Bu haftaki konuğumuz Ankara Valiliği yapmış Envar Kuray’ın oğlu, Yassıada duruşmalarında Başsavcılık yapmış Altay Ömer Egesel’in yeğeni Sarp Kuray... Kuray Aksiyon dergisine yaptığı açıklamada 1971 ihtilâl hazırlıklarında suça itildikleri yönündeki beyanlarıyla dikkatleri üzerine çekmişti. O dönem askerî darbe yapmak isteyen bazı askerlerin yönlendirmesiyle çeşitli yerlere bomba attıkları ve bazı dükkânları soyduklarını anlatmıştı. Kuray bugün devletin bazı kademelerinin planladığı oyuna kendilerinin bilinçsiz olarak çekildiğini söylüyor. Türkiye’nin en büyük problemi olan bu projenin 1946’dan bu yana uygulanmaya çalışılan Amerikan projesi olduğunu söylüyor. Amerika’nın askeri nasıl manipüle edip kendi planları çerçevesinde harekete zorladığını anlatıyor. Ergenekon’u ise Amerika’ya karşı değil, bu planın bir parçası olarak görüyor. Kuray’ın tek isteği toplumun çeşitli kesimlerinden Amerikan projesine bilerek veya bilmeyerek katkı sağlamış olanların açık yüreklilikle bunları anlatmaları. Yoksa Türkiyenin çıkış şansı yok diyor Kuray... Ve ekliyor İslâmiyetin eşitlik, adalet, özgürlük, demokrasi değerleri etrafında Türkiye birleşebilir... Not: Sarp Kuray 63 yaşında ve Yargıtaydaki dâvâsı aleyhte sonuçlanırsa 71 yaşında hapisten çıkacak...
1971 yılında devrim yapmak isteyen cunta tarafından kullanıldığınızı söylemiştiniz. İhtilâlcilerin yönlendirmesiyle bombalar atıyor, dükkânları soyuyorsunuz. Burada nasıl vicdan aranır ki?
Bizim cana kastımız yok siyasal iktidar mücadelesi yapıyoruz. Ama bizimki bir yanılgıydı. Bugün böyle bir ittifak teklifi gelse kabul etmem, çünkü Amerika’nın 46 projesi sonucu devlet geleneği içinde yapılanmasını dikkate alırım. Ne olursa olsun iktidar olayım anlayışı ahlâksızlıktır. Ben belli bir aileden gelen biriyim. Kendi çıkarlarımı feda ederek içinden gelmediğim bir sınıf için mücadele ediyorum. Atılan bombaların savunmasını yapmam...
Sizin, devrimciler olarak dini
ıskaladığınıza dair bir eleştiriniz var. Ondan bahseder misiniz?
Sol harekette 70’lerden sonra bir şablonculuk var. Kimi Maoculuğu, kimi Sovyetleri, kimi Arnavutluk’u getirmiş. Türkiye’nin kendine özgü koşulları tartışılmamış. Türkiye’de devrimci hareketlerin din konusundaki araştırmalarının gün yüzüne çıkarılması lâzım. Bu noktada sosyalist önder Dr. Hikmet Kıvılcım’ın İslâm dini üzerine yaptığı binlerce sayfalık araştırmaların toprak altından çıkarılması lâzım.
İslâm hakkında ne der Dr. Kıvılcım?
Sosyolojik olarak İslâm dininin reformist bir din, Hz. Muhammed’in reformcu olduğunu söylüyor. Belirgin özellik olarak malların Müslümanların ortak malı olduğu anlayışının hakim olduğunu belirtiyor. Mekke’de bir avuç zengin dışında, mülke uzak duran kesimlerin Hz. Muhammed’in yanında saf tuttuğunu söylüyor.
Bu anlayışı hareketinize
yansıtsaydınız ne olurdu?
Toplumla barışıklığı sağlardı.
Barışık değil miydiniz?
Dine karşı alış ve şablonculuk iç içe girince halkla kopuş oldu.
12 Eylül’de solun iktidar olma şansı yoktu. Sen konsepti yapmışsın, milisleri salmışsın sokağa. Devrimcileri çerçevesi çizilmiş oyunun içine sokuyorsun. İktidar olacaklardı deyip beline vuruyorsun. Şimdi bu oyunları deşifre etmemiz lâzım.
Sizin İslâma bakışınız nasıldır?
Egemenliğini putlarla sağlayan zenginler irade yoksullarını etrafında toplamış, Hz. Muhammed’i hicrete zorlamıştır. Devrin İslâm felsefesi eşit, özgür yurttaş anlayışıdır. İslâm devlet felsefesine dönüştürüldüğünde halk yığınları geriye itilmiştir. Bu konular derin araştırmalar istiyor. Şablonculuk bizi tarihimizden uzaklaştırmıştır. Tarihimizle barışık olmalıyız.
Sosyalist olarak İslâmı
olumluyorsunuz. Bunları
sosyalistlere nasıl anlatacaksınız?
Ben sosyolojik bir analiz yapıyorum ve sosyalizmle paralellikler kuruyorum. Çelişkili bir durum yok. İslâmın kuruluş koşullarını ve daha sonra başından geçenleri iyi okumak lâzım. Ben teolojik bir tartışma yapmıyorum.
Dinle doğru bir ilişki kurmadığınızı
söylüyorsunuz. Sizce bu ilişkinin
kurulamayışındaki yanılgı nedir?
Türkiye’deki aydınların yanılgısı halkın dine bağlılığını irtica olarak algılamalarıdır. Milletin dine bağlılığı İslâmın çıkışındaki eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi kavramlarına özlemdir. Asr-ı Saadete özlemdir. Batı bakış açısıyla ve şablonculukla olaylar değerlendirildiği için bizi yanlış yerlere götürmüştür. Sosyalizmde Türkiye’ye özgü bir yorum yapılmadı. Olaylar laiklik-antilaiklik üzerinden değerlendirildi. Eğer böyle olmasaydı bütünleşme olacaktı. Tarihsel dinamikler içinde tarikatları alıyorum, Ahi Evren’i alıyorum, Hacı Bektaş’ı, Şeyh Edebali’yi alıyorum. Bunlar doğru değerlendirilmedikçe Osmanlı’nın kuruluşu anlaşılamaz.
Her halde bu dinle barışıklığın
üretici güç olduğunu söylediğiniz ordu tarafından da benimsenmesi gerekir...
Türkler Emevilerle büyük savaşlar içine girmiştir. Daha sonra Abbasiler döneminde Ahmet Yesevi’nin temsil ettiği tasavvuf damarıyla Müslümanlığa yaklaşıyorlar. Ordunun Müslümanlık anlayışında bu egemen oluyor. Bugün ordunun kırılma noktalarını tartışırken tarikatlar ve diğer sosyal yapılar üzerinden de bunları konuşmamız lâzım. Emperyalist güçlerin bunların içindeki oyunlarına bakmamız lâzım. Sadece ordudan değil her yerden takip etmeliyiz.
Meselâ?
Biz Dolmabahçe’deki Amerikan filosunu protesto etmek isterken kimlerin orada toplu halde namaz kıldığını biliyoruz. Herkes eteğindeki taşı dökecek. Bunu yapmadığı takdirde günümüze gelme şansımız yok. Biz namuslu bir şekilde başımızdan geçenleri anlatıyoruz. Nasıl bana “Bomba atmanız etik miydi?” diye soruyorsunuz Eygi’ye de toplu namazların hangi organizasyonlar içinde olduğunu soracaksınız. İslâmiyetin kuruluşundaki değerlere karşı değiliz. O günlerde İslâm yorumunu egemen sınıfların çıkarlarına uygun hale getirdiler. “İslâm kapitalizme açıktır” yorumunu getirdiler. Biz İslâm konusundaki yanlışlıklarımızı açıklıkla ifade ediyoruz. İslâmî kesim içinde bazıları da kendi öz eleştirisini yapmalı. Osmanlı kuruluşu İslâmın rönesansıdır. Asr-ı Saadet düzeni kurulmuştur.
Günümüzde askerin rahatsızlanıp
hastalandığı konu İslâm. Bu konuda
ne söylersiniz?
Askerin dinle olan ilişkisini bozdular. Biz tahsilat, çek, goy goy bilmeyiz. Vatansever Güçbirliği diye bir kitap okudum korkunç. Adamlar telefonda çek senet işlerini görüşüyorlar. Ben ordu içindeki bozulmamış damarın ciddî bir özeleştiri yaparak halkın değerleriyle barışması gerektiğine inanıyorum. Halk için halka rağmen anlayışını artık mahkûm etmek gerekiyor. Amerikan planının tüm sosyal ve siyasal yapılardaki oyunlarını deşifre etmek şart. Bu ülkede ağır manipülasyonlar var.
Türkiye şu an itibariyle
ne yapmalı sizce?
1919 projesinin güncellenmesi lâzım. O dönemki mücadele içinde Kürtler, müftüler, dedeler vardı. Daha sonra Kürtler, din faktörü, sosyalistler belli bir çerçeveye hapsedildiler. Bu da cumhuriyet tarihinde makro problemlere neden olmuştur. İzmir İktisat Kongresi'nde denize döktüğümüz emperyalistler geri çağrılmıştır. İktisat Kongresi Lozan’a bir basamak olarak yapılmıştır... Türkiye’nin iç savaşa girmesi için türlü oyunlar sergilenmiştir. Ergenekon’a da böyle bakmamız lâzım. Toplumdaki hoşgörü bunları engellemiştir. İslâmî camia içindeki insanlar da Amerikan projesinde nasıl bir tuzak içine düşürüldüklerini açıkça ifade etmek zorundalar...
Ergenekon demişken. Siz Ergenekon
çetesine nasıl bakıyorsunuz?
Amerika 1946’dan bu yana ordu dahil değişik kuruluşlar içinde çekirdek örgütlenmeler meydana getirmiştir. Ben Ergenekon’u bu çekirdeğin bir devamı olarak görüyorum. Alan temizleme yapılıyor.
NATO’cular Ergenekoncuları tasfiye
ediyor fikrine katılıyor musunuz?
Ergenekoncu oldukları söylenen insanlar devrimci gençlik kırılırken ne yapıyorlardı diye sormak lâzım. 57 kişi cezalandırılarak mı bu organizasyon son bulacak dersiniz? Nasıl Susurluk’ta bazı insanlar tasfiye oluyorsa bugün de bazı insanlar tasfiye oluyor. Bu cambaza bak oyunudur.
Ergenekon dâvâsını hafife mi
almalıyız yani?
Hayır. Binlerce failî meçhul cinayetin ortaya çıkarılması açısından olumludur. Çerçevesi çizilmiş şekilde sürdürülecek bir dâvâ demin söylediğim gibi cambaza bak oyunudur. Bu tartışmayı derine götürüp ABD projesine bağlamak gerekir. Bu deşifre olmuş insanların tasfiyesidir, yoksa sistem hâlâ işlemektedir. 2004’te ihtilâl yapmak isteyen komutanlardan başlamadığımız sürece Veli Küçük’le bir yere varamayız. Ordu Tolon ve Eruygur’u ziyaret ediyor, diğerlerini etmiyor. Dâvânın ne yönde yürüyeceği belli oluyor. Anlaşılan mıntıka temizliği yapılıyor.
Hükümet bu mıntıka
temizliğinin neresinde?
Hükümetle ordu yanyanadır. Ordu içindeki güçlerin üstüne gidilmemiştir. Bana sorarsanız asıl fırtına ordu içindeki jeopolitik tartışmalar üzerine kopuyor. Anadolu geleneğinden orduyu koparmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
|