—Dünden Devam—
Kudüs’ü ise 20 Eylül 1187’de kuşatma altına aldı. Beş gün boyunca surların en zayıf noktasını bulmak için araştırma yaptıktan sonra, Babu’l Amud cihetinden saldırıya geçti. Şiddetli saldırı karşısında mukavemet güçleri azalan Haçlılar, kendilerine can güvenliği verilmesi mukabilinde şehri teslim edeceklerini bildirdiler. Bu teklifi önce reddeden Selâhaddin Eyyubi, daha sonra fidye karşılığında Arap Hıristiyanlar ve Yahudiler hariç, bütün Frenklerin (Haçlılar) şehri terk etmelerine izin verdi. (el-Kudsü Tarih ve Hadara sh: 18-19)
İsra ve Mi’rac’ın yıl dönümüne rastlayan 2 Ekim 1187’de şehri teslim alan Selâhaddin Eyyubi, Peygamberler mabedi olan Mescid-i Aksa’yı Hıristiyan figürlerinden temizletti. Temizlik işi bittikten sonra tam yirmi sene öncesinden hazırlatılmış olan muhteşem minberi, Aksa’ya yerleştirdi. Akabinde ise, Kubbetü’s Sahra’nın üzerindeki haçı yıktırıp, buradaki şirk eserlerini de ortadan kaldırttı. Kur’ân-ı Kerim’in İsra Sûresi 81. Âyetinde buyrulduğu gibi: Artık Hak gelip bâtıl yıkılmıştı. Ve bâtıl, her zaman için yıkılmaya mahkûmdu...
Fethin ilk Cuma günü geldiğinde Müslümanlar Mescid-i Aksa’ya akın ettiler. Fetih sonrası ilk Cuma hutbesini okuma şerefi Kadı Muhyiddin Ali el-Kurayşi’nin olmuştu. Kadı Muhyiddin, göğe yükselen tekbirler, tehliller ve salâvatlar eşliğinde minberin basamaklarını çıkarken, minber de kendi lisan-ı hâliyle “Ey Rabbim! Bana bu günü gösterdiğin için sana hamd olsun. Bu nimetini benim üzerimde ilelebed daim kıl ki; kulların buradan Hakka doğru irşad edilsinler” diyordu. “O’nu övgüyle tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tesbihini anlamazsınız...” (İsra Sûresi 44. Âyet)
Yavaş yavaş yaklaşık altı metre yüksekliğindeki minbere çıkışını tamamlayan Kadı Muhyiddin, hamd ve salâvatlardan sonra Fatiha Sûresinin tamamını, İsra, Kehf, Sebe ve Fatır Sûrelerinden ise tevhid akidesini ele alan âyetleri okudu. Daha sonra ise şöyle bir hutbe irad etti: “Ey insanlar! En yüksek gaye ve en ulvî derece olan Cennet size müjde olsun ki, Allah sizlerin eliyle yüzyıla yakın bir zaman müşriklerin elinde aşağılık bir duruma düşen ve şirkin revaklarına kadar vardığı ümmetin kayıp malını, tekrar İslâm’daki yerine kavuşturdu. Ve içinde isminin (Allah’ın) anılmasına izin verdiği, direkleri tevhid üzerine kurulu olan bu evi (Mescid-i Aksa) tathir etti...
O ev ki, babanız İbrahim’in (as) vatanı, Peygamberiniz Aleyhissalatu Vesselâm’ın Mi’rac’ı, sizin ise İslâm’ın ilk yıllarında kendisine doğru namaz kıldığınız kıblenizdir. Aynı zamanda da Peygamberlerin merkezi, evliyaların maksadı, vahyin indiği yerdir...
Kadisiyye günlerini, Yermuk vakıasını, Hayberi, Halid’in hücumlarını tekrarladınız...
Size hibe edilen bu nimeti takva ile muhafaza ediniz. Kim ona (takvaya) tutunursa selâmete kavuşur. Nefsinize uymaktan kaçının. Sakın ola ki, şeytan size bu zaferi kılıç ve atlarınızla kazandığınız fikrini vermesin. Çünkü zafer, ancak Aziz ve hakim olan Allah katındandır..
Ey Allah’ın kulları bu şanlı zaferle şereflendikten sonra, büyük çaba sarfederek örgüsünü ören sonrada söken gibi olup masiyete düşmeyin. Cihad, sonra yine cihad.... O cihad ki; Allah katındaki en makbul ibadetiniz ve en güzel adetinizdir. Allah’a yardım ediniz ki; Allah da size yardım etsin.....” (el-Ünsü’l Celil bit Tarihi’l Kudsi vel Halil sh: 334)
—Devam Edecek—
18.01.2009
E-Posta:
|