“Ermenilerden özür kampanyası”, her 24 Nisan’da gündeme gelen 1915 olaylarının tartışmasını erken başlattı. Tartışmalar, “tehcir”den ziyâde bu kez “imza meselesi” üzerinde yoğunlaştı.
Zira hissiyatı tatminden öteye geçmeyen bu tür kampanyalar, barıştan ziyâde karşılıklı gerginlikleri daha da arttırmakta; asimetrik tahriki alevlendirmekte, ilişkileri daha da gerginleştirmekte. Gelişen dostluk atmosferine ve düzelen diyaloğa mukabil karşılıklı iddiaları kışkırtmakla daha da zora sokmakta.
Bu açıdan sözkonusu “imza kampanyası”nın özellikle son dönemde Cumhurbaşkanı’nın millî maç vesilesiyle Erivan’ı ziyaretiyle normalleşme sürecine giren Türkiye-Ermenistan ilişkilerini sabote ettiği kaygısına hak verdirmekte.
Zira Başbakan’ın da açıkça ifâde ettiği, “özür dilemek”, örtülü bir biçimde de olsa “suç işlemeyi kabul etmek” anlamına gelir ki bunun bir sonraki adımı, cinâyet ve vahşet politikalarını sürdüren ve katliâm peşinde koşan Ermeni Taşnak Komitesinin uluslar arası politik yüzü olan intikam peşindeki diasporanın “soykırım” uydurmasına zemin hazırlamaktır. Türkiye’nin bu strateji ile tazminat ödemeye mahkûm edilmesi ve toprak taleplerini kabul etmesini sağlamaktır.
Diaspora’nın daha şimdiden Amerika’da ve Fransa’da, “Bakın Türk akademisyenler de soykırımı kabul etti” türü istismarları, hangi sâikle olursa olsun Türkiye’deki “imza kampanyası”nın alabildiğine istimaline bahaneler üretmektir…
TARİHÎ GERÇEKLER ÇARPITILMASIN…
Ermeni çetelerinin zulüm ve vahşetle çocukları, kadınları ve yaşlıları acımasızca öldürdükleri bir yana. İstilâ ettikleri Anadolu şehir, kasaba ve köylerini kaçarken bile ateşe verip yakıp yıkmaları da bir yana…
Hâlen Karabağ’ın Ermenistan işgali altında olduğu, bir milyon “kaçkın” Azerinin vatanlarından koparılarak perişan edildiği, binlercesinin katledildiği, daha onsekiz yıl önce yüzlerce Azeriyi öldüren Hocalı katliâmının hesabının verilmediği bir süreçte “Ermenilerden özür dileme” kampanyasının çözüme bir faydasının olmayacağı ortada.
Esasen “soykırım” iddiası, sâdece bir isnad ve iftira olarak kalmamakta; tarihî gerçekleri de çarpıtmakta. Meşrûtiyet’le bütün Müslüman unsurların yanı sıra başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere diğer gayr-ı müslim unsurların “ittihad-ı anasır”la Osmanlılık idealiyle bir bütünlük içinde olduklarını ketmetmektir. Ermenilerin “râbıta-i vatandaşî” ile Müslüman unsurlarla Osmanlı vatandaşlığı üst kimliğinde birleştikleri tarihî gerçeği çarpıtmaktır. Osmanlı coğrafyasını “Vatan-ı Osmanî” kabul edip “Osmanlılık” üst kimliğinde asırlarca barış ve birlik içinde yaşamaları hakikatini inkâr etmektir.
İttihad ve Terakki Hükûmetinin Ermeni çetecilerinin mezâlim ve vahşetine mâruz kalan vatandaşlarını korumak ve Ermeni vatandaşlarını bu istismarın aracı olmaktan kurtarmak için aldığı zorakî göçün gereği ve yol açtığı mağduriyetler o günün şartları muvacehesinde elbette tartışılabilir.
Ancak “tehcir”i, “soykırım” olarak çarpıtmak, bin yıldır Osmanlı ülkesinde en sâdık gayr-ı müslim tebâ olarak yaşayan Ermenilere karşı “etnik temizlik” olarak yorumlamak, bütünüyle bühtandır. Rus işgali altındaki Anadolu topraklarındaki Müslüman Türklerin ve Kürtlerin zorla topraklarından sürülmesini görmemektir.
HÂRİCÎ OYUN VE
TAHRİKLERE GELİNMEMELİ…
Bu tür tek taraflı kampanyalar, 1915’te Ermeni çetecilerin Van’da başlattıkları ve camiler dahil bütün şehri yakıp yıktıkları büyük Van felâketini gözlerden kaçırmaktır. Başta Fransa olmak üzere Batılı devletlerin Ruslarla ortaklaşa yürüttükleri katliâmla Anadolu’nun Doğusunda “büyük Ermenistan” ütopyasıyla beşyüz bini aşkın Osmanlı vatandaşı Müslüman Türkü ve Kürdü katlettiklerini görmezden gelmektir.
Aslında asıl “büyük felâket”, Ermeni diasporasının ağzıyla “katliâm” iftirasına kapı açan ve esasen tarihe mal olmuş olan bu hâdise bahanesiyle Osmanlının sırtından hançerlenmesine fırsat verdirmektir.
Arşivler ortada. Gerçek şu ki “soykırım” uydurmasında da Erivan yönetimi iç ve dış fitne ve güç odaklarının oldubittisine gelmekte. Bir yandan Sarıkamış fâciası yaşanırken, diğer yandan 1914-1916 arasında 120 bin Ermeni gönüllü birliğinin Çarlık Rusya’nın Anadolu’nun içlerine ilerlemesi için Ermeni isyanlarını çıkarttığı tarihî vesikalarla sabit.
Osmanlının zâfiyetini fırsat bilen dış mihrakların, mâsum Ermeni halkının büyük çoğunluğuna rağmen mâlûm çeteleri Müslümanlara karşı katliâmda kullanıldıkları, füturcuzca hıyanette istimal edildikleri ortada. Mezâlimin merkezi Doğu Anadolu’daki toplu mezarlar, resmî ve yabancı vesikalar, bunun bâriz belgesi…
Asırlarca Osmanlının himâyesinde kültür ve medeniyetleriyle Müslümanlarla âdeta bütünleşen ve bin sene sulh ve huzur içinde yaşayan Ermenilerin, hâriçten üflenen oyun ve tahriklere gelmeyerek Müslüman komşularıyla dostluğu, hem Ermenistan’ın hem de bölgenin barış ve geleceği açısından oldukça önemli.
Barışa hiçbir faydası olmayan bu tür “kampanyalar” yerine, Bediüzzaman’ın daha geçen asrın başlarında, “komşularımız ve bizi teyakkuz ve terakkiye sevk eden Ermenilerle kemâl-i memnuniyetle dostluğu” tavsiye eden, “husûmette fenâlık var, husûmete vaktimiz yok” ikazına kulak verilmeli…
23.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|