MHP milletvekili Canan Arıtman’ın, haklı veya haksız, cumhurbaşkanının soyağacıyla ilgili olarak gündeme getirdiği DNA testi tartışması, aslında bir başka meseleyi de taşıdı gündemimize.
Şu an bu yazıyı okumanızı sağlayan ve kâinat çapında daima gündemde olan hafiziyet gerçeğini...
Zira bu satırların yazarı, bu yazıyı yazmak için uzun ve kısa belleğini (hafızasını) kullandı.
Aslında, “Levh-i Mahfuz” denilen Allah’ın her şeyi vücudundan önce ve sonra kaydettiği kader levhasının kendisinde bulunan bir numunesiyle (hafıza) birlikte, bir başka beşerî hafızanın/hafızaların yine Hafiz-i Hakikî tarafından kendi hafızalarında depolanan verileri de kullanarak meydana getirdiği, İlâhî bir “hafiziyet hediyesi” olan ‘bilgisayar/depolar’ı da kullandı.
Tabiî bu “medeniyet harikası”nı kullanması da yetmiyordu.
Ne yazıp yazmadığını görmesine vesile olan gözlerinin, yine bir dizi ‘zerre’nin, ‘alma/saklama/nakletme’ gibi içerisinde ‘hafiziyeti’ de barındıran vazifelerini başarıyla yerine getirmesine bağlı olarak beynine gönderdiği sinyaller de işin içindeydi.
Ve aynı şey, elbette, bu satırları şu an gören ve algılayan sizler için de geçerliydi.
Hâsılı, ancak dikkatli bir tefekkürle farkına varılabilen bir hafiziyet gerçeğidir söz ettiğimiz...
***
Aslında hayat da Hafiziyet’le vardır hep... “Hafîz” olanın saklama/kaydetme tecellîsiyle...
Her tohum, bir saklayışın ifadesi.
Her zigot ve o zigotu oluşturan hücreler, yeni bir hayatı filiz verecek yazılım...
Her hücrede yer alan çekirdek, her çekirdekte yer alan kromozom ve her kromozomda yer alan DNA’lar, genler vs… Hepsi de, ilmi ve kudreti her şeye hükmeden O Hafiz’in saklama/koruma tecellisi…
Eşyayı vücudundan önce ve sonra özetleyen Evvel ve Âhir, sürekli bir kaydetme faaliyeti içerisindedir.
Kâinatta inşâ şeklinde devam eden hallâkiyet (yaratma), hep tohumlarda, hücrelerde, genlerde saklanan, Ezelî İlmin tecellisi programlarla cereyan eder.
“Bak o Hakîm-i Zülcelâle, nasıl Kitab-ı Mübînin düsturlarından, arı vazifesine ait miktarını bir tezkerede yazmış, arının başındaki sandukçaya koymuştur. O sandukçanın anahtarı da, vazifeperver arıya has bir lezzettir. Onunla sandukçayı açar, programını okur, emri anlar, hareket eder, ‘Rabbin balarısına ilham etti’ (Nahl Sûresi: 16:68.) âyetinin sırrını izhar eder.”
Evet, Ezelî İlmin tecellisidir her bir canlı yazılım…
Her bir DNA, her bir gen…
Her bir tohum…
Her bir hafıza…
Ve hepsi de, yine Ezelî İlmin tecellisi olan, geçmiş veya gelecek her şeyin kayıtlı bulunduğu Levh-i Mahfuz’dan bir nümune… Büyük kütüğü haber veren küçük küçük cüzdanlar, hüviyetler…
***
Ve DNA testi…
Bir anlamda Levh-i Mahfuz’un küçük numunesini test…
“Kalıtım” denilen, mühim ve pek çok hikmet saklı bir hafiziyet tecellisi sayesinde gerçekleştirilen muâmele…
Ezelî İlmin, geçmişte cereyan eden “genetik olayları” kodladığı küçük sandukçaları kontrol...
Ve işte ibretlik bir nümunesi:
“Avustralya’da ırkçı görüşleriyle tanınan, yabancı düşmanı konuşmalarıyla tepki toplayan One Nation partisinin eski lideri Pauline Hanson, DNA testi sonucunda Ortadoğu kökenli olduğunu öğrenince şoke oldu.
“Hanson, soyunun nereden geldiğini öğrenince çok şaşırdığını ve hayretler içinde kaldığını söyledi. Hanson’ın izniyle ‘The Sunday Mail’ gazetesi tarafından yaptırılan DNA testinin sonuçları zengin ve çok kültürlü bir geçmişe kadar gitti. Test sonuçları Hanson’ın yüzde 9 Ortadoğulu, yüzde 32 İtalyan, Yunan ve Türk karışımı ve yüzde 59 kuzey Avrupalı olduğunu gösterdi. Sonuçları öğrenince kafası karışan Hanson, bu geçmişi ‘tecavüzlere’ ve ‘savaşlara’ bağlamaya çalıştı. Bu gerçeğe karşı çıkmayacağını belirten Hanson, ‘Kim olduğumu öğrendim yine de siyasî görüşlerimi değiştirmeyeceğim. Bunu benden kimse istemesin. Sadece yüzde 9 Ortadoğulu olabilirim, ancak gördüğünüz bu kız yüzde yüz Avustralyalıdır’ diye konuştu.
“‘Avustralya geleneklerini yok ettiklerini’ söyleyerek Müslümanlara saldıran Hanson, kendi soyunun ise İngiltere ya da İrlanda’dan geldiğine yüzde yüz inanıyordu.” (Yeni Asya, 19.02.2007)
***
Rabbim Sen ne büyüksün! Sen ne izzet ve azamet Sahibisin!
Ben farkına varmadan, ne de çok şeyler kaydedensin!
Fesübhane men tahayyera fi sun’ihul-ukul!
***
Evet, DNA testi, geçmişimiz hakkında epey bir ipucu veriyor.
Adeta Levh-i Mahfuz’u yokluyor!
Ama nereye kadar… İnsan nereye kadar geçmişini öğrenebilir? Ve öğrense ne olur? Hepimizin DNA’ları neticede Âdem babamıza dayanmıyor mu? Ve hepimiz topraktan değil mi?
Heyhat!
Bediüzzaman, yıllar önce “Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakikî unsurlar (ırklar) birbirinden tefrik edilebilir” demiş ve “kafatasçılığın” mânâsızlığını vurgulamıştı…
Kimbilir belki de Levh-i Mahfuz’un küçük birer numunesi DNA’ların testine, “genetik birimlerin açılması”na da işaret etmişti Ezelî Kelâm’ın Müfessiri…
28.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|