AKP’nin “açılımları”ndan biri de “yeni anayasa” idi. Ancak hükümetin her demokratik talebi havale ettiği bu açılım da kısa zamanda kapandı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde “yeni Cumhurbaşkanı”yla birlikte temel hak ve özgürlüklerin hayata geçirilmesin vaadiyle seçim sonrası âlây-ı vâlâ ile ortaya atılan “yeni sivil anayasa” açılımı, önce Başbakan’ın ertelemesi, ardından da Başbakan Yardımcısının sivil toplum kuruluşlarına havalesiyle resmen rafa kaldırıldı.
YÖK’ün düzeltilmesinden inanç ve ifade hürriyetine kadar birçok düzenlemenin ihale edildiği “yeni anayasa” bir tarafa bırakıldı; “pansuman tedbirler”le problemler ya geçiştirildi, ya da ötelenerek üstü örtüldü.
Gelinen noktada anayasanın ilgili 130. ve 131. maddelerinin değiştirilmesiyle YÖK’ün kaldırılması ya da bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi en azından yüksek öğrenimi koordine eden konuma çekilmesine gidilmedi, konu âdeta gündemden kaldırıldı. Oysa siyasî iktidar, yasadışı başörtüsü yasağını kaldırmak için anayasa değişikliğine gideceğine, YÖK Yasasının düzeltilmesiyle demokratik eğitimin önünü açabilir; üniversiteler eğitim özgürlüğünün inanç özgürlüyle takas edilmesi garâbetine düşmeyebilirdi.
Keza demokratikleşme açılımları da bir sonuç vermedi. AB ile müzâkere sürecinde son üç yıldır 32 başlıktan ancak sekizi açılabildi; “tarımda uyum” gibi önemli başlıklar duruyor…
“YENİ ANAYASA” AÇILIMI
BİR BAŞKA BAHARA BIRAKILDI…
Bunun gibi AB siyasî kriterlerinin başında şart koşulan siyasî partiler ve seçim yasası da çıkarılmadı. Hâkim nezâretinde önseçimi esas alan, siyasî parti genel merkezlerinin ve genel başkanlarının sultasına son veren, “tercih sistemi”yle seçmenin vekilini doğrudan seçmesine fırsat tanıyan düzenlemeler hep ertelendi. Siyasetin demokratikleşmesi yine bir başka bahara bırakıldı…
Bu arada baştan beri hükümet çevrelerinde yargısız infazın olmayacağından dem vurulurken, gerek Katılım Ortaklığı Belgesinde, gerekse AB müktesebatının üstlenmesine ilişkin Türkiye Ulusal Programında Yüksek Askerî Şûra kararlarının yargı denetimine tabi tutulması taahhüdü yerine getirilmedi. Siyasî iktidar bu hususta düzeltmeler yapmak yerine, Başbakan ve Millî Savunma Bakanı, subay ve astsubayların ordudan ihraçlarına imza atıp altına “şerh” koymakla yetindi. Tıpkı bazı başörtüsü yasağı mağdurlarına Başbakan’ın “tesellî telefonları” açmasıyla yetinmesi gibi…
Halbuki YAŞ, bir Meclis komisyonu değil ve Başbakan da komisyon başkanı değil. Şûra Başkanı olarak sorgusuz-sualsiz yargısız infazları kabul etmek zorunda değil; zira kararları imzalamaması halinde zaten yürürlüğe girmezdi; daha önce Demirel’in Başbakan olarak bu tür emr-i vakileri “inceleme”ye alıp dosyaları müzâkere dışı bıraktırdığı gibi …
Diğer yandan seçilen başörtülü belediye meclis üyelerinin bizzat iktidar partisine mensup belediye başkanlarınca “yasal yasak var” diye toplantılara alınmaması “açılımı”, en son gazetelerde Başbakan Erdoğan’ın fotoğrafının dokunduğu halının açık arttırmayla satıldığı içkili-rakılı parti toplantılara kadar vardırıldı.
Ancak “açılımlar” partiyle kalmadı. Magazin perdesinde müstehcenlik propagandası bütün hızıyla ekranlarda resmî geçit yaptı. Ahlâk ve mânevî kültürden gelen geleneklere tamamen aykırı “kadın programları” canlı canlı yayınlandı. Âileyi, gençliği, çocukları zehirleyen, uyuşturucu, içki ve kötü madde bağımlılığını daha da arttıran film ve dizilerin yayını sürdü, sürüyor.
Bu yıl ne kadar harcanacağı henüz açıklanmadı. ama geçen yıl yeni TRT yönetimi, özel kanallara özenip bir tek Yılbaşı eğlencesi için halkın cebinden ödenen bütçesinden birkaç şarkı için şarkıcılara 250 binden 750’e varan paralar dolara kadar paralar dağıttı; milyonları harcadı. Eurovision Şarkı Yarışmasına peşinen yüzbinler ödendi, ödeniyor.
“DEMOKRATİK AÇILIMLAR” BİR BİR KAPANDI…
Kumar ve şans oyunlarının yanısıra sanal kumar daha da toplumu sardı. Kapkaç terörü, hırsızlık, sokak çeteleri had safhaya ulaştı. Şiddetle beraber garip cinâyetler, tâcizler, tehlikeli bir biçimde tırmandı. Bu süreçte yasa çıkararak Millî Piyango gelirlerini arttıran siyasî iktidar, “spor toto” ve “loto”yu âdeta teşvik etti. Devlet kurumları eliyle talih oyunlarına ve sanal ve casino kumarına karşı ciddî tedbirler almadı.
Geçen yıl sadece İstanbul’da son beş yılda gerçekleştirilen narkotik operasyonlarında 34 ton 327 kilogram uyuşturucu ve 22 ton 498 kilogram uyuşturucu elde etmek için kullanılan ara maddenin yakalandığı, bu yıl 11 ton uyuşturucunun, bir milyon 443 bin ecstasy hapının ele geçirildiği Emniyetçe açıklandı. Ülke çapında ise ele bunun en az iki katı eroin, baz morfin ve afyon sakızı ve ecstasy ele geçirildi. Bu rakam ülkede operasyonla gele geçirilen captagonun yüzde 20’sini ve esrarın ancak yüzde 15’ini teşkil etti. Sonuçta Türkiye tarihinde görülmedik şekilde 100 bini aşkın hükümlü ve tutuklu cezaevlerini doldurdu. Daha önce “”Başörtüsü Türkiye’nin yüzde birbuçuğunun meselesidir” diyen Adalet Bakanı, bunun sebebini sorgulayacağına, kendi dönemlerinde polisin çok çalıştığına yorumlayarak, bir garip açılım daha sergiledi…
Ve akamete uğrayan “açılımlar”a, AKP döneminde her Aralık ayında Başbakan ve Meclis başkanları, Noel’le birlikte Yahudilerin Hanuka Bayramını “en içten duygularla” kutlamaları “açılımı” ilâve edildi.
Buna bir de her yıl “Kubilay’ın anılması” eklendi. “Başbakan Erdoğan ve Meclis eski Başkanı Arınç, “Kubilay, gericilik ve karanlık düşüncelerle savaşımın simgesi olarak gönüllerdeki yerini aldı” diyen dönemin Cumhurbaşkanı Sezer’le âdeta yarıştılar.
Arınç Kubilay”ın “Atatürk ilke ve devrimleri uğruna canını feda ettiğini ve Cumhuriyete karşı çıkan güçlerin hunharca saldırısına karşı kahramanca mücadele verirken şehit düştüğü” söyledi. Erdoğan ise, “Cumhuriyetimizin temel değerlerini korumak uğruna şehit düşen Teğmen Kubilay’ı şahadetini saygı ve şükranla anıyorum” mesajını yayınladı…
Açılımlar bunlarla kaldı, peşpeşe açılan demokratik açılımlar bir bir kapandı…
26.12.2008
E-Posta:
[email protected]
|