İslâmda çalışmaya teşvik vardır ve Yaratıcının, boşduranları değil, koşturanları sevdiği ifade edilir: Çalışıp kazanan, Allah’ın sevdiği bir kuldur. Dünya, ahiretin tarlısıdır.1
Keza, “Sizden birinizin, Allah yolunda çalışması, yetmiş sene nafile namaz kılmaktan üstündür”2 müjdesi de çalışmanın değerini ifade eder. Çalışmaktan nasır tutmuş sahabi hakkında söylediği şevk verici: “Bu eller öyle mübarektir ki, bunları Allah da sever, Peygamberi de” sözüyle birleştiğinde, çalışmanın ehemmiyeti daha güzel anlaşılır.
Müslümana başkalarına avuç açmak yakışmaz. İslâm, dilenciliği günah sayar: “Bir kimsenin sırtında odun taşıyarak geçimini sağlaması dilencilik yapmasından daha hayırlıdır”3, “İhtiyacı yokken dilenerek bir şey alan kimse, ateş almış gibidir.”4 Ancak İslâm, gerçekten muhtaç, fakir ve çalışma imkânı bulamayan insanları kendi problem ve sıkıntılarıyla baş başa bırakmaz: Sadece borçlu, âfetzede ve çâresiz kalan yoksullar mâlî yardım talep edebilirler. Bunun dışında kalanlara dilenmek helâl değildir.5
Öte yandan meşakkatte, harekette büyük rahat ve huzur vardır. Çünkü, insan fıtratı hareket ve heyecan üzerine yaratılmış. Hareketsizlik, tembellik, meşakkat, sıkıntı, sefâhet, rezâlet getirir. Ki, bütün meşakkat ve rezâletlerin yuvası “meylü’r-rahat”tır. Müslümanları da esir alıp tembellik zindanına atan bu meyildir. Bu, sihirleyici bir cellat gibi insanı tutar, duygu, istidât ve kàbiliyetlerini öldürür. Başıboşluk, işsizlik sıkıntıyı; sıkıntı sefaheti; sefahet de sefaleti getirir. “Her faaliyette bir lezzetin bulunduğunu; hayatta en çok sıkıntıyı boş ve işsizlerin çektiğini” ise hissetmemek, görmemek mümkün değil.
“Sükûn ve sükûnet, atalet, yeknesaklık, tevakkuf; bir nev'î ademdir (yokluktur), zarardır. Hareket ve tebeddül; vücuttur, hayırdır. Hayat harekâtla kemalini bulur; beliyyat vasıtasıyla terakki eder.”6
Bütün duyguların olduğu gibi, el, ayak ve beden gibi dokunma organlarının da çalışmaktan lezzet aldığını, tecrübelerimizle biliyoruz. Çalışma, vücudun hayatı ve hayatın uyanıklık hâlidir. Çünkü, fıtratı heyecanla yaratılan insanın rahatı ancak çalışmakla mümkündür. Başıboşluk ve işsizlik, harama sevketme tehlikesi taşır. Boş insan, boş vakitlerini boş şeylerle doldurmakla kalmaz, pek çok tehlikeli ve zararlı alışkanlıkları ve fiilleri de işleyebilir. Hırsızlıktan kumara, alkolden uyuşturucuya, dolandırıcılıktan başka kötü alışkanlıklara ve dolayısıyla cinâyetlere kadar bir sürü zincirleme günahlar içerisine girebilir.
Bu arada, İslâmın şartlarını yerine getiren Müslümanın, yapmış olduğu bütün çalışmalarının ibâdet hükmüne geçtiğini bilmesinin, ona ayrı bir şevk ve zevk verdiğini hatırlatalım.
Allah’a, Kur’ân’a ve peygamberlere iman, çalışmayı gerektirmektedir. Hatta, pek çok peygamberin bir meslekte pir ve öncü olması; insanlığa muhteşem örnekler teşkil etmektedirler.
Bir gün bir tanıdığı Lord Northcliffe’e, romancı Thackeray hakkında şunları söyler:
“Thackeray bir sabah gözlerini açtığında, meşhur biri haline geldiğini görmüş, doğru mu?”
Lord Northcliffe, şu cevabı verir:
“Thackeray’ın bir sabah gözlerini açınca kendisini meşhur bir romancı olarak bulduğu doğrudur. Yalnız, o sabah geldiğinde, Thackeray elli yıldan beri günde sekiz saat yazı yazıyordu... Sabahleyin kendilerini meşhur bulan adamlar, bütün gece uyumazlar.”
Dipnotlar:
1- Keşfü’l-Hafa, 1:412 (1320), 2- Müsned, 2:524., 3- Buharî, Zekât: 52., 4- Müslim, Zekât: 35-36. 5- A.g.e, Zekât, 37. 6- Lem’alar, s. 9.
30.12.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|