Dünyaya “Merhaba!” diyen her bebek aslında anne babaya kendilerini yeniden keşfetmeleri için sunulmuş İlâhî bir fırsattır. Melekleri andıran masumiyetleri, cennet misâl kokuları ile Kâinat Sultanının bilinmeyen, görünmeyen âlemlerdeki rahmet hazinelerinden takdim edilmişlerdir. Yine İlâhî hediyeler olan annenin şefkat, babanınsa himaye, merhamet duyguları ile hemen sarıp sarmalanırlar ve gönüllerinin başköşesine tahtlarını bir anda kuruverirler.
Anne ve baba, bu İlâhî emanetle hayatlarını yeniden bir gözden geçirirler.
Hayatın mânâsı, dünyada bulunuş maksadı, zaman zaman eleştirdikleri kendi anne babalarının aslında ne kadar haklı oldukları gibi perde altında kalan pek çok hakikat, aileye bebeğin gelmesiyle keşfedilmeye başlar.
Yeni bir ülkeye doğru yelken açarken
Bu tablo Batı ülkelerinde yeni bir trendin ortaya çıkmasına bile sebep olmuş. “Doğal ebeveynlik” olarak tanımlanan bu yeni akım, anne babalığın keyif verici bir görev alanı olarak yeniden tanımlanmasını, keşfedilmesini gündeme getirmekte.
Dr. William Sears bu konuda şunları söylüyor: “Ebeveynlik daha önce hiç gitmediğimiz bir ülkeye yolculuk gibi. Ülke hakkında rehber kitaplar okur, daha önce oraya gidenlerden bilgi alırız. Ancak o ülkeye vardığımızda oranın rehber kitaplarda olduğundan çok daha farklı olduğunu, bazen harika vakit geçirip, bazense hemen geri dönmek istediğimizi fark ederiz. Ancak nasıl yolculukta o ülkede kaldıkça, çevreyi keşfettikçe kendimizi rahat ve daha iyi hissediyorsak, ebeveynlikte de bir anlamda bebeğimizi tanıyıp, onun sözsüz verdiği ipuçlarını anlayıp cevap verdikçe hem kendimiz, hem de bebeğimiz hakkında öğrendiğimiz bunca şeyle yepyeni bir dünyaya kapı açarız.” (Hürriyet, 13 Aralık 2008)
Her bebek yeni bir dünyanın keşfidir
Evet, her bebek annesi ve babasına kendini yeniden tanımlamaları için sunulan İlâhî bir fırsattır. Bu fırsatı “emanet” şuuruyla muhafaza edip, onu hayat okulundaki imtihanları başarıyla verebilecek bilgilerle donatabilmek de anne babanın sınavıdır.
Bu önemli eğitim vazifesinde anne babalara yardımcı “dört muallim” vardır: Kur’ân-ı Kerim’in, Peygamber Efendimizin (asm) nasihatleri, fıtratımıza yerleştirilen vicdanla ziynetlendirilmiş şefkat ve merhamet duyguları, kâinat kitabını doğru okuyabilmek, hayat okulunda başarılı olmak için yeterlidir.
Bu, anne babalar olarak fıtratımıza ağır gelmeyen, yaratılış özelliklerimize uygun bir eğitim sistemidir.
Hz. Âdem’den (as) beri bütün inançlı anne babalar bu metodu (semavî emirler, peygamberler, varlık âlemi, vicdan) başarıyla uygulamışlardır. Ve bu önemli vazifede peygamber de olsalar, Yaratıcıdan her zaman yardım istemişlerdir.
Günümüzün aile ve evlât imtihanından muzdarip insanına misâl teşkil etmesi açısından Hz. İbrahim’in (as) yaptığı şu duâ ne kadar da güzeldir:
“Ya Rabbi, beni ve benim neslimden olanları namazda devamlı kıl. Ey Rabbimiz, duâmı kabul buyur!” (İbrahim Sûresi: 40.)
Not: Rabbimizi bize tarif eden muallimler Bediüzzaman Hazretlerinin 19. Söz isimli eserinde çok orijinal bir şekilde anlatılır. Mesnevî-i Nuriye isimli eserinde ise bize Rabbimizi tanıtan dördüncü bir muallimden bahsedilir ki, o da Bediüzzaman Hazretlerinin “fıtrat-ı zîşuur” olarak tanımladığı vicdandır.
18.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|