Amerika’nın Irak’ta yaptığının bir benzerini İsrail Gazze’de yapmaya başladı. Tabiî ki buradaki benzerlik “Ben keyfimin istediğini yaparım. Dünyanın gösterdiği tepkiyi dinlemem. Keyfimin kâhyası benim” şeklindeki bir tavır benzerliğidir. Yoksa zulüm bakımından İsrail’in Gazze’de yaptığı, Amerika’nın Irak’ta yaptığından kat be kat fazlasıdır.
Bütün dünyayı yanıltıp, ani bir şekilde Gazze’yi bombalamaya başlayan İsrail bir adım daha atarak karadan da Gazze’ye girdi. Gelen haberler, işlenen cinayetlerin büyüklüğünü anlamak için yeter de artar bile. Kara işgalini cami bombalayarak başlatan İsrail, yaralılara yardıma koşan ambulanstaki doktorları da katletmiş. İnsafsız İsrail zulmünün sınırı olmadığı için, katliâmın nerede duracağını tahmin etmek bile zor.
Dünya barışını temin maksadıyla kurulan Birleşmiş Milletler de bu zulüm karşısında sessiz. Daha doğrusu, fertler ve ülkeler tek tek zulme karşı çıkıyor, ama bunu toplu bir halde ‘karar’ haline getiremiyorlar. Bunun da sorumlusu ne yazık ki Amerika. Kendi kurdukları sistem gereği, ABD’nin onayı ve tasdiki olmadan BM’nin herhangi bir konuda karar alması, adım atması mümkün değil. Çünkü ABD ve onun gibi 4 ‘daimî ülke’ daha alınan kararları ‘veto’ etme hakkına sahip.
Uzun dönemli düşündüğümüzde, bu zulmün ilanihaye devam etmesinin mümkün olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bugün itibarıyla ‘insan’lar bu zulme zaten taraftar olmadıklarını ilân ediyorlar. Bazı ülkeler ise güya ‘tarafsız’ davranmak suretiyle dolaylı olarak zalimlere yardımcı olmuş oluyor. ABD’nin bu konulardaki sicilinin kırıklarla dolu olduğu zaten belliydi, ama son hadisede AB üyeleri de net bir tavır sergileyemedi. Ama uzun dönemde AB’nin bu zulme seyirci kalması mümkün değil. İsrail’in zulmü arttıkça, insanlık âleminden yükselen tepkiler ve feryatlar ‘idareciler’i de uyandıracak ve İnşallah zulüm sona erecektir.
Nasıl ki ABD’nin Irak’ı işgalinin ilk günlerinde ‘müttefik’ ülkeleri ve kamuoyu vardı. Ama ilerleyen günlerde hem kamuoyu desteğini, hem de ülkeler nezdindeki desteğini kaybetti. İsrail de yaptığı bu zulümler sonrasında ülkeler nezdindeki desteğini kaybedecek. İnsanlık nezdinde zaten itibarı olmayan işgalcilerin, ülkeler nezdinde de desteklerini kaybedeceği unutulmamalı.
Gazze’nin kan gölüne dönmesi sonrası yeni bir diplomatik çalışma başlatan ülkemiz, bu konuda daha ciddî ve kararlı olmalıdır. ‘Söz’ü bir yana bırakıp, fiili işler yapılmalıdır. Çünkü sadece ‘söz’lü tepkilerle işgalcileri durdurmanın mümkün olmadığı görüldü. Öyle ki, ABD’nin “hamili kart yakınımdır” kartını cebinde taşıyan İsrail, Türkiye’nin diplomasi yoluyla işgali sona erdirme çalışmaları devam ederken bir anlamda alay edercesine Gazze’ye karadan işgal başlatıyor. Bu anlayışta olanların ‘söz’den değil, ‘icraattan’ anlayacağını lütfen görelim.
Türkiye, işgali sona erdirecek her türlü girişimi cesaretle yapmalı ve bunun için de geç kalmamalı. Geç kalınan her gün, her saat; yeni canların toprağa düşmesi anlamına geliyor.
İnsanlık mutlak surette bu zulmü, bu işgali ve bu haksızlığı durduracak; ama keşke geç kalmasa...
05.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|