2009 yılına girdiğimiz şu günlerde büyük bir katliâm yaşanıyor. Masum insanlar, çoluk çocuk bakılmaksızın mermilere hedef oluyor. Mimsiz medeniyetin temsilcileri olaya tek taraflı bakarak adeta yapılan zulmü alkışlıyor.
“Zalimler için yaşasın cehennem” diyen Bediüzzaman ne kadar haklı. Eğer cehennem ateşi olmasa bunca zulüm varken insan nasıl ayakta kalabilir?
Bu zulüm bütün Müslümanlara ders olmalıdır. Küçük menfaat çatışmalarını bir kenara bırakıp birlik ve beraberliğe koşmak her zamankinden daha öncelikli bir hal almıştır.
Müslümanlar çoluk çocuk boğazlanırken para-pulun ne önemi olabilir ki? Eğer hâlâ üç kuruşluk dünya metaı için cinayetler gözden kaçırılırsa bunun hesabını Allah sormayacak mı?
Bundan yıllarca önce, yine bir İsrail saldırısından sonra Müslüman devletler bir araya gelmiş “İslâm Konferansı Örgütünü” kurmuştu. Bir mûsibet, büyük bir hayra vesile olmuştu. Şimdi de bu Gazze Katliâmı büyük bir hayra vesile olabilir. Nasıl mı? İsterseniz dinleyin.
Ortadoğu ve özellikle de Müslüman coğrafyası “siyah altın” adı verilen büyük bir hazine ile doldurulmuştur. Petrol, özellikle Arap kardeşlerimizin elinde büyük bir silâh haline gelmiştir. Nitekim 1970’li yıllarda petrol krizi sonunda Batının sömürge çarkları bir müddet durmuş onların yeni bir pozisyon almalarına sebep olmuştu. Bugün dahi alternatif enerji kaynaklarının çok pahalı olması sebebiyle petrol hâlâ en büyük silâhlardan biri olarak önemini korumaktadır.
1997 Yılında “Uluslar arası İlişkilerde Petrolün Rolü” isimli bir mastır tezi hazırlamıştım. Tezimin konusu; petrolün bir silâh olarak kullanılması ile ilgiliydi. Bu konu hâlâ önemini korumaktadır.
Petrol hâlâ bir silâh olarak kullanılabilir. Hele hele dünyanın içine düştüğü ekonomik kriz dolayısıyla şu anda çok etkili bir silâh olduğu şüphesizdir. Bununla birlikte petrolün silâh olarak değil, medeniyet projesi olarak sunulabilme imkânı da vardır.
Birleşik Arap Emirlikleri, milyarlarca dolar harcayarak denizi doldurup son derece lüks evler yaptılar. Bilmiyorum bunları iyi pazarlayabildiler mi? Fakat çoğu israftan ibaret olan bu proje yerine daha güzel şeyler yapılamaz mı?
Meselâ şu barbar İsrail’in yakıp yıktığı Gazze bir Monako Krallığı gibi olamaz mı?
Lütfen bu düşünceye ucube bir proje diye bakmayın. Zira Gazze şehrinin bulunduğu coğrafya çok stratejik ve önemli bir noktada bulunmaktadır. Asya-Avrupa ve Afrika’nın tam da kesiştiği bir noktada hem de Akdeniz’in kenarında bulunmaktadır. Yaklaşık Monako Krallığı kadar bir toprağa sahiptir. Fakat nüfusu 30 bine bedel 1,5 milyon kişidir.
Monako, Fransa’nın güneyinde İtalya’ya yakın bir yerde bulunmakta, kumarhane ve sefahat özellikleri ile meşhur olmuş bir devlettir. Gazze ise binlerce yıldan beri en üstün medeniyetlerin kurulduğu bir coğrafyada bulunmaktadır. Çok yüksek bir nüfusu küçük de olsa bir toprağı ama hepsinden önemlisi Müslüman medeniyetinin tam göbeğinde bulunmaktadır.
Birleşik Arap Emirliklerinin harcadığı paranın belki yarısı ile Monako’dan çok daha güzel bir şehir kurulabilir. Üstelik burada sefahat ve rezilliklerin yaşandığı kumarhaneler değil kültür ve medeniyetin buluştuğu bir toplantı merkezi olma şansı vardır.
Monako benzetmesi kasıtlı olarak kullanılmıştır zira bu konuda kafa yormak için birçok benzetmeler yapılabilir, argümanlar geliştirilebilir. Aksi için hiçbir sebep ileri sürülemez.
Ayrıca bu proje için Türkiye öncülük edebilir. Zira elimizde her türlü imkân, bilgi ve tecrübe mevcuttur.
Lütfen 95 yıl önce yapmış olduğumuz hatayı tekrarlamayalım. Hani ne diyordu ulus devlet kurmak isteyenler? Arap toprakların da işimiz ne? Tek bir halkı olan başka milletlere yer vermeyen ırkçı düşünce bizi ne hallere düşürdü. En büyük zenginliğimizi ırkçılık belâsı yüzünden kaybettiğimiz yetmiyormuş gibi teröre hem kanımızı hem de canımızı verdik. Lütfen şu ulusalcılık anlayışını artık bir kenara koyalım. Çağ dışı kalmış bu düşünceye artık bir son verelim. Yoksa bütün dünyanın önünde rezil olacağız…
Evet, güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen hayatından lezzet alır. Ben olaylara bu bakış açısı ile bakmaya çalışıyorum. Bu sayede ümidimi kaybetmediğim gibi geleceğe şevk ile bakabiliyorum. Ama diğer kardeşlerimiz olaylara sanki zulüm devam edecek ve cehennem yok imiş gibi karamsarlık ve yeis içinde bakıyorlar. Hâlbuki Kahhar’ı Zülcelâl olan Allah’ın azabı çok şiddetlidir. Masum kardeşlerimiz belki 50–60 yıllık dünya hayatını kaybediyor lâkin şehit ve gazi olduklarından kolayca Cennet gibi bir hayatı kazanıyorlar. Aslında onlara acımak yerine kendi halimize acıyıp iman hastalığı için devalar aramamız gereklidir.
Öyle veya böyle zaman sür'atle akıp geçiyor. Bir bakmışız ki ecel cellâdı bizi de yakalamış. Rabbimden cümlemize imanla ölmeyi nasip etmesini diliyorum…
07.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|