7 Ocak 1946, yakın siyasî hayatta hâlâ hiçbir partinin aşamadığı, Demokrat Parti’nin kuruluş günü. Milletin bir asır önce “Meşrûtiyet”in ilânı ve Ahrar Fırkası ile başlayan demokrasi mücadelesinin mühim bir adımı ve şahlanan bir tarihi.
Darbelere, haksızlık ve adaletsizliklere karşı milletin mânâ ve değerleriyle buluşarak oluşturduğu yegâne siyasî hareket olan Demokrat Parti, Türkiye’yi demokraside, din eğitimi ve öğretiminde, inanç hürriyetinde olduğu kadar ekonomide, siyasette, tarımda, sanayide, kalkınmada ileri götüren büyük hamlenin mimarı…
Bediüzzaman, İçişleri Bakanlığı da yapmış olan dönemin Halk Partisi Kâtib-i Umumîsi (Genel Sekreteri) Hilmi Uran’a yazdığı mektuptaki “medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usulleri muhafaza ve üç-dört şahsın inkılâp namında yaptıkları icraatı esas tutma” tavrından artık vazgeçilmesi ve inkılâpların icbarıyla yapılan tahribatların “bilhassa an’ane-i diniye hakkında” tamirine çalışılması gereğini tavsiye eder. (Emirdağ Lâhikası, 191).
Cumhuriyetin mânâsız isim ve resimden çıkarılarak demokrasi ve hürriyetlerle taçlanması gerektiğini bildirir. “Kanunlar perdesinde” bazı devlet görevlilerinin istismar ve despotluklarına yol açan “acîb ve zevkli rüşvet-i umumîye”den sakındırır.
Hârice karşı temel meselelerde ihilâfla millet irâdesinde çatallaşmaya sebebiyet verdireceği, millette ve devlette “ittifaksızlıktan gelen zafiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebînin politikasına” kapı açacağını bildirir. Ecnebilerin “ehemmiyetsiz, muvakkat (geçici) yardımlarına karşı acîb siyasî rüşvetler”e mecbur ettiğini anlatır. (Tarihçe-i Hayat, 320)
“SİZE KARŞI BİR MUÂRIZ ÇIKMIŞ…”
Devletin ve bütün partilerin evvelemirde milletin inanç ve değerlerine sahip çıkması gerektiğini, “particilik taraftarlığı” ve siyasî mülâhazalarla değerleri ayrıştırıp çatıştırmanın ve değerler üzerindeki siyasetin gerçek adalet ve kardeşliği sağlayamadığı, vatandaşların bir kısmını “ikinci sınıf” konumuna ittiği için dışlayacağı yanlışını haber verir…
Bediüzzaman’ın Halk Partisi’nin ikinci ismi Hilmi Uran’a, “Size karşı bir muârız çıkmış. Eğer o muârız mükemmel bir reis bulup hâkaik-i imâneyi nâmına çıksaydı, birden sizi mağlub ederdi. Çünkü bu milletin yüzde doksanı bin seneden beri an’ane-i İslâmiye ile ruh ve kalble bağlanmış” ikazı, 1908’de kurulan Osmanlı Ahrar Fırkası’ndan sonra milletin inanç ve değerlerine saygılı Demokrat Parti’nin kuruluşunun ilk işâretidir.
Nitekim, “Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek istedim” notuyla Başbakan Menderes’e yazdığı bir mektupta, özellikle İslâmiyetin bu temel esasının dinlenilmemesi, “hayat-ı ictimâiyeyi (sosyal cemiyet hayatını) tamamen zir-û zeber (darmadağınık) eden bir zehirdir ve hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır” diye haber verir. Hakikî adalet, emniyet ve âsâyişin ancak bu Kur’ânî düsturlara bağlı kalınarak temin edilebileceğini belirtir.
Gerçek şu ki Ahrar Fırkası, belli bir süre “Hürriyet ve İtilâf Fırkası” ve “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” ve tamamen bir muvazaa olan Serberst Fırka” denemelerinin ardından Halk Partisi’nin 12 Haziran 1945 tarihi Grup toplantısına verilen “Dörtlü Takrir”le kurulan Demokrat Parti’de devam etmiştir.
Celâl Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan tarafından verilen “dörtlü takrir”de parti tüzüğünde, bazı kanunlarda değişiklik yapılması talep edilerek, çok partili bir devreye geçme zorunluluğu, Demokrat Parti’nin ilk adımı olmuştur.
“İNKILÂP KUSURLARI”NI TÂMİR…
7 Ocak 1946 tarihine kadar süren tartışmaların ardından Demokrat Parti’nin kurulması ile sonuçlanan bu hareket, çok partili politika hayatımızda önemli bir başlangıcı meydana getirmektedir.
Bediüzzaman, İttihatçılara karşı dersleriyle ve talebeleriyle “nokta–i istinat” olduğu Ahrarlar’ın devamı olan Demokratlar’ın temel itirazı, aslında milletin değerleriyle barışık olarak millete hizmetle yükümlü olma misyonudur. Halk Partisi’nin çeyrek asırlık diktasında dayatmasına karşı Bediüzzaman’ın, kamu hizmetlisi olan “memuriyet” ve bürokrasinin “emirlik ve reislik” olmadığını, millete hizmetkârlık olduğunu, “hürriyet-i vicdan” düsturuna esas olan “Bir kavmin reisi onun hizmetkârıdır” hadis-i şerifinin mânâsının siyasette tecellisidir.
Halk Partisi’nin İttihat ve Terakki’nin “mason kısmı”nın “seyyiâtlarına (günâhlarına ve yanlışlarına)” âlet olmamasına karşı, milletin inanç ve mâneviyatına ters düşen “devrimler”e karşı demokrasiye dönüştür. (Emirdağ Lâhikası, 271, 386)
Bu husus, 7 Ocak 1946’ta Demokrat Parti’nin “kuruluş beyannâmesi”nde de açıkça vurgulanmakta, milletin mânevî değerlerine hizmetin bir vazife olduğu açıkça belirtilmekte.
Bundandır ki Bediüzzaman, “ekseri mutekid Müslümanlar” dediği “Ahrarlar”la “Demokratlar” arasında doğrudan bir bağ kurar; “Ahrarlar”ın devamı ve tâkipçileri olan ve hürriyetçi fikirlerle demokrasiyi esas alan Demokratların “otuz beş sene sonra dirildiklerini” haber verir.
Demokrat Parti’nin dinden bîbehre lâdinî esaslar üzerine bina edilen yanlışları düzelteceğini, “inkilâp kusurları”nı tâmir edeceğini ve istibdadı bertaraf edeceğini müjdeler. (Beyanat ve Tenvirler, 202)
07.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|