılan Kürtçe sözlerin tutanaklara nasıl geçeceği konusunda karışıklık yaşanıyor. Kürtçe kelimeler Meclis tutanaklarına daha önce “bilinmeyen dil” olarak geçilirken, Meclis Başkanı Toptan başka bir formül bulup, “Türkçe olmayan bir dil” şeklinde yazılmasını sağlamıştı.
Bununla yetinilmedi… Şimdi Kürtçe kelimeler, noktalama işaretleri ile tutanaklara geçiyor. Yani, Kürtçe bir kelime kullanılırsa tutanaklara (…) şeklinde geçiyor artık. Bir taraftan Kürtçe tv açılıyor, diğer taraftan Kürtçe kelimeler noktalama işâretleri ile ifade ediliyor. Tam bize has bir olay…
* * *
KANUN DEVLETİ
Ergenekon soruşturması derinlere inildikçe enteresan ilişkileri de ortaya çıkarıyor. Bir yandan dönemin kudretli ve önemli isimleri gözaltına alınıyor. Diğer yandan da soruşturmanın başında gözaltına alıp cezaevinde olanların dâvâlarında karşılıklı suçlamalar, ilginç diyaloglar ortaya çıkıyor. Kaybolan silâhların ya bazı evlerde ya da toprak altında gömülü bulunması, birbirine karşı gibi olanların aslında bir takım konularda birlikte olduklarının ortaya çıkması insanları şaşırttıkça şaşırtıyor.
Bu aşamadan sonra, hukukun üstünlüğüne inanıp, yargıya baskı niteliğinde eylem ve sözlerden kaçınmak gerekli. Mahkemenin soruşturması kendi seyrine bırakılmalı. Gözaltına alınanlar ya da cezaevinde bulunanların bir dönemde önemli görevde olmaları dolayısıyla dâvânın magazinleştirilmesine müsaade edilmemeli. Hukukun üstünlüğü içerisinde adaletin yerini bulmasına herkes yardımcı olmalı.
Son dalga ile birlikte dâvâ nerelere kadar uzanacağı tam olarak kestirilemiyor.Yargıya gölge düşürülmeden, iş nereye uzanıyorsa da oraya kadar uzanıp adalet tecelli ettirilmeli. Bu dâvâ sonucunun Türkiye’nin kanun devleti olduğu yolundaki eleştirilerden kurtulup, hukuk devletine giden yolu açmasını da ümit edelim.
* * *
NİHAYET
Hükümet kabul etmese de Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini yavaşlattığı bir gerçek. Bu yavaşlama dolayısıyla AB çevreleri Türkiye’yi eleştirirken, ülkemizin AB’ye girişi de gecikiyor. Halkın büyük çoğunluğu demokratikleşme ve AB reformlarında ilerleme taleplerini açıkça ortaya koyarken, AKP hükümetinin AB reformlarını yapma konusunda isteksizliğinin pek çok sebebi var. AB konusunda Türkiye’nin başmüzakerecilik görevinin aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı gibi zor bir bakanlıkla birlikte yürütülüyor olunması bu yavaşlamanın önemli sebeplerinden birisiydi.
Yıllardır yapılan bu eleştirileri nihayet Erdoğan da gördü. Hükümet ilk yıllarında olduğu gibi yine AB’ye sarılmaya karar vermiş olacak ki, başmüzakerecilik görevi Ali Babacan’dan alınarak İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’a verildi. Bağış bundan sonra AB üyelik görüşmelerinde başmüzakereci görevini yürütecek. Bağış, İsrail’in Gazze’de yaptığı katliâmın başlamasından sonra üyesi bulunduğu Türkiye-İsrail Parlamentolararası Dostluk Grubundan ilk istifa eden milletvekilleri arasında da yer almıştı.
Bakalım Bağış, Türkiye’nin AB sürecine bir ivme kazandıracak mı? Ümit ediyoruz ki, görüşmelerin normal seyrine girmesine katkıları olur ve bu süreç bir ivme kazanır…
11.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|