Dokuz aydır Nur Vakfında yoğun bir hizmet temposunun içerisindeyiz. ”Tebdil-i mekânda ferahlık vardır“ deyip, Sydney ve Canberra’ya doğru yola çıktık Nur Vakfı müdavimleriyle. Sabah 07.30’da ayrıldık Melbourne’dan konvoy halinde. Küçük bir kasabanın sınırları içerisindeki şirin bir parkta kahvaltımızı yaptık. Hele Canberra‘da muhteşem bir göl kenarında, Rabbimin bir san'at harikası olan bu manzara karşısında geçirdiğimiz saatler unutulmayacak anlardan. Bir söğüt ağacının göle sarkan dalları altında genç kardeşlerimiz Rümeysa, Cennet, Kevser‘le sohbet ettik, geleceğe dair hayaller kurduk.
Avustralya’nın başşehri Canberra’da dikkate değer yapılardan biri parlamento binasıydı. Göze ve gönle hitap eden bir mekânda bulunan bina, turistlerce ziyaret akınına uğruyor. Christmas tatili dolayısıyla kapalı olan binanın içini gezemedik. Canberra başşehir olma hasebiyle mi bilmem, Ankara’ya benziyor biraz. Tabiî Ankara Canberra kadar yeşil değil. Büyükelçilikler bu şehirde. Türkiye Büyükelçiliğinin önünden geçerken nazlı nazlı salınan ayyıldızlı bayrağımızı görünce duygulandık. İstiklâl Marşımızı terennüm ettik şöyle sessizce. Öğle ve ikindi namazlarımızı Canberra Camiinde kıldık.
BİZDE TATİL, ZENGİN İNSANLAR İÇİN
Gezdiğimiz yerlerde en çok dikkatimizi çeken Alman turistlerdi. Çok sayıda Alman turistle karşılaştık gittiğimiz yerlerde. Yabancılar dünyayı gezme tutkusuna sahip. Gitmiş olduğumuz İngilizce kursunda da bizzat şahit oluyoruz bu tutkuya. Hocalarımızdan bazıları Türkiye’yi ziyaret etmiş. Ziyaret ettikleri onlarca dünya ülkesinden sadece bir tanesi Türkiye. Bize soruyorlar: “Fethiye’ye gittiniz mi?” Biz biraz mahcup “hayır” diyoruz. Ama onlar Avustralya’dan kalkıp Fethiye’ye gelmişler. Ve tekrar gitmek istiyorlar. Seyahat etmek için sürekli birikim yapıyorlar. Ve tatiller onlar için yeni ülkeler, farklı coğrafyalar görmek için çok büyük bir fırsat. Benim ülkemde tatil bir lüks insanlar için. Ve burjuva tabakasının harcı. Orta halli vatandaş tatil olunca, ya köyüne gider ya da her yaz tatilini ailesinin bulunduğu şehirde geçirir. Zengin işidir Türkiye’nin güzelliklerini gezip görmek. Bir Avustralyalı gelip görür Pamukkale’yi, Marmaris’i, İstanbul’u. Ama benim ülkemin insanı ya okulda coğrafya dersinde görür buraları ya da televolelerde ünlülerin tatil yaparkenki absürd görüntülerini izlerken.
Canberra‘da bir botanik bahçesinde gezerken büyülendik adeta. Küçük küçük göller, göllerde nilüferler, ördekler, kuğular bakmaya doyamadığımız güzelliklerdi. Çeşitli tropikal bitkiler, rengârenk çiçekler, şu ana kadar hiç görmediğimiz ağaç çeşitleri bizi nutka getirdi. "Maşallah. barekallah, Allahuekberlerle"mukabele ettik Rabbimin bu eserlerle bize kendini tanıttırmasına mukabil. Göl kenarında güneşin batışını izledik kardeşlerimizle. Bu kadar güzelliği kaydetmeye kameralarımızın bataryası yetmedi. Pes etmedik, bu sefer cep telefonlarımızla video kaydı yaptık, fotoğraflar çektik. Türkiye’deki dostlarımız da görsün istedik bu güzellikleri. Canberra’dan ayrılma vaktimiz gelmişti. Çünkü Sydney bizi bekliyordu.
TATLI BİR HAYRET VE TEFEKKÜRLE...
Sydney’de bizi Hasan Cömert Ağabey karşıladı. Cemaat mensubu olmanın nimetlerinden biri de her gittiğimiz yerde bizi bekleyen kardeşlerimizin olması ve kapısını çalacak bir dersanemizin bulunması. Sydney dersanesinde üç gün kaldık. Yeni Asya okurlarından İsmet Ağabeyimizin eşi Derya Ablamızın yemeklerinden müteşekkil sofrada bir akşam yemeği yedik. Yemekten sonra çaylar yudumlandı, Risâle-i Nur okundu. Rabbimize ne kadar şükretsek az, bize dünyada bu kadar kardeşi nasip ettiği için.
Dünyaca meşhur Opera House ve asma köprü insanın maddî terakkisinin nümunelerinden. Kul yapısı bu harika san'at eserlerini hayranlıkla seyrettik. Öğle namazlarımızı Auburn Gallipoli Camiinde eda ettik. Sydney’de, Canberra’da cami görmek bizi son derece mutlu etti.
Sydney’de görmüş olduğumuz ve unutamayacağımız güzelliklerden bir tanesi de Blue Mountains’di. Türkçesi “mavi dağlar.” Dağlar arasında gür bir yağmur ormanı. Ve ormanın üzerinde yer yer mütemadiyen bir sis tabakası. Dağlardan akan bir şelâle. İnsanın dağa taşa haykırası geliyor “Rabbim!” diye. Teleferiğe binip bir dağdan diğer bir dağa geçiveriyoruz o muazzam yükseklikte. Bir anda fırtınalı bir yağmur bastırıyor gökgürültüsüyle birlikte. Yabancıların yüzündeki korku ve tereddüt bizi güldürüyor. Üstad diyor ya kalbi imanın nuruyla nurlanmış bir mü'mini küre-i arz bomba olup patlasa ihtimaldir ki onu korkutmayacak. Belki harika bir kudret-i Samedaniyeyi, lezzetli bir hayret ile seyredecek. Gerçekten ekip arkadaşlarımızda da böyle bir hal vardı. Herkes tatlı bir hayret ve tefekkürle o muazzam yükseklikte yağmur eşliğinde dağlardan, ormandan müteşekkil eşsiz manzarayı seyrediyordu.
KUDRET KALEMİNİN MÛ'CİZELERİ
Ormanda çok güzel yürüyüş yerleri olduğunu söylüyor buraları daha önce gören kardeşlerimiz. Ama yağmurdan dolayı inemiyoruz. Sadece yukarıdan seyrediyoruz yağmur ormanını. Blue Mountains’da Three Sisters, yani üç kızkardeş adında üç dağ parçası var. Efsanevî bir hikâyesi var Three Sisters’ın. Yabancılar bunlara o efsanevî hikâye nazarıyla bakarken, biz kudret kaleminin bu mû'cizelerini mütalâa ediyoruz. Biraz Peri Bacalarını hatırlatıyor bu üç kızkardeşler.
Ayrılacağımız gün Hatice Ablanın evinde Sydneyli kardeşlerimiz Kevser, Ayşe ve gezi ekibimizle son dakikalarımızı Risâle-i Nur’dan sohbetle geçiriyoruz. Hasan Cömert Ağabeyin okuduğu, kendisi tarafından kaleme alınmış şiir eşliğinde ayrılıyoruz Sydney’den.
Melbourne’a dönünce bir başka güzelliğe dâvet ediliyoruz. Melbourne sınırları içerisindeki Warrnambool kasabasına doğru yol alırken, yolumuz üstündeki pek çok yeri ziyaret ediyoruz. Bunlardan bir tanesi Great Ocean Road. Hayatımızda ilk kez böyle dev dalgaları görüyoruz burada. Şiddetli bir rüzgâr var. Kocaman kayalar denizde.
ESMAYA AİNE OLAN ESERLER
Warrnambool’da dokuz aylık bir arayışımız sona eriyor. Ve sonunda kanguru ve koala görme şerefine nail oluyoruz. Elleri ve ayaklarıyla bir ağacın dalına sarılmış, bebek masumluğunda uyuyan koalayı gürültümüzle uyandırıyoruz. Günde 18 saat uyuyan koalalar gri tüylü, çok sevimli hayvanlar. Uzaktan bakmakla yetinip, yanlarına yaklaşamadığımız kanguriler bizi görünce ürküyorlar. Ön bacakları arka bacaklarından kısa olan kanguriler zıplayarak kaçışıyorlar.
Bu yazdıklarımız Avustralya kıt'asında bizzat müşahede ettiğimiz muhteşem güzelliklerden sadece birkaçı. Ve Rabbimin kâinat sayfasındaki âyetlerinden tefekkür edebildiklerimiz. Esma-i Hüsna’nın bir tecellîgâhı olan şu dünya mezraasında, güzeller güzeline ayine olarak güzellesen nice eserler var okunmayı bekleyen. Bu güzellikleri yerinde görmeyi Rabbim müştaklarına nasib etsin İnşaallah…
05.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|