İsrail’in Gazze saldırısında baştan beri olup bitenlere bakıldığında, Ankara’nın Gazze saldırısı karşısındaki tutumu, beraberinde bir dizi soruyu gündeme getiriyor.
Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri, halka karşı “kınama”da bulunuyor, lâkin İsrail’i durduracak ve zulmünden vazgeçirecek hiçbir yazılı karara imza atmıyor, hiçbir diplomatik yaptırımda bulunmuyor.
İsrail, bir tek Filistinlilerin uymalarını şart koştuğu ve istediği zaman yakıcı ve yıkıcı silâhlarla bozabileceği bir antlaşma istiyor. Bunun içindir ki kaçırılan bir askeri için 100 ton bomba atıyor, binlerce Filistinliyi öldürüyor. Halen İsrail hapishanelerinde 13 bin Müslüman Filistinli işkence altında. Ne var ki kimse bunun hesabını sormadı, sormuyor…
Tuzukuru Batılı diplomatlar, “orantısız güç kullanımı”ndan bahsediyor. Sanki karşılıklı iki güç varmış gibi, ellerinde silâh olmayan, aç - susuz soğukta evlerine sığınan sivillerle, karadan, havadan, denizden kuşattığı Gazze Şeridini uçaklarla, tanklarla, toplarla bombalayıp ateş kusmasını bir tutuyor. Fakat ne garip ki Başbakan Erdoğan da aynı ifâdeyi kullanıyor. Dışişleri Bakanı Babacan BM’de “İsrail’i orantısız güç kullanımından vazgeçmeye” çağırıyor!
İsrail’in yaptığı hep yanına kâr kalıyor. Saldırıdan dört gün önce Ankara’ya gelen İsrail Başbakanı Olmert’in altı saate yakın görüştüğü ve Suriye ile arasında “arabulucu” olduğu Türkiye Başbakanına saldırıyı haber vermemesi; ardından saldırıdan sonra Erdoğan’ın telefonlarına çıkmaması saygısızlığı sergileniyor.
Ne yazık ki Ankara buna da hiçbir ciddî tavır ve tepki vermedi, vermiyor…
İSRAİL’İN SAYGISIZLIKLARINA
KARŞILIK VERİLMİYOR…
AKP siyasî iktidarının İsrail’le ilişkilerdeki istifhamlar, bu “saygısızlıklar”la kalmıyor.
Başbakan Erdoğan, partisinin Meclis grubunda “Filistin sınırında yarım saat arabasında bekletilmesi”nden yakınıyor. Ancak İsrail’in bu “saygısızlığının” neden gizli kaldığı, niçin daha önce gündeme getirilmediği sorusu ortada kalıyor.
Sormak lâzım; İsrail’in Türkiye Başbakanına yaptığı bu bed muameleye mukabil ne yapıldı? Dışişleri, İsrail’den herhangi bir “izâhat” istedi mi? Yoksa Ankara bu saygısızlığı yine “reel politik”gerekçelerle sineye mi çekti? Bu soruların cevabını kimse bilmiyor…
Hatırlanacağı üzere, Suriye’deki tesisleri “nükleer enerji hazırlığı” diye bombalayan İsrail savaş uçaklarının dönüşte “yakıt tankları”nı Türkiye topraklarına atma “saygısızlığı”na da Ankara sessiz kalmış; Dışişleri aylarca İsrail’den bir “izâhât” beklemişti. Sonunda mesele, İsrail Başbakanı Olmert’in Erdoğan’ı arayıp “konuyu konuştuğu” açıklamasıyla geçiştirilmişti.
Keza Irak’ın Süleymaniye şehrinde Amerikan işgal güçlerinin Türk askerinin başına çuval geçirmesine karşı “stratejik müttefik”e diplomatik bir tepki gösterilmesi, Türkiyenin bunca destek verdiği ABD’ye en azından bir “nota” vermesi taleplerine, Başbakan “Ne notası, müzik notası mı!” diye tepki vermiş, Dışişleri yine suskun kalmıştı…
Gerçi kamuoyu, AKP siyasî iktidarının Irak’ı işgali uğruna Meclis’i by pass ederek çıkardığı “destek hamûlesi”yle ABD’ye onlarca havaalanı ve limanı açmasını, savaş uçaklarına üsler tahsis etmesini, Müslüman bir ülke olarak İsrail Cumhurbaşkanını millet Meclisinde konuşturma kıyağını artık kanıksamış durumda. Ne var ki yine de Türkiye Başbakanına bu “saygısızlığın hazmedilmesi”ne bir anlam verememekte.
Gerçekten Başbakan ve Dışişleri, 7 milyonluk İsrail’den 70 milyonluk Türkiye’ye yapılan bu saygısızlığı neden sormadı? Sorduysa hangi cevabı aldı? Bunlar da bilinmiyor.
VE İSRAİL’LE İŞBİRLİĞİ
TAMGAZ SÜRDÜRÜLÜYOR…
Yine sormak lâzım; Meclis’te Filistin Dostluk Grubu’na 61 milletvekili üye olurken, çoğu iktidar partisinden olmak üzere İsrail Dostluk Grubu’na Meclis’in yarısından fazlasının üye olmasının gereği neydi?
İsrail, soykırım ve zulme son Gazze saldırısıyla başlamadı ki; 1948’den bu yana işgale devam ediyor; mülteci kamplarına sığınan çocukları, yaşlıları, kadınları katlediyor. Peki çoğu AKP’den 361 milletvekilinin Filistin’i bırakıp İsrail dostluğu”na soyunmasının sebebi ne idi? Bu soru da gündemin yoğunluğu arasında cevapsız kaldı…
Bir diğer muamma, Türkiye’deki Musevî Cemaati’nin göz göre göre çocukları, mâsum insanları katleden İsrail saldırısını kınamaması oldu. Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri, her fırsatta siyasî iktidara desteğini bildiren, devlet adamlarına “övgüler” dizen, Cumhurbaşkanı Gül’e sinagoglarda duâda bulunan Türkiye’deki Musevî Cemaati yöneticilerinden neden İsrail’i protesto etmelerini istemedi? Başbakan neden bu hususta iki kelime etmedi, etmiyor?
Lâtin Amerika’daki Venezuella ve Bolivya bile İsrail Büyükelçisini kovdu. Fakat Türk hükûmeti, İslâm’ın ilk kıblesi ve üçüncü mukaddes beldesi Kudüs-ü Şerif’i işgal eden, yüzlerce yıl Osmanlı idâresi altında bulunan Filistin’de soykırımda bulunan İsrail’e sadece Başbakan’ın “kınamaları”yla, milletvekillerinin İsrail Dostluk Grubu’ndan istifalarıyla kaldı. Meclis’ten bir “ortak kınama kararı” dahi çıkarılmadı, çıkarılamıyor; peki neden?
Başbakan siyaseten halkın hissiyatına hitap etmekle yetiniyor. Türkiye, ne Ankara’daki İsrail Büyükelçisini gönderdi, ne İsrail’deki Büyükelçisini geri çekti. Bu konuda da pasif kaldı, kalıyor; niçin?
Ve Başbakan, hâlâ seçmenin hoşuna gidecek beylik lâflarla bir sivil toplum kuruluşu temsilcisi gibi yalnız İsrail’e “veryansın” etmekle iktifa ediyor; hiçbir işbirliğini iptal etmiyor, bir tek ihâleyi dahi askıya almıyor. Dışişleri Bakanı, İsrail’le işbirliğini tamgaz sürdüreceklerini açık açık belirtiyor…
Bunun nedeni de anlaşılmış değil…
17.01.2009
E-Posta:
[email protected]
|