Asker, diplomat, siyasetçi ve M. Kemal'in "sınıf arkadaşı" olma hususiyetleriyle tanınan İstiklâl Harbinin en aktif komutanlarından Ali Fuat Cebesoy, 10 Ocak 1968'de İstanbul'da vefat etti.
Naaşı ise, yine onun vasiyeti üzerine Geyve'deki (Sakarya) Alifuatpaşa İstasyonu yakınında bulunan caminin bahçesine defnedildi.
Burası, halen aynı isimle yâdedilen şirin bir belde olup, tam ortasından meşhûr Sakarya Nehri geçmektedir.
M. Kemal ile sınıf arkadaşlığı
1882 İstanbul doğumlu olan Ali Fuat, Sultan II. Abdülhamid dönemi paşalarından ve Millet Meclisinin ilk Bayındırlık Bakanı olan İsmail Fazıl Paşanın (vefatı Nisan 1921) oğludur.
İlk tahsil devresinden sonra, babasının isteği üzerine Harp Okuluna kaydolur. Burada M. Kemal ile aynı sınıfa düşer.
Ali Fuat, Harp Okulunu birincilikle, M. Kemal ise ikincilikle bitirir. Bu dönemden itibaren, aralarında hem bir yakınlaşma, hem de zımnî bir rekabet ve çekişme hali yaşanır. Zıtlaşma yönü, özellikle 1921'den sonra (Moskova elçiliği) su yüzüne çıkar, 1925'te (Terakkiperver Fırkası) aleniyete dökülür ve bir sene sonra da (İzmir Sûikastı) âdeta bir ölüm–kalım şekline dönüşüp sürer, gider...
Başarılı bir kumandan
Ali Fuat, şahsî ahlâk ve yaşantısı ne şekilde olursa olsun, iyi bir asker, dürüst ve cesur bir kumandandır.
Bu yönünü 1911'deki Trablusgarp Harbinde bilfiil ispat ettiği gibi, daha sonra yaşanan Balkan Savaşı esnasında, özellikle Karadağ'da, Yanya Kalesi'nde, Pista ve Pisani muharebelerinde de açıkça gösterir.
Onun aynı tarz mazhariyet ve muvaffakiyeti, Birinci Dünya Harbindeki Kanal Harekâtı, Şarkî Anadolu'daki 5. Tümen Kumandanlığı esnasında da devam eder.
Millî Mücadelenin başladığı 1918 yılı sonları ile 1919 yılı başlarında merkezi Ankara'da bulunan kolorduya kumandanlık yapan Ali Fuat, Erzurum'daki kolordu kumandanı Kâzım Karabekir ile eş zamanlı olarak düşman saldırılarına karşı düzenli birliklerle karşı koymaya başlar.
Zaten, Mondros Mütarekesinden sonra silâh bırakmayı reddeden ve Osmanlı orduları içinde bir istisnaî durum teşkil eden de, bu iki kolordu idi. Esasen, 1919'dan itibaren Anadolu'da sergilenen direniş hareketlerinin omurgasını, yine bu iki kolordu teşkil ediyordu.
Ali Fuat Paşanın İzmit'ten Anadolu'ya doğru ilerleyen İngiliz kuvvetlerine karşı giriştiği mücadele ve bu istilâcı kuvvetleri Adapazarı civarında durdurması, onu halkın gözünde millî kahraman mevkiine çıkardı.
Nitekim, Eylül ayında yapılan Sivas Kongresi sonrasında onun Umum Kuva–yı Milliye Kumandanı yapılması, halkta ve ordu nezdinde hak etmiş olduğu bu kahramanlığının bir neticesi idi.
Ali Fuat Paşanın bir başka muvaffakiyeti ise, İstanbul hükümetini dinlemeyerek, vatanın her tarafında Müdafaa–i Hukuk ve Redd–i İlhak Cemiyetlerinin kurulmasını teşvik etmesi ve bütün imkânlarıyla bunu destekleyen hayırlı neticeler elde etmesidir.
Kabiliyeti, başına dert oldu
Ne gariptir ki, herşey yolunda giderken ve Ali Fuat Paşa başarı üstüne başarı elde ederken, Ankara'da aniden farklı durumlar ortaya çıkmaya ve ters yönden esen rüzgârlar belirmeye başladı.
Ankara hükümetinin ilk kuruluş günlerinde Batı Cephesi Komutanlığı hizmetini yürüten Ali Fuat Paşa, Albay İsmet Bey tarafından altı oyulmaya ve birden bire Çerkez Ethem taraftarı olmakla itham edilmeye başlandı.
Sonradan iftira olduğu anlaşılan bu ve benzeri ithamlar yüzünden cepheden Ankara'ya çağrılan Ali Fuat Cebesoy, derhal Moskova Büyükelçiliğine atandı. Batı Cephesi ise, böylelikle Albay İsmet'e kaldı.
Gitmiş olduğu Rusya'da da ülkesi için yararlı neticeler elde eden Cebesoy, 10 Mayıs 1921'de Ankara'ya dönerek Meclis'te siyasî çalışmalarına başladı. Ardından, sırasıyla şu hizmetlerde bulundu: Müdafaa–i Hukuk Cemiyeti Başkanlığını, 1923'te Konya'da 2. Ordu Müfettişliği, 1925'te Türkiye Cumhuriyetinin ilk muhalefet partisi Terakkiperver Fırkasının kurucu üyeliği..
Aynı yıl içinde partisi kapatılan ve ülkede yaşanan kargaşanın sorumluları arasında gösterilen Cebesoy, 1926'da ise muhayyel İzmir Sûikastı hadisesiyle irtibatlandırılarak, İstiklâl Mahkemesinde idam talebi ile yargılandı.
Ancak, bu dâvâdan beraat ederek kurtulmasına rağmen, artık ülke genelinde hakimiyetini tesis etmiş olan Halk Partisinin gazabından bir türlü kurtulamadı. Tâ 1939'a kadar askerî hayatı gibi siyasî hayatı itibariyle de vatan ve millet hizmetinden tümüyle koparılmış oldu.
* * *
M. Kemal'in ölümünden sonra tekrar siyasete dönen Cebesoy, 1939'dan 1960'a kadar Meclis'de görev yaptı. Bu zaman zarfında Bayındırlık Bakanlığı ile Meclis Başkanlığı görevlerinde bulundu.
27 Mayıs Darbecileri (1960) tarafından DP'li olduğu için bir kez daha cezalandırılmak istenen Cebesoy, Yassıada'da uzun müddet yargılanarak, hayatının son yılları da âdeta azaba dönüştürülmeye çalışıldı.
10.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|