Dünyanın ‘jandarması’ Amerika, nihayet George W. Bush’dan kurtulup yeni başkanına kavuştu. Yeni Başkan Barack Hüseyin Obama, pek çok noktada eski ABD başkanlarından farklı. Müslüman bir babanın oğlu olması yanında, aynı zamanda Amerika tarihinde yıllarca ırk ayrımına maruz kalmış siyahî bir başkan.
Değişik renk, ırk ve dinlere mensup insanların yaşadığı Amerika’da, siyahî bir ismin başkan seçilmesi başlı başına bir değişim işareti. Çünkü Obama’nın da hatırlattığı üzere, babası sırf ‘derisinin rengi/siyah oluşu sebebiyle’ gittiği lokantada hizmet alamamış. Amerika çok eski olmayan tarihlerde insanları ‘siyah’ ve ‘beyaz’ olanlar diye ikiye ayıran bir ülkeydi. Yakın zamana kadar ‘siyah’ların otobüse ön kapıdan binmesi ve herhangi bir beyaz ayaktayken oturması yasaktı. Böyle bir ülkenin değişerek bu günlere gelmesi ve siyahî bir ismi başkanlık koltuğuna oturtması hakikaten sürprizdir.
Türkiye’de yaşayan ‘azgın azınlığın’ bunu anlaması ve kabullenmesi kolay değildir. Nitekim, bu azgın azınlık; her zaman milletin tercihine karşı çıkmış, seçtiklerini ya çalışamaz hale getirmiş ya da ihtilâllerle devirmiş maalesef. Haliyle, dünyayı etkileyen değişim rüzgârlarının, Türkiye’yi etkilememesi de mümkün değil. Ülkemizdeki değişime biraz da bu nazarla bakmakta fayda var.
Bu konudaki tartışmalar Obama’nın aday olduğu gün başlamıştı. Başkan olmasına ihtimal verilmiyordu, ama kaderin sevkiyle başkanlık koltuğuna oturdu. Şimdi bütün gözler onun üzerinde olacak. Elindeki maddî güç sebebiyle herkes ne dediğine bakacak, bazıları onun sözlerinin arkaplanını çözmeye çalışacak, vs...
Yemin edip göreve başlaması esnasında yaptığı konuşma ve verdiği ilk mesajlar ‘iyimser’likle karşılandı. Ama bu iyimserlik, “Bush gitti, Obama geldi. Her şey ‘fıstık gibi’ olacak” anlamına gelen bir iyimserlik değil. Aksine, ihtiyatı elden bırakmayan bir iyimserlik söz konusu.
Yeni başkandan her ülkenin farklı talepleri olacak. Türkiye’yi idare edenler, milletin taleplerine karşılık “Burada ‘bakkal’ idare etmiyoruz. Devlet idare ediyoruz, bu işler kolay değil” anlamında sözler sarfediyor. Bu pencereden bakılınca Obama da, “Burada gros market idare etmiyoruz, dünyanın ‘jandarması’ olan büyük bir ülkeyi idare ediyoruz” diyebilir ve bu sütrenin arkasına sığınarak ‘insanlığın’ adalet taleplerini ötelemek isteyebilir.
Keşke maddî gücü elinde bulunduran Amerika, uluslar arası ifsat şebekelerinin tuzağına düşmese de ‘kuvvetli’den değil ‘haklı’dan yana tavır alsa. Bizim teklifimizi duyacak değil, ama dua yerine geçmesi için ifade edelim: Sayın Başkan Obama! Her işte ‘adalet’i esas al. Dünya ülkeleriyle ilişkilerde de Osmanlı Devleti sana örnek olsun. Eğer attığın adımlarda ‘adalet’i esas alabilirsen, ‘ilk siyahî başkan’ olarak tarihe geçmiş olmanın yanı sıra ‘dünya barışını temin eden başkan’ olarak da tarihe geçebilirsin.
Bütün temennimiz, ‘gelen’in ‘giden’i aratmaması. Bu konuda ümitliyiz. Aksi halde sadece Obama’ya oy veren Amerikan vatandaşları değil, ‘insanlık’ sukut-u hayale/hayal kırıklığına uğrar.
22.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|