Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın başında olduğu bir ekip tarafından Boğaziçi Üniversitesi ile Açık Toplum Enstitüsü’nün ortaklaşa hazırladığı “Türkiye’de farklı olmak, Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” başlıklı rapor değişik yönleriyle tartışmalara konu oluyor.
BÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Binnaz Toprak, araştırmanın sonuçlarıyla ilgili tenkitleri cevaplandırırken, “Bize aktarılanların bir kısmı yalan olabilir. Karşı tarafa sorsak ‘Böyle bir şey yapmadık’ diyecek. Biz yargı makamı değiliz. Hangisinin doğru söylediğini nereden bileceğiz?” demiş. (Zaman, 21 Aralık 2008)
Merhum Nasreddin Hoca gibi, ona da “Haklısın” demek lâzım. Tabiî ki 13 ilde yapılan bir araştırmada dile getirilen hadiselerin tamamının ‘doğru’ ya da ‘yalan’ olduğunu test etmek kolay değil. Ancak böyle ‘iddialı’ bir araştırmayı sadece ‘belli dünya görüşüne mensup’ olanlar arasında yapmak doğru mudur? İfade edildiğine göre sözkonusu araştırma CHP il örgütleri, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Eğitim-Sen, Eğitim-İş gibi belli bir ideolojik duruşu temsil eden kesimler arasında yapılmış. Haliyle böyle bir araştırmadan “Eyvah! İrtica kapıya dayandı, başı açık olanlara büyük baskı var, mini etek giyemiyoruz, saç uzatıp küpe takamıyoruz” cevabı da çıkar. Bu araştırmayı Türkiye’nin ‘hal ve gidişi’ olarak değil de, ‘belli bir dünya görüşüne mensup insanların yaşadıkları sıkıntılar’ olarak görmek belki de daha doğru olur.
Bakınız, bir yandan yaşanıp yaşanmadığı tartışmalı ‘baskı’lar raporlarla gündeme gelirken öte yandan ‘canlı yayın’larla şahit olduğumuz ‘baskı’ların esamisi okunmuyor, gündeme gelmiyor. Bazıları mahalle baskısı sebebiyle ‘etek’ giyemediğinden şikâyet ediyor. Peki aynı ‘mahalle’de başörtüsü taktığı için ‘baskı’ya maruz kalanlar yok mu? Öğrenciyi bir yana bıraktık, başı örtülü bir ‘öğrenci velisi,’ oğlunun ya da kızının durumunu öğrenmek için ‘ziyaretçi’ kimliğiyle dahi olsa bazı üniversitelere giremiyor. Aynı şekilde, başı örtülü olduğu için otellere kabul edilmeyenlerin olduğunu unuttuk mu? Daha yakın zaman önce, çocuklarının yemin törenine giden ‘asker anneleri’nin tel örgüler ardında bekletildiklerini de mi unuttuk?
Hatırlattığımız hadiseler, ‘canlı baskı’nın apaçık delilleri değil mi? “Hayır, Türkiye’de böyle hadiseler yaşanmadı” diyebilen var mı? O halde ‘baskı’nın sözkonusu edildiği bir araştırmada bir defa olsun “Başı örtülüler de baskıya maruz kalıyor” cevabı çıkmazsa o araştırma ne ölçüde yaşanan gerçekleri yansıtabilir?
Tekrar edelim: “Açıklanan araştırmada dile getirilen ‘olay’lar hiç yaşanmamıştır” iddiasında değiliz. Ama yaşanan hadiselerin tamamen ‘inanç’ kaynaklı olduğu ve “Türkiye’nin irticaya teslim olduğu” şeklindeki bir sunumu doğru bulmuyoruz.
Türkiye’de kimlerin ve ne tür baskılara maruz kaldığını araştırmak istiyorsak, önce üniversite kapılarına gitmemiz gerekir. İslâmın emir ve yasaklarını yerine getirmek isteyenlere hemen her yerde; gizli ya da açık, mahalle ya da mahallî baskı vardır. Ülkemizde yaşanan gerçekleri görmek için ‘baskı’ altında kalmadan, her mahalde yaşananlara ışık tutabilmek lâzım. Aksi halde hadisenin sadece bir yönünü görmüş oluruz. Yeni bir araştırma için doğru üniversite kapılarına...
23.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|