"Gerçekten" haber verir 03 Ocak 2009
Anasayfam Yap | Sık Kullanılanlara Ekle | Reklam | Künye İletişim
ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET ve ŞÛRÂDIR

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi

adresine bekliyoruz.

 

M. Latif SALİHOĞLU

Şeyh Galib'in "Harnâme"si



Divân edebiyatının ve tasavvuf geleneğinin en şöhretli isimlerinden biri olan Şeyh Galib, 3 Ocak 1799'da İstanbul'da vefât etti.

Aynı zamanda bir Mevlevî şeyhi ve postnişini olan Şeyh Galib'in edebiyat dünyasında kazandırdığı çok güzel ve mânidar eserleri var: "Hüsn ü Aşk" ve "Harnâme" bunların en akılda kalanları.

* * *

Çok erken yaşlarda vefat eden Şeyh Galib, 1757 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Mustafa Reşid Efendi, kuvvetli bir tasavvuf eğitimi içinde yetiştiğinden Mevleviliğe ve Melamiliğe dair tesirli şiirler yazmış bir kişidir. Sadece babası değil, dedesi de Mevlevî tarikatına mansup münevver bir şahsiyet idi.

İşte, edebî ve tasavvufî yönü bu derece yüksek bir aile ortamında yetişen Şeyh Galib de, aynı minval üzere giderek vargücüyle kendini yetiştirmeye çalıştı. Kısa süre içinde Farsça ve Arapça'yı öğrendi. Henüz 24 yaşındayken, Mesnevî dalının en çarpıcı örneklerinden biri olan "Hüsn ü Aşk" isimli eserini tamamladı.

Bir yıl sonra Konya'daki Mevlânâ Dergâhında çileye çekilen Şeyh Galib, hasretine dayanamayan babasının isteği üzerine, çile müddetini tamamlayamadan tekrar İstanbul'a döndü.

Şeyh Galib Efendi, İstanbul'daki Yenikapı Mevlevihânesinde çileye girdi ve gerekli süreyi burada tamamladı. Ardından, Sütlüce'deki evine çekilerek burada ilimle uğraşmaya ve eserler yazmaya koyuldu. 1791'de ise, Galata Mevlevihanesi Şeyhliğine getirildi.

Mevlevî Şeyhliği esnasında, Sultan III. Selim'le olan yakınlığı ve samimiyeti ziyadeleşti. Bu sebeple, harabeye dönen Kasımpaşa Mevlevihanesini padişaha tamir ettirdi.

3 Ocak 1799'da vefat eden Şeyh Galib'in mezarı Galata Mevlevihanesinin avlusundaki türbenin içindedir.

Boynuz isterken, kulaktan oldu

Şeyh Galib'in "Harnâme" isimli şiirinin kahramanı, çektiği ağır yük derdinden oldukça zayıf ve çelimsiz hale gelmiş bir eşektir. İyice tâkattan düşen bu eşeğe acıyan sahibi, rahat etsin diye bir gün onu serbest bırakır ve çayıra salar.

Çayıra doğru giden bu "zaif ü nizar" eşek, yolda tecrübeli ve cinsinin duâyeni olarak tanıdığı bir başka eşeğe bazı sorular sorarak ona akıl danışır: "Biz neden yük çekmeye, ömür boyu odun ve su taşımaya mahkûmüz? Neden hiç yük çekmeyen öküzler baştâcı ediliyor da, biz sürekli olarak itilip kakılıyoruz; üstelik horlanıyor ve hakaret görüyoruz? Niçin öküzlerin hem kulakları, hem de boynuzları var da, bizim boynuzumuz yok?.."

Buna benzer sorular soran "mağdur eşek", büyüğünden iyi bir nasihat aldıktan sonra çayıra doğru gider. Orada, ekilmiş ve iyice yeşermiş boş bir mıntıka görür. Büyük bir iştahla oraya doğru koşar adım gider ve henüz yeşermiş buğday çimleriyle karnını bir güzel doyurur. Doyduktan sonra da, hemen oracıkta yere uzanır ve keyfinden bir o yana, bir bu yana yayılarak yaşadığı bu mutlu anın tadını çıkarmaya çalışır.

Derken, tarlanın sahibi uzaktan belirir ve bağıra çağıra eşeğe doğru koşaradım gelip bakar ki, ne görsün... Meğerse, bu çelimsiz eşek, buğday çimlerinin en güzel kısmını yiyerek orayı kara toprağa bir güzel çevirmiş olmasın mı?

Bağırıp çağırmakla, hatta eşeği dövmekle de hızını alamayan tarla sahibi, onun iki kulağıyla kuyruğunu kesip atarak ancak rahatlar.

Derdine dert katan eşek, canı çok acıdığı için oradan kaçarak uzaklaşırken, yolda daha evvel akıl danıştığı ihtiyar eşeğe rastlar. İhtiyar eşek, "Ne bu halin böyle?" diye sorunca da, her tarafı kan–revân içinde olan zavallı eşek o inleyen sesiyle şu cevabı verir:

Bâtıl isteyüp haktan ayrıldım

Boynuz umdum, kulaktan ayrıldım

* * *

İşte, Şeyh Galib Efendinin okuyan ve dinleyeni güldürürken aynı zamanda düşündüren "Harnâme" isimli uzun şiirinden birkaç beyit:

Bir eşek var idi zaif ü nizar

Yük elinden katı şikeste vü zar

Gâh odunda vü gâh suda idi

Dün ü gün kahr ile kısuda idi

Arkasından alınsa palanı

Sanki it artığıydı kalanı

Dün ü gün arpa–buğday işlerler

Anı otlayıp, anı dişlerler

Gezerek gördü bir göğermiş ekin

Sanki tutardı ol ekin ile kin

Yiyerek doydu karnı çağnadı

Yuvarlandı vü biraz ağnadı

(Ekinin sahibi geliyor)

Ağaç elinde azm–i râh etdi

Tarlasını göricek âh etdi

Yüreği soğumadı söğmek ile

Olmadı eşeği döğmek ile

Bıçağını çekdi kodu ayruğunu

Kesdi kulağını vü kuyruğunu

Uğrayu geldi pir eşek nâgâh

Sordı halini kıldı derd ile âh:

"Bâtıl isteyüp Hakdan ayrıldım

"Boynuz umdum kulakdan ayrıldım."

...................................................

LUGÂTÇE

nizâr: Zayıf, halsiz

şikeste: Kırık, kırılmış

zâr: Ağlayan,inleyen

gâh: Bazen, kâh

kısu: Üzüntü

palan: Semer, eğer

çağnadı: Zırladı, şarkı söyledi

ağnadı: Uzandı yattı

azm–ı râh etmek: Yola çıkmak

nâgâh: Ansızın

03.01.2009

E-Posta: [email protected]


 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Önceki Yazıları

  (05.01.2009) - Değişim rüzgârları

  (03.01.2009) - Şeyh Galib'in "Harnâme"si

  (02.01.2009) - Rusya, Yeşilköy ve 13 rakamı

  (01.01.2009) - Gezinin diplomasideki yeri

  (31.12.2008) - Yıl biterken; ömür şiirleri

  (30.12.2008) - Müeyyide zamanı

  (29.12.2008) - Ethem–İsmet çekişmesinin perde arkası

  (27.12.2008) - İrade zaafiyeti

  (26.12.2008) - Açılımlar şüpheli, faturalar gerçek

  (25.12.2008) - Köken kurcalama hastalığı

 

Bütün yazılar

YAZARLAR

  Abdil YILDIRIM

  Ahmet ARICAN

  Ahmet DURSUN

  Ahmet ÖZDEMİR

  Ali FERŞADOĞLU

  Ali OKTAY

  Atike ÖZER

  Cevat ÇAKIR

  Cevher İLHAN

  Davut ŞAHİN

  Elmira AKHMETOVA

  Fahri UTKAN

  Faruk ÇAKIR

  Fatma Nur ZENGİN

  H. Hüseyin KEMAL

  Habib FİDAN

  Hakan YALMAN

  Halil USLU

  Hasan GÜNEŞ

  Hasan YÜKSELTEN

  Hüseyin EREN

  Hüseyin GÜLTEKİN

  Kadir AKBAŞ

  Kazım GÜLEÇYÜZ

  Kemal BENEK

  M. Ali KAYA

  M. Latif SALİHOĞLU

  Mehmet C. GÖKÇE

  Mehmet KAPLAN

  Mehmet KARA

  Meryem TORTUK

  Mikail YAPRAK

  Murat ÇETİN

  Mustafa ÖZCAN

  Nejat EREN

  Nimetullah AKAY

  Osman GÖKMEN

  Raşit YÜCEL

  Rifat OKYAY

  Robert MİRANDA

  Ruhan ASYA

  S. Bahattin YAŞAR

  Saadet BAYRİ

  Saadet TOPUZ

  Sami CEBECİ

  Selim GÜNDÜZALP

  Semra ULAŞ

  Suna DURMAZ

  Süleyman KÖSMENE

  Umut YAVUZ

  Vehbi HORASANLI

  Yasemin GÜLEÇYÜZ

  Yeni Asyadan Size

  Zafer AKGÜL

  Ümit KIZILTEPE

  İslam YAŞAR

  İsmail BERK

  İsmail TEZER

  Şaban DÖĞEN

  Şükrü BULUT

Sitemizle ilgili görüş ve önerileriniz için adresimiz:
Yeni Asya Gazetesi Gülbahar Cd. Günay Sk. No.4 Güneşli-İSTANBUL T:0212 655 88 59 F:0212 515 67 62 | © Copyright YeniAsya 2008.Tüm hakları Saklıdır