"Gerçekten" haber verir 09 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

Basından Seçmeler

Kendilerini ‘hukuk üstü’ görenlere hukuk dokunmaya başlayınca...

Haber kanallarında sabahtan itibaren ‘yeni Ergenekon dalgası’nı izliyorum.

Yalçın Küçük...

Başında kürklü kalpağı, boynunda uzun kırmızı atkısı... Polislerin, gazetecilerin ortasında itiş kakış polis otosuna bindirilip gözaltına alınırkenki hali...

İçim burkuluyor.

1960’ların sonunda tanımıştım Yalçın Küçük’ü. Devrim dergisinde çalışırken Doğan Avcıoğlu’nu ziyarete gelirdi.

Sonra Cumhuriyet’te bir ara birlikte olmuştuk. Gazetenin arka sayfasında haftada bir gün tam sayfa ekonomi yapardı. İstanbul’a geldiğinde bizim evde kalırdı bazen...

Sonra koptu ilişkilerimiz.

Zaman bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyor.

Gözaltına alınırken bağırmış Yalçın Küçük: “Bu bir diktatörlüktür!”

Gözaltı dalgası devam ediyor.

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz’u İkinci Ordu Komutanlığı’ndan tanıyorum. Kendisiyle ilk kez 1980’lerin sonunda, Malatya’da Ordu Komutanlığı karargahında tanımıştım.

Körfez Savaşı eli kulağındaydı. Uğur Mumcu’yla birlikteydik. Bizimle ayaküstü sohbet ederken Başbakan Özal’ı sert bir dille eleştirmişti.

Emekli Orgeneral Tuncer Kılınç.

Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği döneminde tanışmıştım kendisiyle.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne, Amerika’ya sırtını dönüp Rusya’ya, Orta Asya’ya, Çin’e, hatta İran’a, kısacası Avrupa yerine Avrasya’ya açılmasını savunuyordu, eski Jandarma Komutanı Şener Eruygur Paşa’yla birlikte...

Prof Dr. Kemal Gürüz...

Eski YÖK Başkanı.

28 Şubat döneminde tanışmıştık, o tarihlerde ahbaplığımız vardı. Onu ne zaman görsem, eski İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Kemal Alemdaroğlu’yla birlikte, “Ordu göreve!” pankartıyla yapılan o gösteri gözümün önüne gelir.

Emekli Tümgeneral Erdal Şenel.

28 Şubat döneminde, Genelkurmay Adli Müşaviri’ydi. Post-modern darbenin arka plandaki beyinlerinden biri olarak bilinir.

Aralarında bir albayla yarbayın da bulunduğu bazı emekli ve muvazzaf subaylarla birlikte Susurluk’un önemli aktörlerinden, eski Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin de gözaltında...

Sabih Kanadoğlu...

Eski Cumhuriyet Başsavcısı, Yargıtay Onursal Başkanı... Onun da Ankara ve Ayvalık’taki evlerinde arama başlamış...

AKP’ye karşı verilen ‘Çankaya Savaşları’nın en önde gelen beyinlerinden biriydi. Cumhurbaşkanı Gül’ün Çankaya yolunu kesmek için ‘367 formülü’nü bulan da Kanadoğlu’ydu.

1980’lerin başından itibaren tanıdığım, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı sırasında yakından izlediğim Bedrettin Dalan...

Belediye’deki makamının arka tarafındaki küçük odada yediğimiz öğle yemeklerinde, Turgut Özal’ın Türkiye’yi nasıl gizli bir gündemle ‘Şeriat düzenine doğru’ götürdüğüne inandırmaya çalışırdı beni...

Dalan’ın da vakfıyla üniversitesinde polis arama yapıyor sabahtan beri.

Haber kanallarını izliyorum. Hep aynı deyiş kulağıma çalınıyor:

“Ergenekon’da şok dalga!”

Şu söylenebilir mi:

Büyük bir hesaplaşma yaşanıyor!

Belki de...

Bir ‘hesaplaşma’nın yaşandığı doğru.

Ama nasıl bir hesaplaşma bu?..

Yorumları dinliyorum.

Kimine göre yargı siyasallaştı, yargı siyasete alet ediliyor. Kimine göre, ‘Korku imparatorluğu’ kuruluyor Türkiye’de. “Yargı siyasallaşırsa, adil olmaz” diyor biri...

Kimileri genel doğruları belirtiyor. Yargının siyasallaşması, hukukun siyasete alet edilmesi elbette onaylanamaz.

Ama burada bir an durun.

Hukukun en temel ilkelerinin ayaklar altına alındığı ‘Çankaya Savaşları’ döneminde hukuku unutanlar, şimdi Ergenekon dalgaları kabarırken birdenbire ‘hukuk’u anımsamaya başlayınca, ne kadar inandırıcı olabilirler ki?..

27 Nisan Muhtırası’na selam duranlar, askerin siyasete müdahalesini gönüllü gönülsüz destekleyenler, bugün Ergenekon’la birlikte ‘demokrasi’ akıllarına gelince, ne kadar inandırıcı olabilirler ki?..

Demokrasilerde siyasal iktidarların milletin oyuyla el değiştireceği temel gerçeğine gözlerini kapayan ve AKP hükümetini yıkmak için askeri kışkırtanlar, bugün Ergenekon’la birlikte ‘diktatörlük’ten dem vurunca, söyler misiniz, ne kadar inandırıcı olabilirler ki?

Bu sorular gözardı edilmesin.

Ergenekon Davası’nda hukuk açısından eleştirilecek yanlar var.

Eleştirilmeli de...

Davanın arkası nasıl gelir bilemiyorum, ama ben bu davayı Türkiye’de demokrasi ve hukuk açısından önemsemeye devam ediyorum.

Bu ülkede bugüne kadar kendilerini ‘hukuk üstü’ görenlere ‘hukuk’un dokunmaya başlaması kimilerini rahatsız edebilir.

Ben bundan rahatsız değilim.

Dileğim, Ergenekon Davası’nın hukuk rayında yoluna devam etmesidir; sonunda suçluyla suçsuzun aydınlığa çıkmasıdır.

Dileğim, devletin de çok daha fazla hukuk ve demokrasiyle tanışmasıdır.

Bekleyip görelim.

Hasan Cemal

Milliyet, 8.1.2009

09.01.2009


Ergenekon’da son durum: Devlet devlete karşı…

Ergenekon çerçevesinde dün yaşananlar, gözaltılar, evleri aranan, gözaltına alınan isimler “derin devlet davası ve soruşturması”nın adeta doruk noktasını ifade ediyordu.

Biri MGK Genel Sekreterliği yapmış, diğeri 2002’den bu yana resmi tezlerin televizyonlar, toplumsal organizasyonlardaki temsilcisi iki emekli orgeneral, 28 Şubat günlerinin önemli ve etkili ismi Genelkurmay adli müşaviri emekli tümgeneral, eski YÖK Başkanı, eski Cumhuriyet Başsavcısı, Susurluk döneminin Özel Harekât şefi…

Biri 22 el bombasıyla ele geçirilen yarbay olmak üzere 9 muvazzaf subay…

“Büyük temizlik”…

Evet, büyük temizliğin ısrarlı ve kararlı şekilde devam ettiğini gösteren gelişmelerdir bunlar.

Hukuk mekanizması çalışmakta, siyasi irade bu mekanizmanın arkasında durmakta, idare, özellikle askeri otorite engel çıkarmamaktadır.

Genelkurmay Başkanlığı’nın önceki sabah savcılıktan gelen, muvazzaf askerlere yönelik tutuklama iznine bir saat içinde olumlu cevap vermesi bu açıdan önemli bir göstergedir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin, Danıştay saldırısı ve Cumhuriyet Gazetesi’nin bombalanmasıyla ilgili davayı Ergenekon dosyasıyla birleştirme kararı da öyleydi.

Toplam 4 orgeneral, 1 tümgeneral, 2 tuğgeneral, 1 üniversite rektörü, 1 YÖK Başkanı, sistem ideologu olan Cumhuriyet Başsavcısı… Sadece dün gözaltına alınan 37 kişinin 9’u muvazzaf subay…

Ortaya çıkan resmin “bir tür devlet resmi” olmadığını kim söyleyebilir?

O zaman adını tam koymak gerekiyor:

Ergenekon davası her geçen gün biraz daha sağlamlaşmakta, derinleşmekte, hepsinden önemlisi Türkiye’de devlet ve etrafında yapılanan gayri meşru ve yasa dışı yapıları, siyasa arayışlarını, zihniyeti yargılamaya soyunmaktadır.

Bunun adı, hukuk üzerinden “büyük hesaplaşma”dır.

Meşru ve gayrimeşru iki devlet arasında, siyaset ve siyaset karşıtı güçler arasındaki büyük hesaplaşma, aynı zamanda ikincilere yönelik bir tasfiye hamlesidir…

Son gelişmelerin, Ergenekon davası-soruşturması açısından işaret ettiği üç önemli unsur bulunuyor

1. Siyasetin iradesi, kurum olarak askerin (izin ya da tasfiye) mecburiyeti bu sürecin ilk önemli unsurudur.

2. İkinci önemli unsur, dava ve soruşmanın paralel bir seyir izlemesidir. Bu durum “yeni tip bir sürekliliğe” gönderme yapmaktadır. Süreklilik, dosya ayrışmaları ve bu yolla rafa kaldırmalar yerine, dosya birleştirmeleri devreye sokmakta, soruşturmaların Susurluk gibi yapılarla bağ kurarak tarihsel derinlik kazanmasını sağlamaktadır ve sağlayacaktır.

3. Gladyo’dan özel harp çarkına, Susurluk’tan kuvayı milliyeci çetelere kadar “istemeyen”i gayri meşru yollarla tasfiye etme işlevini yerine getiren yarı resmi yapılar ile siyasi iktidarları darbe yoluyla iktidardan indirmeye yönelen asker-sivil grup ve kurumların tek çerçevede, aynı mantık ve tanım içinde ele alınması üçüncü önemli unsurdur.

Somut zemin açıktır:

2003-2004 yılında Ayışığı ve Sarıkız adı verilen, kuvvet komutanlarının yönettikleri iki önemli darbe girişimi, o dönemde üretilmiş yapılar, yöntemler ve şebekeler üzerinden 2007 yılında tekrar devreye girmiştir.

Bugün soruşturulan bu yapıdır.

Yargılanacak olan 2004’te örgütlenmiş ve militerleştirilmiş sivil toplum kuruluşları, emekli generaller, emekli savcılar, görevde ya da emekli olan YÖK başkanları, gazeteciler, iş adamları, Susurluk eskisi çeteler, kontrgerillanın önemli asker ve sivil isimlerinin bir araya geldiği, çeşitli mitingler, girişimler, eylemler üzerinden siyasi iktidarı devirmeyi hedefleyen teşkilatlanmadır.

Bu önemlidir.

Türkiye birbirini besleyen, üreten ve kullanan iç içe girmiş, iki yapıyı birden karşısına almıştır: Ölüm çetelerinden oluşan kontrgerilla ve darbecilik ve darbeciler…

Yaşananlar kimseyi şaşırtmasın…

Gözaltılar gerçeğin derinliğini ve ciddiyetini göstermektedir.

Ve bu ülke ilk kez temizlenmek için kıpırdanmaktadır. Umarız başarır…

Ali Bayramoğlu / Yeni Şafak, 8.1. 2009

09.01.2009


10’uncu dalga

İstanbul, Ankara, Sivas ve İzmir’de, savcılığın talimatı ile organize bir operasyon daha...

Ergenekon’da 10’uncu dalga çerçevesinde 40 kişiyi kapsayan müthiş gözaltılar...

Gözaltılar, “1 Numara kim?” sorularının sıklıkla sorulmaya başlandığı, robot resimler çıkarıldığı ve Tuncer Kılınç - Bedrettin Dalan gibi isimlerin kulislere düştüğü bir sürecin içinde geldi. İşte gözaltına alınan isimlerden bir kısmı. Eski Genelkurmay Hukuk Müşaviri Em. Tümgeneral Erdal Şenel, eski MGK Genel sekreteri Em. Org. Tuncer Kılınç, eski Özel Harekat Daire Başkanı İbrahim Şahin, eski 2. Ordu Komutanı Em. Org. Kemal Yavuz, yazar Yalçın Küçük, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, yazar Engin Aydın, Em. Albay İlyas Çınar, JİTEM’in kurucularından olduğu öne sürülen Em. Albay Arif Doğan, yarbay Mustafa Dönmez, yüzbaşı Muhammed Sarıkaya...

Eski Cumhuriyet başsavcısı Sabih Kanadoğlu, soruşturma alanında.. Ve 10’uncu dalga operasyonunun en flaş isimlerinden biri de Bedrettin Dalan... Dalan, Ergenekon çerçevesinde adından söz edilmeye başlandığını (Fatih Altaylı’nın iddiasına göre bir medya patronunun ‘Abi, işin içinde senin de adın geçiyor’ şeklindeki telefonu üzerine) işitir işitmez birkaç ay önce yurt dışına çıkmış.

Halen yurt dışında. Gözaltı operasyonu çerçevesinde Dalan’ın egemenlik alanında bulunan İstek Vakfı’nda ve Yeditepe Üniversitesi’nde aramalar yapıldı. Bu süreçte başka isimlerin gözaltına alınma ihtimalleri de var.

Tabii ki, büyük bir operasyon. Ergenekon’a bugüne kadarkinden çok daha büyük bir derinlik katan bir operasyon. Ve tabii ki beklenen bir operasyon. “Beklenen” derken, isimlerin şu veya bu olması üzerine bir şey söylemek mümkün olmasa da, şu anda süren davanın, Ergenekon derinliğini yeterince kapsamadığı herkes tarafından biliniyor ve bağlantıların çok daha geniş bir ilişkiler ağını ortaya çıkaracağı düşünülüyordu. Ergenekon’la bağlantılı olaylar öylesine girift idi ki, görülmekte olan davanın, tüm bu olayları kapsaması mümkün değildi. Öyleyse arkası gelecekti...

Birinci, ikinci ve... onuncu dalga... Belki başka dalgalar da olacak. Burada söylenecek olan ne var?

-Öncelikle, bunun bir yargı süreci olduğunu herkes içine sindirmeli. İktidar da, muhalefet de, medya da, ve yargının bizzat kendisi de...

-Dava sonuçlanıncaya kadar, yargılanan hiç kimseyi, peşinen suçlu ilan etmemek, hukukun temel ilkelerinden. -Ancak, sanıklardan yana mücadele bayrağı açıp, yargıyı gölgelemek de kimsenin hakkı değil.

-Yargıya yönelik sanıklar aleyhinde siyasi - askeri herhangi bir baskı kabul edilemeyeceği gibi, birilerini kurtarmak için medya silahını kullanmak da yargıyı saptırma anlamı taşıyacaktır.

-Bu çerçevede, “Hükümet gündem saptırmak için Ergenekon davasını kullanıyor. Hükümete bir şekilde muhalif olan herkes davanın içine sokuluyor....

Gözaltına alınanlar Türkiye’nin şöhretli insanları...” gibi yaklaşımların tamamı, yargıyı, hükümetin kontrolünde göstermek gibi bir özür taşıyor.

-Daha da önemlisi, Ergenekon davasından “endişe duyma” ya da “Sıra bana gelecek kaygısı taşıma” imajı sergiliyor. Şu asla unutulmamalı:

Türkiye, Ergenekon davası ekseninde gündeme gelen ve hemen tümü karanlık işleri içeren dosyaları açığa çıkarmak zorundadır. Ergenekon eğer, ucu devlet içine uzanan ve etkili makamları kontrol altına alan gizli bir yapılanmayı ifade ediyorsa, hiçbir devlet, böyle, “devlet içinde devlet” olgusuna razı olamaz. Sayısı belirsiz bir faili meçhuller olgusu var ve bunlar, faili ortaya çıkarılmadığı takdirde devletin üzerine kalıyorsa, devlet elini temizlemeden yoluna devam edemez.

Ergenekon çerçevesi içinde bir askeri müdahale hazırlığı yargılanacaksa, bu davayı akamete uğratarak, Türkiye bir “askeri müdahaleler ülkesi” olarak görülmeye razı olamaz. Yaşananlar, belki askeri müdahale sonrası gelişmeleri andırıyor.

Ama, yine yaşanan sürecin, böyle bir askeri baskı olmadan gerçekleştiğini görmek lazım. Bu durum, yargının gerektiğinde güçlü insanları da yargılayabilecek bir yetkinlik içinde olduğunu düşündürüyor ki, o da Türkiye için olumlu bir göstergedir. Türkiye, halktan yüzde 47 oy almış bulunan iktidar partisinin yargılandığı ve “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” olduğuna karar verildiği bir ülkedir. Böyle bir iktidarı, yargıya yön veriyor gibi göstermek, pek makul gözükmediği gibi, siyasi bir tepki niteliğine de bürünüyor.

Şu anda bana göre Türkiye için en sağlıklı olan tavır, serinkanlılıkla Ergenekon davasının sonuçlanmasını izlemek, beklemektir.

Ahmet Taşgetiren

Bugün, 8.1.2009

09.01.2009

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 
Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır