Belki de hesapta yokken, daha önce tutuklananlarla ilgili Silivri’deki dâvâ devam ederken, yeni bir Ergenekon dalgasıyla daha karşılaştık. Son dalga ile çok sayıda ünlü kişi gözaltına alındı, bir kısmı da tutuklandı. Bu dalgaların nereye varacağını şimdiden tahmin etmek zor olsa da, suçlamaların gayet ciddî olduğu anlaşılıyor.
Son dalga ile birlikte gözaltına alınan ya da tutuklanan isimlere bakılınca, ‘çete’leşmenin çok derinlere ya da çok tepelere çıktığı söylenebilir. Öyle kişiler, öyle suçlamalarla gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor ki “Ya Hu! Şu cemiyette ‘temiz’ kalabilen bir ‘yetkili’ yok mu?” sorusu akla geliyor.
Geçmiş yıllarda bu ithamlarla gözaltına alınan ya da tutuklananlar ‘sıradan’ sayılabilecek kişiler olurdu. Son yıllarda ise bu kişilerin Türkiye’yi uzun süre ‘idare’ edenler arasından çıkması hakikaten insanı dehşete düşürüyor. Düşünün, adalet dağıtması gereken kurumların başında ya da içerisinde olan kişiler nelerle uğraşmış? Bu ve benzeri kişilerin görev yaptıkları dönemde yaptıkları icraatlar, attıkları imzalar nasıl adil olabilir? Belki de bu operasyonları bir de o yönüyle incelemek lâzım. Öyle ya, en ağır ithamlarla tutuklananlar; memuriyet hayatlarında hangi konuda nasıl karar verdiler? Bu kararlarıyla kimleri mağdur ettiler? Başlı başına bu konuların da incelenmesi, araştırılması ve belki de sorumluların adalet önüne çıkarılması gerekmez mi?
Son gözaltı dalgasının, devam eden Gazze operasyonunu gölgede bırakmamasını da temenni etmek lâzım. Elbette yeni gözaltı dalgası çok önemli bir adımdır, fakat İsrail’in yaptığı katliam bu şekilde gündemden düşer ve iç konulara hapsedilirsek; telâfisi ağır bir netice ortaya çıkar. Zaten dünya ülkeleri devam eden katliam karşısında sessiz kalmayı tercih etmiş durumda. Türkiye’den yükselen tepki sesleri; her hâlde okyanuslar ötesinden de duyuluyor. Bu tepki sesleri mutlak surette devam etmeli ve İsrail katliamdan vazgeçmelidir. Bunun temini de tepkinin devam etmesine ve gündemde tutulmasına bağlıdır.
İsrail’in Gazze’deki Birleşmiş Milletler okulunu da bombalayıp, göz göre göre sivilleri katletmesi inşallah katliamı görmemekte direnenlerin uyanmasına sebep olur. Nitekim, Amerika bu saldırı sonrasında yarım ağız da olsa ‘ateşkes’ istemiş durumda. Bu istekler devam ederse İsrail’in ilâ nihaye direnmesi mümkün olmaz. Bu bakımdan, Ergenekon’daki yeni dalgayı önemsemekle birlikte Gazze’deki katliamı unutturmaması gerektiğini de hatırlatmak isteriz.
En üst seviyede devleti temsil etmiş kişilerin, böyle yanlış yollara sapmış olmasını izah etmek mümkün müdür? Bu gelişmeleri çocuklarımıza izah edebilir miyiz? Yarın bir gün, Türkiye’nin ‘yakın tarihini’ inceleyenler acaba bu konuları nasıl izah edecekler?
Bir ahtapot gibi Türkiye’yi saran çeteler devre dışı bırakılabilirse muhtemelen AB yolunda ilerlemek de daha kolay olacak. Milletin menfaatine olan her işin nasıl olup da engellendiği artık daha kolay anlaşılmıyor mu?
Tam anlamıyla “Şuyu-u vukuundan daha beter/Duyulması, gerçekleşmiş olmasından daha kötü” bir durumla karşı karşıyayız. Yoksa Diyojen, gündüz vakti el feneriyle sokağa çıkıp “Temiz kalan adam arıyorum!” mu demişti!
08.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|