“Risâle-i Nur mesleği, tarikat değil, hakikattir, Sahabe mesleğinin bir cilvesidir” diyen Bediüzzaman Hazretlerinin, cadde-i kübrâ-yı Kur’âniye olarak tanımladığı bir mesleği ve hizmet tarzı vardır. Bu tarzın, şartlar ne olursa olsun, zaman ve zemin neyi gerektirirse gerektirsin mutlaka özünün ve orijinalliğinin korunması icap etmektedir.
Üstadın kendi tesbitiyle, hem diyanet, hem siyaset, hem cihad, hem saltanat, hem daha pek çok daireleri içine alan mesleğinin temel prensiplerinin bilinmesi, öğrenilmesi ve bilfiil yaşanması, Nur Talebelerinin vazgeçilmez vasıflarıdır. Bu konularda meydana gelen sapmalara, merhum Zübeyir Ağabey “İmanda değil, meslekte dalâlet” diyormuş.
Bediüzzaman, meslek ve meşrep olarak ifâde edilen hizmet tarzına o kadar ehemmiyet veriyormuş ki, hizmetinde bulunmuş ağabeylerden dinlediğimize göre “Eğer, Şeyh Abdulkadir-i Geylânî veya Şah-ı Nakşibend Hazretleri gelseler ve deseler ki: ‘Ya Said! Mesleğinden birazcık taviz ver. O zaman, milyonlarca talebelerin olacak ve bu hapis ve sürgün sıkıntılarının hiçbirisini çekmeyeceksin.’ O mübarek üstadlarımın elini öpeceğim, fakat, her ne kadar bu çeşitli sıkıntılar olsa da bu mesleğimden yine taviz vermeyeceğim” demesi gerçekten çok ilginçtir.
Bediüzzaman Hazretleri, bin küsûr seneden beri İslâm dinine hizmet eden çeşitli isimlerdeki tarikatlar ve kelâm âlimlerinin tarzlarını birleştirmiş, yalnız kalbe veya akla hitap eden hizmet metotları yerine, akıl ve kalbin ittihat ve imtizacı, ruh ve sâir duyguların yardımı ayağıyla talebelerini mânen en yüksek makamlara çıkarmış ve her an huzur-u İlâhîde bulunmak şuûruna ulaştırmıştır. Yine acz, fakr, şefkat ve tefekkür yoluyla; talebelerine tevâzu, mahviyet, terk-i enâniyet, fenâfi’l-ihvan, îsar gibi kardeşinin nefsini kendi nefsine tercih etmek anlamındaki sahabelere mahsus nice yüksek ahlâkları kazandırmıştır. Dünyevî bir cemiyet veya dernek yapısından tamamen farklı olarak, gönüller üzerine müesses uhrevî hizmetler için bir araya gelen Nur talebelerinin ana gayesi, tahkikî iman dersleriyle hem kendilerinin, hem de milletin imanlarını kuvvetlendirip âhiretlerini kazandırmak, hem de bu memleketi maddî ve mânevî anarşiden muhafaza etmektir. Ne tarikatvârî sofi meşreplik, ne de dünyevî bir teşkilât yapısı bu mesleğe uygun değildir.
“Bu zamanda dahil ve hariçteki cihad-ı mâneviyedeki fark pek azimdir” diyen Üstadın mesleğini idrak eden Nur Talebeleri, dahilde âsâyişi ihlâl edecek her türlü fitne ve anarşiden her zaman uzak durmuş ve mânevî cihad prensibiyle sırf iman hakikatlerini esas almıştır.
Meşrûtiyet döneminde Meşrûtiyete din nâmına sahip çıkan ve meşrûtiyet- i meşrûa unvanıyla onu kabullenen, “Ben dindar bir cumhuriyetçiyim” diyerek cumhuriyeti hakikî mânâda benimseyen ve “Bir kavmin efendisi ona hizmet edendir” hadisinden dolayı, demokratlık ve hürriyet-i vicdanın ona dayanarak devam edebileceğini söyleyen ve parlamenter demokratik sistemin dört mezhepten istihracının mümkün olduğunu dâvâ eden Bediüzzaman’ın mesleğini iyi bilen Nur Talebeleri, mevcut demokratik yapıya ciddî olarak sahip çıkmış ve radikal İslâm veya siyasal İslâm gibi akımlara itibar etmemiştir. Demokratikleşme reformlarına ve iyileştirmelere destek vermeye de her zaman devam etmişlerdir.
Menfî siyasetin her türlüsünden Allah’a sığınan, fakat müsbet siyaset denilen siyasetin dine dost ve hizmetkâr yapılmasının fiilen uygulamalarını gösteren Bediüzzaman Hazretleri gibi, vatanperver olan hakikî demokratlara destek veren ve bunun risâleler muvacehesinde mesnedini gösteren Nur Talebeleri, toplum ekseriyetinin ne yaptığına değil, Risâlelerdeki mesleğin ictimâi hayata bakan ölçülerine itibar ederler. Konjonktürel olaylar onları etkilemez. Zira, bu günlerin yarınları da vardır. Onlar, Nur Mesleğinin temel prensiplerinde sebat etmeyi esas alırlar. Çünkü, imanî meseleler gibi ictimâî dersler dahi ilhama dayalı sünûhattır. Olaylar döner dolaşır, yine Üstadın tesbit ettiği cihette karar kılar.
Nur Talebelerinin meslek ve meşrep ölçüleri, merhum Zübeyir Ağabey tarafından Hizmet Rehberi ile Beyanat ve Tenvirlerde derlenmiştir. Meslek ve meşrep hassasiyetinin çoğu gruplarca kaybedildiği günümüzde, mensubu olduğumuz ekolün, meslek ve meşrep prensiplerine sadakatle bağlı kalmaya ve hassasiyetimizi korumaya şiddetle ihtiyacımız olduğu açıkça görülmektedir. Zira, gemiler denizlerde dolaşır durur, fakat sonunda bağlandıkları iskele babaları ise yerlerinde dimdik durur.
24.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|