Gazze’de yaşanan insanlık dramı karşısında sergilenen tavır, tarihe kara bir leke olarak kaydedildi. Elbette hemen her ülkede ‘insan’lar bir araya gelerek, İsrail’in sergilediği katliâm karşısında seslerini yükselttiler, “İsrail’e dur de!” diye haykırdılar. Ancak bu haykırış, Filistinlilerin katledilmesini durdurmaya yetmedi.
Pratikte ‘katliâmı durdurmaya yetmedi’ diye görünse de, bu haykırışların boşa gittiği düşünülmesin. Arşa çıkan her ‘ah,’ mutlak sûrette bir karşılık bulur, ama bugün ama yarın... Tarih şahittir ki ‘krallık’lar, yükselen ‘ah’lar sonrası yıkılmıştır. Yıllardan beri biriken ‘ah’lar da mutlak sûrette yerini bulur ve çağımızın krallarının yerle bir olduğu günleri de görürüz.
Gazze’deki katliâm karşısında fertler ciddî tepki göstermiş olmakla birlikte, dünya devletleri ve yöneticileri gerekli tepkileri göstermediler. Onlar, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” tavrını bugün itibarıyla daha ‘kârlı’ görmüş olabilirler. Oysa herkesin bilmesi gereken şey, hak ve hukuk tanımayan anlayışın uzun dönemde bütün dünyanın başına belâ olacağıdır. Zaten Gazze’deki katliâm dolaylı olarak dünyanın başka ülkelerinde de ‘korku’ya sebep olmuyor mu?
Dünya ülkelerinin ve yöneticilerinin katliâm karşısında sessiz kalması İsrail’i daha da cesaretlendiriyor. Ama başka ülkelerin sessiz kalması Türkiye’ye örnek olmamalı. Türkiye’yi idare edenler, İsrail’e karşı ‘sözde’ değil ‘özde’ tepki ortaya koymalıdırlar. Niçin? Çünkü, Türkiye ‘Aldırma da geç!’ diyebilecek bir pozisyonda değil. Nihayetinde Filistin’le asırlara dayanan dostluk ve kardeşlik hakkımız var. Filistin düne kadar bizim parçamızdı. Aramızda sınırlar olsa da mânen yine beraberiz ve beraber olmalıyız.
İsrail’e karşı ‘özde tepki gösterilsin’ derken, son yıllarda millete rağmen ve bir anlamda ‘gizli’ olarak yapılan askerî ve siyasî antlaşmaları hatırlatmak isteriz. Genelde Filistinlileri ve özelde Gazze’yi bombalayan İsrail savaş uçaklarının Konya Ovasında eğitim yaptığı iddiâ ediliyor ki, bu durum “duyulması, gerçekleşmesinden daha kötü” bir durumdur. Her halde, milletten gizlenen başka antlaşmalar da vardır. Askerî anlamda İsrail’e ‘bağlı ve bağımlı’ olmak, ‘doğal gaz’ konusunda Rusya’ya bağlı olmaktan daha kötü olsa gerek.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde faaliyet gösteren ve vekillerin üye olduğu “İsrail dostluk grubu”nun çok sayıda üyesinin gruptan istifa etmesi elbette önemli bir adımdır, ama yeterli değildir. İsrail’in yaptıkları karşısında ‘tepki’ olarak istifa eden milletvekilleri bir adım daha atarak İsrail ile yapılan gizli ya da açık her konudaki antlaşmaları TBMM gündemine taşımalı ve bu antlaşmaların yeniden gözden geçi-rilmesini sağlamaya çalışmalıdır.
“Hava ve yol şartları sebebiyle böyle bir çalışma yapılamaz” deniliyorsa, o zaman milleti yanıltmaya da gerek yok. “Eh, ne yapalım. Terörle mücadele için aleyhimizde de olsa bu antlaşmaları devam ettirmek durumundayız” deniyorsa o zaman bu ‘gerçek’ de millete anlatılsın.
Kamuoyuna hitaben ‘cesaretle’ söylenen sözler, kapalı kapılar ardında da söylenemiyorsa bir anlamı olmaz. Bir yandan İsrail’in savaş uçaklarına ‘benzin’ taşıyıp, öte yandan da katliâmlardan şikâyet etmek inandırıcı olmaz.
02.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|