Karıştırılan, yanlış anlaşılan veya anlatılan meselelerden birisi de İslâm’da “cihad ve savaş” meselesidir.
İslâm’ın kelime mânâsı, emniyet ve barıştır. Dolayısıyla, İslâm’da aslolan barış ve müdâfaadır. Cihad, hakkı yaymak ve haksızlığı, adâletsizliği, zulmü, vahşeti yok etmek için yapılır. Cihadın bir de mânevî boyutu vardır. Bu da kılıç, silâh ile değil, ilim ile, fikir ile, kalem ile, nasihat ile, bedenî yardım ile, mâlî destek ile yapılır. Bir âyet-i kerimede bu husus şöyle ifâde edilir:
“Ağırlıklı ve ağırlıksız olarak hep birlikte savaşa çıkın ve Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için çok daha hayırlıdır.”1
Daha çok “kital” kelimesiyle ifade edilen savaş, canı, dini, malı, vatanı korumak, müdafaa ve muhafaza etmek için yapılır. Bu noktalardan meşrûiyet kazanmıştır. İslâm, hiçbir zaman, saldırganlığı, haksızlığı istemez, tavsiye etmez.
Çarpışmadan önce, mutlak olarak İslâma dâvet (daha önce onlara dâvet ulaşmış olsun veya olmasın) yapılır. İslâmın cihadı, tebliğ, hakkı ihya, zulmü kaldırma olduğunu Peygamber Efendimizin (asm) Mute harbine gönderdiği orduya yaptığı nasihatlerden de anlaşılmaktadır:
“Ben size Allah’ın emirlerini yerine getirmenizi, yasaklarından uzak kalmanızı, Müslümanlardan yanınızda bulunanlara karşı hayırlı olmanızı ve iyi davranmanızı tavsiye ederim.”
Bütün insanlar, İlâhî mesaj olan Kur’ân’ın muhataplarıdır. Allah’ın mesajını dünyanın en ücra köşe-sindeki kullara ulaştırmak ise mü’minlerin görevidir.
Bu mesajın her tarafa ulaşabilmesi için yapılan çalışmanın, gayretin, himmetin, fedakârlığın adıdır cihad. Hiç şüphesiz ki, “cihad” sadece “kuru bir toprak” fethi değil; aynı zamanda, İslâmlaştırma faaliyetidir de. Eğer, iddiâ edildiği gibi, yalnızca, toprak elde etmeye dayalı, “şiddet-kılıç, askerî ve siyâsî” bir hareket olsaydı; çok kısa zamanda bu kadar geniş topraklar fethedilemez; geniş kitleler İslâmlaştırılamaz; elde edilen topraklar ve toplumlar İslâm prensipleri ve himayesi altında idâre edilemezdi.
Nitekim A. Gullaui bu gerçeği, “Eğer halk fetihlere karşı tepki gösterseydi, bu zaferlerin hiçbirisi gerçekleşmezdi... 640 yılında 10 bin kişiden da az bir kuvvet, bütün aşağı Mısır’ın çok kısa süre içinde fethedilmesine yetti”2 ifâdeleriyle, Watt da, “Hiç kimse Müslüman olması için zorlanmadı” sözleriyle te’yit eder.
Cihadın hedefi şudur:
1- Beşer aklını hurafe ve taklit (uyduluk) esaretinden kurtarmak. Bu, bir tek Allah’a imân ile gerçekleşecektir. Bu sebeple İslâm dini bütün şekilleriyle putperestliğe karşı savaşmıştır. Zîrâ putperestlik aklın dejenere, basîretin de kör olması demektir.
2- Ferdin ruh ve ahlâkını ıslâh etmek...
3- Cemiyet hayatını; genel güvenliği, insanlar arasında adâleti ve makul hürriyetlerin korunmasını hâkim kılacak şekilde ıslâh etmek...3
“Allah yolunda, Allah’ın ismiyle savaşınız. Ahde (anlaşmaya) vefasızlık göstermeyiniz! Küçük çocukları öldürmeyiniz! Kadınları, yaşlanmış pir-i fânileri katlettirmeyiniz! Ağaçları kesip yakmayınız! Evleri yıkmayınız. Orada Nasrânileri (Hıristiyanları) kiliselerinde halktan uzaklaşmış, kendilerini tamamen ibâdete vermiş bir takım kimseler bulacaksınız. Sakın onlara dokunmayız!”4
Dipnotlar:
1- Kur’ân, Tevbe, 41.
2- Prof. Yıldız vd., Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, c. 1, s. 427.
3- Doç. Dr. Hayreddin Karaman, Yeni Gelişmeler Karşısında İslâm Hukuku, Nesil Yay., İst., 1992, 3. bask., s. 18-19.
4- Müslim, 3:1357; Sünen, 4:162-163; İnsan’ül Uyun: 787.
23.12.2008
E-Posta:
[email protected] [email protected]
|