Demokrasi ve AB ipine sarılmak!
Ergenekon’da son dalga ilginç kabarıyor. Özel Harekatçılar’ın eski şefinin evinde bulunan krokiye göre, Gölbaşı’nda yapılan aramalarda cephanelik ele geçirildi.
Bombalar, patlayıcı maddeler, lav silahları, mermi... Halen aranmakta olan muvazzaf bir yarbayın Sapanca’daki evinde de çok sayıda bomba, patlayıcı madde, silah bulundu.
Nedir bütün bunlar?..
Ne için?..
Cumhuriyet gazetesine atılan bombaları anımsayın. Ümraniye’de, Ergenekon sanıklarıyla ilintili bir emekli asker kişinin evinde çıkmamış mıydı? Cumhuriyet’e bombaları atan kişi, eline tabancayı alıp kanlı Danıştay baskınını ne diye gerçekleştirmişti? Cumhuriyet’e bombayı atan ve Danıştay cinayetini işleyen o katilin, ‘Şeriatçılığı’ndan artık söz edilmiyor ama şu soru gündemdeki yerini koruyor: Ergenekon’un önde gelen sanıklarıyla ilişkisi neydi?
Ve bu çerçevede Yargıtay, Danıştay ve Ergenekon davalarının birleştirilmesini mümkün kılan bir karar vermedi mi?
Bunları da düşünün lütfen.
Biraz kafanızı yorun.
Büyük resmi görmeye çalıştığınız vakit mesele daha basitleşiyor. Ama aynı ölçüde tüyler ürpertici bir hal alıyor.
Çünkü, Türkiye bütün bu bombalarla, silahlarla, patlayıcı maddelerle bir ‘darbe ortamı’na sürüklenmek isteniyordu.
Bombalar patlayacak.
Suikastlar yapılacak.
Siyasi cinayetler işlenecek.
Ve “Türkiye bölünüyor, irtica geliyor!” gürültüsüyle asker kışkırtılacak, darbe yolu açılacaktı.
Kanlı oyun buydu.
Laik cumhuriyet ayağına demokrasiye son vermek yani...
AKP’nin 2002 sonunda seçimleri kazanıp hükümet olmasıyla birlikte düğmeye basıldı. Asker içindeki 2003-2004 yılllarındaki darbe tertipleri böyle bir çerçeve içinde yer alıyordu.
Altında, halen Ergenekon sanıkları arasında yer alan eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur’un imzasının bulunduğu SARIKIZ ve AYIŞIĞI isimli darbe planları hikaye değil, gerçekti.
Bu hep böyledir.
Hiç değişmez.
Yukarıda planlar yapılır. ‘Mıntıka temizliği’nin genel ilkeleri saptanır. Anayasal ve yasal taslaklar hazırlanır.
Bu arada bazı ‘sivil’ler de çalışır.
Hukukçu, profesör, işadamı, gazeteci ve yazarlardan oluşan bir takım olarak, darbe tertiplerine hizmet arz ederler.
Kamuoyunun oluşturulmasında görev yapar, ‘beyin takımı’ olarak çalışırlar.
Bu takımda yer alan kimileri bilir ne yaptığını, kimileri de oportünisttir, güce tapar. ‘Aşağıda’ ne olup bittiğini bu takım fazla bilmez.
Bu darbe tertiplerinin ‘aşağıda’ki ‘operasyonel’ boyutu hayatidir. Bombasıyla, dinamitiyle, tabancasıyla, dezenformasyonuyla çalışır bu mekanizma...
Ben yaşadım bütün bunları.
12 Mart darbesi öncesinde...
Orduyu darbeye kışkırtırken...
Ve bunun kitabını yazdım.
Özeleştirimi de olanca açıklığıyla yaptım, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ adını taşıyan kitabımda...
Onun içindir ki, Ergenekon’un ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum baştan beri. Hukukun bu ülkede ‘hukuk üstü’ sanılan bazı yerlere dokunmaya başlaması çok önemli bir olay. Yoksa ‘darbe yolu’ açmak için bu ülke suikastlarla, siyasi cinayetlerle, bombalarla altüst edilecekti.
Gölbaşı’nda, Sapanca’da, Ümraniye’de ortaya çıkan cephanelikleri bu çerçeve içinde anlamaya çalışın. Tamam, Ergenekon soruşturmasında, yargılamasında yaşanan bazı hukuksuzlukları, ölçüsüzlükleri eleştirelim, adil yargı için bastıralım.
Ama sapla saman karışmasın.
Öyle saf olmayın.
Naiflik kaldırmıyor bu ülke.
Kaç darbe yaşadık, kaç darbe girişimi yaşadık. Yirmi bine yakın ‘faili meçhul cinayet’e sahne olmadı mı bu topraklar?
O zaman?..
Son sözüm hükümete, Erdoğan’a:
Eğer demokrasi konusunu, eğer hukuk devleti konusunu, eğer laiklik konusunu gerçekten ciddiye alıyorsanız, o zaman hiç vakit geçirmeden Avrupa Birliği ipine sıkı sıkıya sarılın.
Tıpkı 2003’de, 2004’de olduğu gibi...
Yoksa siz de ham olursunuz!
Milliyet, 10.1.2009
|