İsrail’in Gazze’deki vahşi katliâmı, her geçen gün insanlığa yeni dersler ve ibretler vererek sürüyor. Mesele ne medeniyetler çatışması, ne kültürler çatışmasıdır. Mesele tamamen menfaatler, nefisler, hırslar ve hasetler çatışmasıdır. Çünkü semavî olsun veya olmasın yeryüzündeki bütün dinlerin hiçbirisine sığmayacak, ondan da öte insanlarda doğuştan mevcut fıtrî dinin ma’kes bulduğu vicdanların ve sağduyuların hiçbirisinin kabullenemeyeceği bir vahşetle karşı karşıyayız. Bu vahşetin milleti, bloku, kıt'ası, bölgesi yoktur ve bu tür katliâmın mazereti, gerekçesi olmaz. Mesele Filistin-İsrail meselesi değil, insanlık meselesidir.
Görülmüyor mu ki bir tarafta içimizdeki vatanı, milleti, bölgesi, kültürü aynı olan, ama İsrail’in zulmünü normal karşılayan ve bir yerde haklı bularak taraf tutan bizimkiler varken öbür tarafta İsrail’in zulmünü protesto eden, lânetleyen dünyaca meşhur İsrailli müzisyen Gilad Atzmonlar, İsrailli şair-romancı Jonathan Geffenler var. Yani insaflı, vicdanlı Yahudiler. Atzmondan sonra dün bütün sitelerde şair Jonathan Geffen’in demeci yer almıştı. İkinci Dünya Savaşı esnasında Hiroşima’ya atom bombası atılmasının akabinde bu insanlığın yüz karası bombalama hadisesini meşrû göstermek isteyen ABD başkanı Truman’ın “Madem ki bu bombaya sahibiz, bunu kullanmalıydık” açıklamasına atıfta bulunarak sözü kendi ülkesine ve devletine getiriyor ve ironik ifadelerde bulunuyor: “Elimizde tonlarca füze olduğuna göre Gazze’deki mezarlıkları bombalamalıyız! “
Geffen çoluk çocuk demeden Gazzelileri katledenlere ağır suçlamalarla dolu ifadeler yöneltiyor: “Hangi adaletten, hangi onurdan söz ediyorsunuz?”
Dünyanın birçok yerinde ve İsrail topraklarında yaşayan binlerce Yahudi kökenli insanın da sürdürülen ahlâksız savaşı onaylamadığına, yürüyüşler ve nümayişlerle protesto ettiklerine şahit olduk ve olacağız. Almanya’da devlet televizyonu ARD’nin haber sitesinde İsrail zulmünü eleştiren yorumlar yapılması da zulmün—eğer bozulup tefessüh etmemişse—hiçbir vicdanda makes bulamayacağının bir işareti sayılabilir. Söz konusu yorumda geçen şu cümlelere katılmamak elde değil. “Temel sorun İsrail taraftarlığıdır. Eğer öldürülenler İsrailli olsaydı Avrupa’nın baş diplomatları yıllık tatillerini anında keserlerdi.” Anlaşılan o ki bu işin ırk, millet, din boyutu değil, insanlık boyutu öne geçmiştir. İsrail hükümetinin tehditvari söylediği “Herkes tarafını belirlesin, tarafını seçsin.” açıklamasına karşılık olarak bütün dünya insanlıktan yana, adaletten tarafa olduğunu elbette deklare edecektir.
İsrail’in yaptığı harekât savaş değildir. Kesinlikle savaş sayılamaz. Okullara, mabetlere, hastanelere bomba atan, savunmasız insanlara karşı en gelişmiş ve en sinsi silâhları kullanan, tam donanımlı askerlerine mukabil karşısında gıda ve ilâç ambargolarıyla; su, yakıt, enerji ablukasıyla tâkatsiz, halsiz bırakılmış sivil halka saldırmak, bir suçlu için bütün masumları cezalandırmak sayılan bu saldırı, asla savaş kelimesiyle nitelendirilemez. Çünkü ta ilk çağlardan beri yapılan savaşların bir gerekçesi, bir kanunu, kuralı hatta hukuku varken bu saldırının, bu işgalin hiçbir kanunu, hukuku yoktur. Kısaca savaşın ve savaşmanın yasal bir çok boyutu vardır, ama kan akıtmanın, katliâm yapmanın hiçbir yasal dayanağı yoktur. Hiçbir din, hiçbir ideoloji, hiçbir vicdan, bu tür kan akıtmayı, katliâm yapmayı onaylamaz. Velev ki cinnet söz konusu olsun. Bugün İsrail hükümetinin ve İsrail yandaşlarının içinde bulunduğu durum da olsa olsa cinnetle izah edilebilir.
İsrail devleti sanırım bu tür cinnet dolu davranışlarıyla dünyadaki bütün dostlarını kaybedecek ve kendi sonunu kendisi hazırlayacaktır. İkinci Dünya Savaşından sonraki dünya milletlerinin Yahudilere mağdur ve mazlûm sayan bakışı ile bu günkü İsrail politikaları karşısında zalim ve gaddar olarak bakışları arasındaki fark, gelecekte İsrail’i nelerin beklediğini çok iyi ve net bir şekilde göstermektedir.
09.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|