Türkiye’de bir grup, yüz sene önce Ermenilerin maruz kaldığı haksızlıklardan dolayı özür kampanyaları açarken, 65 yıldır sonu gelmez bir kan dâvâsı olarak sürdürdüğü “soykırım” iddialarının rantını yiye yiye hâlâ bitiremeyen bir başka güruhun “devlet” kimliğiyle 60 seneden beri kan kusturduğu Filistinlilere yönelik vahşi katliâmları yeniden tırmanışa geçti.
Bush’un Irak ve Afganistan’ı kan gölüne çevirdikten sonra, bir ara “2008 sonuna kadar Filistin’e barış getirme” masalıyla başlattığı “tiyatro oyunu”na çok trajik bir final sahnesi oluşturarak.
Karısına “Niye herkes benden nefret ediyor?” diye yakındığına dair haberler yayınlanan gidici Başkanın “topal ördek” konumu mu İsrail’i böyle bir saldırıya cesaretlendirdi, yoksa 20 gün sonra işbaşı yapacak yeni Başkana mı mesaj veriliyor?
Her ikisi de mümkün ve muhtemel olmakla birlikte, İsrail’in her dönemde, her hal ve şart altında ABD yönetimlerinden bağımsız ve tam tersine onları zora sokacak emrivakiler yapmaktan çekinmeyen bir yapıda olduğu da biliniyor.
İşi biten Başkanın ayrılmak için gün saydığı, yenisinin de henüz görevi devralmadığı bu ara dönemde İsrail’in İran’la ilgili de bir çılgınlık yapabileceği kaygısı başından beri dile getiriliyordu.
Şimdilik o yönde bir gelişme olmadı, ama son saldırıyla kabak yine Filistin’in başında patladı.
Bu saldırı, zincirleme reaksiyon şeklinde Lübnan Hizbullah’ını, İran’ı ve Suriye’yi de işin içine sokar mı; şu aşamada belli değil. Ama şiddet dalgasındaki tırmanışla, daha önce yaşanmış benzer olaylarda olduğu gibi, yine her çeşit provokasyon ve çatışmaya açık bir ortamın doğduğu aşikâr.
Görevi devralmadan önce, Bush döneminde iyice bozulan ABD imajını özellikle İslâm dünyasının nazarında düzeltmek için çaba sarf edeceği mesajları veren Obama’ya, bu saldırı ile İsrail cenahından ciddî bir meydan okumanın geldiği de.
Gerçi bütün ABD Başkanları gibi Obama’nın da yumuşak karnı İsrail. Nitekim adaylık sürecinde yaptığı Ortadoğu gezisinde İsrail’i memnun edip Filistinlileri üzecek mesajlar vermekten geri durmamıştı yeni ABD Başkanı. Ama en azından, Demokrat selefi Clinton gibi, nisbeten daha dengeli bir politika izlemesi bekleniyordu.
Saldırı, daha işbaşı yapmadan onu zora soktu ve çok ciddî bir imtihanla karşı karşıya bıraktı.
Hakkındaki yolsuzluk iddialarının sübut bulmasıyla siyasî hayatı biten ve giderayak yaptığı “Büyük İsrail hedefi hayalmiş, Filistinlilere haklarını geri vermeliyiz” gibi açıklamalarla nihayet insafa geldiği izlenimi uyandırır gibi olan İsrail Başbakanı Olmert’in, görevi bırakmasına günler kala bu operasyona imza atması ise, ya genlerine işlemiş saldırganlığın yeni bir tezahürü, ya da Bush gibi topal ördek konumunda olmasından kaynaklanan“devre dışı bırakılma”nın bir sonucu.
Gelelim, bu saldırılar için, Başbakanın ağzından “İnsanlık suçu” açıklamaları yapan Türk hükümetinin durumuna. İsrail’le Suriye ve bir sonraki aşamada Filistin arasında arabuluculuk yapmaya soyunan hükümet, bu olayla ortada kaldı.
Hatırlanacağı gibi, daha bir hafta önce Olmert Ankara’daydı, el sıkışarak pozlar verdiği Gül ve Erdoğan’la saatlerce görüşmüş, açıklamalar yapmışlardı. Bir hafta geçmeden bu saldırı patladı.
Şimdi Dışişleri Bakanı Babacan “Olmert buraya geldiğinde bu savaş planı varsa, neden zamanlıca istişare etmedi? Güvenimiz sarsıldı” diyor.
Cevap ise Olmert’ten değil, İsrail’in Ankara Büyükelçisinden geliyor: “Bizim ne zaman saldırı düzenleyeceğimizi kimseye önceden haber vermek gibi bir mecburiyetimiz ve lüksümüz yok!”
İşin bir başka ilginç tarafı, yakın zaman önce BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilen ve bundan dolayı iç kamuoyunda “Gördünüz mü, iktidarımız Türkiye’nin itibarını nerelere taşıdı?” propagandaları yapılan Türkiye’nin, daha birkaç ay bile geçmeden böyle bir duruma düşürülmesi...
Ve Türkiye’nin savunma, ekonomi, enerji gibi alanlarda İsrail’le işbirliği hâlâ tamgaz sürüyor...
30.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|