Klâsik İslâm kaynaklarında İslâm dininin Hz. Peygamber (asm) tarafından açıklandığı andan önceki zamana ve bu zamandaki Arabistan’a genel olarak “Cahiliye Dönemi” denir.
Her ne kadar cahiliye kavramı tarihî bir dönem için kullanılsa da bu kavramın içerdiği anlam itibariyle işaret ettiği asırlar ötesi izlerini de görmek gerekir. Cahiliye dönemini değerlendirirken onu tarihin ötesinde kalmış vahşet ve bedeviyete dayalı hikâyevî kurgulamalarmış gibi algılamamak gerekir. Bu kavram ışığında günümüz dünyasını değerlendirirken, ‘cahiliye’nin her asra bakan işaretlerini görmek ve küfür alâmeti olarak değerlendirilebilecek bu işaretlerden sakınmanın yollarını aramak her mü’min için dikkat edilmesi gereken bir husus olmalıdır. Zira, buradaki cahiliye kavramı bilgisizlik anlamında kullanılmamıştır. Daha geniş ve genel anlamıyla cahiliye, İlâhî hakikatlerden uzaklaşma, tevhidî anlayışı ve yaşayışı terk etme, tevhid hakikatinin temel eksenini reddetme gibi anlamları taşımaktadır. Şüphesiz cahiliye, insanın ve insanlığın şirazeden çıktığı vahşet ve bedeviyet dönemidir; ancak günümüz dünyasında insanlıkla bağdaştırılamayacak çığırından çıkışlar, insanlığın cahiliye devriyle hâlâ imtihanda olduğu gerçeğini bizlere hatırlatmaktadır.
Şüphesiz cehalet; her asrın büyük düşmanıdır. Cehalet; gerçeği görememe, görmezlikten gelme, hakkı tanımama, tanıyanları da tanımama, Tevhid’i çiğneme, Vahdet’e karşı çıkma, aydınlıkla inatlaşma gibi çeşitli şekillerde tezahür eden ebedî hasımdır. İnançsızlığın ve inançsızlığı içinde barındıran bütün cereyanların kendisinden beslendiği, insanı ahsen-i takvimden esfel-i sâfilîne atan korkunç düşmandır ve toplumları insanlık çizgisinden çıkartarak vahşileştiren ve ebediyen bataklıklara ve karanlıklara mahkûm eden uğursuz eldir. Bunlarla birlikte cahiliye; insanın kul olduğunu unutarak Yaratıcı ile ilişkilerini yaralaması, Allah’ı (cc) gereği gibi tanıyamaması, aciz bir varlık olduğu gerçeğinden uzaklaşarak firavunlaşması, nefs-i emmâresine mahkûm olması, lâtife-i Rabbaniye denilen duygularını İlâhî hakikatlere göre anlamlandırabilme ve yönlendirebilme görevinden uzaklaşmasıdır. Bu sebeple ‘Cahiliye Dönemi’nin somut olarak ortaya koyduğu hâl-ifade ve kavramları nisyana mahkûm etmek, bunları tarihin karanlıklarına gömülmüş çirkin olaylarmış gibi düşünmek bizler için büyük yanılgıların ve tehlikelerin başlangıcı olabilir. Hakikaten, İslâmın gelişinden önceki dönemde yaşayan müşrikler, Allah’a isyan etmiş, onun hükümlerine sırt çevirmiş bir toplum olarak son derece ilkel, cahilce ve çoğu kez de vahşîce bir hayat sürüyorlardı. Cahiliye döneminin putperestlik, kızları diri diri toprağa gömme, ahlâksızlık, adaletsizlik, zayıfı ezme, mazlûma zulmetme… gibi temel özelliklerinin modern dünyanın da ayırt edici özelliklerinden olduğunu söyleyebilmiş olmak son derece düşündürücü bir durum değil midir?
Meselâ putperestlik; farklı şekillerde de olsa çıkar ilişkilerine dayalı sistemlerin her zaman buldukları bir yöntemdir. Her çağ kendi anlayışına uygun putlar üretir, bu putlar da mabudlarını… Bunlardan yola çıkarak günümüzde de çeşitli boyutlarıyla cahiliye dönemini andıran inanç, tavır ve hareketlerin olduğunu söylemek mümkündür. Günümüzde herhangi bir şahıs, fikir ve ideolojiyi putlaştırma düşüncesi ya da buna yönelik hâl ve hareketleri de cahiliye dönemi âdetlerinden saymak ve bunları cahiliye olarak nitelendirmek gerekir. Cahiliye döneminin taştan putlarının yerini modern çağ insanının zihninde putlaştırdığı fikirler, kutsallık izafe ettiği sistemler, kurumlar ya da şahıslar almıştır. Bunlar etrafında inkârcılık fikirleri yayılır, bunlarla çıkarlar korunur, rant devam ettirilir, makam ve mevkiye dayalı saltanatlar devam eder, cahiliye dönemini bile mumla aratacak ahlâk ve din dışı hayatlar sergilenir. Böylece modern kölecikler haline getirilen modern çağ insanı da varlığını sorgulamadan cinnet derecesine varabilecek çılgınlıklar içinde putperestlere yakışır bir hayatı sürer gider.
Cahiliye döneminde her alanda kendini gösteren ahlâkî bozulma ve çöküşün izleri, hevâ ve heveslerin tatminine yönelik bir hayat tarzı, ferdi ve toplumsal hayatı her yönüyle yozlaştıran her türlü fuhşiyât günümüzün de en büyük problemi değil midir? Zulüm, o karanlık devrin karakteristik özelliklerindendir de, o devirlere rahmet okutturacak tarzda vahşet örneklerinin Irak ve Filistin’de olduğu gibi günümüzde de sergilenmesi neyin işaretidir?
İçki içmenin, kumar oynamanın bir övünç kaynağı olduğu ‘cahiliye’nin bu alandaki övüncünü bine katlayacak günümüzün çağdaş azgınlığına ne demeli? Şüphesiz bu ahlâk dışı yaşayışın günümüze bakan birçok yönü vardır. Modernitenin çağdaşlık dayatmasıyla kadınları günümüzde de bir meta haline getirmesi, bununla fuhşun yaygınlaştırılması dikkat edilmesi gereken hususlardandır. Bundan başka, ekonomik krizlerle sarsılan dünyamızın bu krizlere yol açan sebepleri arasında tefecilik gibi cahiliye âdetlerinin olmadığını savunabilir miyiz? Meselâ; Bediüzzaman’ın “Sen çalış ben yiyeyim” şeklinde kavramlaştırdığı faizciliğin “modern tefecilik” olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Özetle insanlık her asırda “cahiliye” bataklığına saplanma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu tehlikeyle devamlı yüz yüze kalan insanlık için kendisini kurtuluşa erdirecek, selâmet sahillerine huzurlu bir şekilde ulaştıracak rehber bellidir.
Kızıma, Müslümanların “noel” kutlamaları yapamayacağını anlatamadığım bir dönemin içindeyiz. Zira kızım, arkadaşlarının da Müslüman olduğunu; ama onların yılbaşı kutlaması yapacaklarını söylüyordu bana. Müslüman ülkemin Müslüman insanlarının yılbaşı tepinmelerine hazırlandığı, dünyanın krizlerle sarsıldığı bir ortamda İsrail’in Gazze’deki katliâmı ve İslâm âleminin umursamaz ya da çaresiz tavrı hangi dönemin insanları olduğumuzu açıkça gözler önüne seriyor aslında. Ne diyelim; bizi selâmet sahillerine ulaşanlardan eyle Ya Rabbi!
30.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|